TELEVİZYON İstanbul Deneme yayını İstanbulda bugün 300 kadar televiz- yon alıcısı olduğu tahmin ediliyor. Herbirini beş kişi seyretse, 1500 te- levizyon eder. Evlerinde (o televizyon alıcısı bulunanlar ne seyrederler? Ba- sın - Yayın ve Turizm Umum Müdür- lüğünde yıllardır, Türkiyeye televiz- yon getirmek, televizyon istasyonları açmak maksadiyle komisyonlar topla na, teklifler incelene dursun, İstan- bulda derme çatma bir televizyon is- tasyonu, dokuz yıla yakın bir zaman- dır yayın yapıp durmaktadır, tstan- bulda, televizyon alıcısına sahip mut- lu kimselerin seyrettiği işte bu yayın, yâni Teknik Üniversite televizyon is- tasyonunun yayımdır. Teknik Üniversite yayınlarına, bun- dan dokuz yıl onca, Philips firması- nın sağladığı teçhizattan yararlana- rak başlamıştı. Yayının adı o saman "deneme yayını" idi. Dokuz yıldır de- neme halâ süregelmektedir. Her haf- ta perşembe akşamüstü, saat beş ci- varında yayma başlanmakta, yedi ci- varında da bitirilmektedir. o Yayının başlama ve bitmesi okesin saatlere bağlı değildir. Çünkü dokuz yıllık de- neme yayım, Teknik Üniversitenin televizyon stüdyosunda o çalışanlara, radyo ve televizyon programcılığının alfabesinin ilk harfini, yâni postayı belirli bir saatte açmayı ve belirli bir saatte kapatmayı bile öğretmemiştir. Bunun dışında, programcılığın biraz daha güç meselelerine hiç yaklaşıl- mamış olduğunu kestirmek için mu- hayyile gerekmez. Nitekim, her per- şembe akşamı, yayın süresi boyunca, Gümüşsuyundaki binanın büyücek bir odadan daha büyük olmıyan stüd- yosunda hersey esintilere, rastgeliş- lere tâbidir. Evlerde, saat beşe yaklaşırken, te- levizyon alıcılarının düğmesini çevi- renler, perdede, yayın henüz başlama mış olduğu halde, bir takım resimler görürler. Herşeyden önce bir bayrak görürler. Bayrağın üstünde "İ bul Teknik Üniversite (Televizyonu Deneme Yayını" yazmaktadır. Gör- dükleri bu kadarla kalmaz. Bir ta- kım insanlar bayrağın önünde dolaş- makta, iskemleleri, masaları, piya- noyu yerleştirmektedirler. Televiz- yon kamerası bunları, sahası dahili- ne girdiklerinde, yakalar ve bütün hareketlerini ça ulaştırır. Se- yirci, hele ilk defa televizyon alıcı- sının perdesine bakan biriyse, başını kaşıyan, burnunu kaşıyan insanları hayretler içinde AKİS, 13 MART 1961 seyreder. Aynı oralarda, stüdyoda, yayınla- rın idarecisi, üniversitenin Yüksek Frekans Kürsüsü öğretmeni Adnan Ataman "vakit geldi galiba, artık başlasak mı? Ne dersiniz?" diye do- laşmaktadır. Nitekim az sonra "res- mi" yayın -saat beşe üç vardır, ya da beşi beş geçiyordur, bu önemli değil- spiker Taşhan Hitayın ekranda gö- rünmesiyle ve seyircileri selâmlama- sıyla başlamış olur. Spiker o Taşhan Hitay, programda neler olduğunu bil- memektedir. Bunun için sözü, ikinci spiker Fatih Pasinere bırakır. İnşallah ve maşallah Fatih Pasiner, televizyon yayınları- nın hem de program yöneticisidir. Fakat işin kötüsü, iki saatlik yayın süresi boyunca seyirciye neler göste- rileceğini o da bilmez. Ama, uzun za- mandan beri hiçbir perşembe akşamı, o akşam ne gibi bir program sunu- lacağı hususunda bir fikri olmadığı için, durumuna artık iyice alışmıştır. Seyirciyle de yüzgöz olmuştur, Hiç- bir yadırgama çekmeden, hiçbir. ya- bancüık göstermeden seyirciye o ak- şamki programda Oo "galiba falanca şarkıcının" söyliyeceğini, sonra "her- halde" konusunu bümedigi bir fil- min gösterileceğini, sonra da "inşal- lah" sürprizler de olacağını bildirir. Sözü gene Taşhan Hitay alır. El- de bir film vardır. Filmin neye dâir olduğu üzerinde Taşhan Hitay birşey- ler bilmektedir. Çünkü Taşhan Hitay, stüdyonun kameracılığını yapan Sa- dık Hitayın karısıdır. Sadık Hitay, Amerikada televizyon eğitimi gör- müştür, şimdi de Amerikan Haberler Merkezinin radyo bölümünü idare etmektedir. £ Haberler (Merkezinin filmlerinin bir ikisini perşembe ak- şamları yanına alıp stüdyoya gider. Taşhan Hitay bu vasıtayla film hak- kında bilgi sahibidir. Seyircilere fil- min neye dâir olduğu hususunda iza- hat verir. Böyle bir izahat gereklidir, çünkü film çoğu kere ingilizcedir ve alt yazıları da yoktur. Teknik Üni- versitenin televizyon Oo programcıları dokuz yıllık deneme yayını boyunca, Türk seyircisine yabancı dilde yayın yapılmıyacağını öğrenmemişler, o bu bahiste bilgi edinmek için yabancı memleketlerin televizyonlarında ne- ler yapıldığını da öğrenmemişlerdir. Meselâ Amerikada televizyonda di- yelim ki fransızca yayın yapmanın halka karşı büyük bir saygısızlık sa- yıldığım ve olağanüstü durumlardaki pek seyrek istisnalar dışında, ingi- lizceden başka yayın o yapılmadığını duymamışlardır. Televizyon heveslileri Film oynatılırken, televizyon heves- lileri küçücük stüdyonun içini dol- durmaya başlamışlardır. Kameracı Sadık Hitay, bu kalabalığın arasın- dan, zaten güç hareket eden kamera- sına yol bulmak için uğraşıp durmak- ta, bir yandan da, sadece kalabalık etmekle kalmayıp kameranın önün- den geçme tedbirsizliğini gösterenler- le de mücadele etmektedir. Ne var ki, hernekadar bir disiplin altında tu- tulmalarına muvaffak oolunmamışsa bile, Türkiyenin yegane televizyonu- nu yürüten kişiler işte bu kalabalık- tan çıkmaktadır. Biri gelir birkaç şarkı söyler, gider. Öbürü gelir bir iki sür okur, gider. Yayın programcıla- rı, başta Fatih Pasiner olmak üzere, bunların hangisi oOkamera karşısına çıkmıya ehü kişilerdir, ehil olan kim- selerin önceden, belirli esaslara göre, bir prova yaptıktan sonra kamera karşısına çıkmaları gerekmez mi, bu gibi meselelerle ilgilenmezler. oYa- yınların sorumlusu Oo Fatih Pasiner, hem de Teknik Üniversitenin radyo yayınlarının programlarım hazırlar. Radyo programlarında oldukça titiz davrandığı, programlan bir ay önce- den tesbit ettiği halde aynı titizliği nedense televizyona göstermez. Teknik Üniversite Televizyonunun perşembe akşamı yayınlarından biri- ni baştan sona takip etmek, antene çıkmasına nasıl müsaade edildiği so- rusunu zihinlerde uyandıran kişilerin yanında, batı televizyonları oçapma yaklaşan bölümlerin de olduğunu gö- receklerdir. Bu bölümler, perşembe akşamları stüdyonun kapısına daya- heveslilerin arasındaki görgülü ve kaabiliyetli kişiler sayesinde sağ- lanmaktadır. Görülmektedir ki Tür- kiyede, televizyon programlarım ba- şarıyla sürdürmek için, bol "malze- me" vardır. Fakat, Teknik Üniver- site televizyonunun bugün verdiği örneğe göre, iki büyük eksiklik da vardır. Birincisi para, ikincisi de el- deki insan gücünü derleyip toparla- yıp seyirci karşısına çıkartacak prog- rama Zihniyeti. Bu iki eksiklik de gi- derilebilir ama giderilmesi, işlerin cid- diye alınmasına bağlıdır. 31