onu sâdece Bakan ve yakınları bili- yorlardı. Madalyonun bu kaye şuydu: Üçüncü Gürsel kabinesi için te- maslar yapılırken, Feyzioğlu ile de görüşülmüş, bir politikacı için hayli cazip teklifler yapılmıştı. Sonradan su yüzüne çıkan hu teklifler içinde Feyzioğlu için en kabule şayanı, ta- bü, Milli Eğitim Bakanlığı oldu. Fey- zioğlunun Bakanlığı kabul ettiği sı- ralarda da Komitede 147 ler mese- lesinin görüşülmesi bitmemişti. 147 ler meselesinin -doğrusunu ifade et- mek gerekirse- Komite içinde mev- cut tereddütler (o sebebiyle sürünce- mede kalması, Feyzioğlunun işe baş- larken ümit heybesini pek de bas bı- rakmadı. Üstelik genç potilikacı, işin bir başka tarafından tutulması fik- rinin müdafileri ile beraber olmakta fayda mülâhaza etti ve Komitenin er geç basiret yolunu seçeceğini söy- leyenlere hak vererek bir intizar dev- resine girdi. Bu arada, Bakanlığını tarafındaki hi- için, Üniversite muhitiyle devamlı temas Bağlıyarak, Oosadre şifa verecek bir tedbirin karşılıklı feragatle hazırlan- masına çalıştı. İlk yapılan iş, Üniver- site ilgililerini Ankaraya davet ede- rek fikirlerini almak oldu. Üniversi- te, bâzı istisnalarıyla, Feyzioğlunu destekliyordu. İstanbul Teknik Üni- versitesi, Bakana en fazla yardımcı Üniversite hüviyetini muhafaza et- ti. Üniversite o Temsilcilerinin Milli Eğitim bakanlığı o salonlarından bi- rinde ve ayrıca Bakan odasında yap- tıkları toplantıların neticesi Feyzi- oğlunun Bakanlığının istifa ile sona ermesine takaddüm eden günlerde a- tındı. Genel olarak, Ankara Üniver- sitesinin ileri sürdüğü hal çâresi olan bul edildi -yani Üniversite, kanunun tamamının kalkmasını kabul ediyor- u- ve bu, Feyzioğlu tarafından Milli Birlik Komitesi üyelerine ve resmi şekliyle Komite Umumi He- yetine sunuldu. Fakat, Komitede cereyan eden mü- zakereler Feyzioğlunun Oümitlerinin hüsrana dönmesine sebep oldu. Milli Birlik Komitesi üyeleri, doğrusu is- tenirse, bu meselede âzami hikkati sarfetmeğe kararlıydılar. Zira me- sele, her geçen günle yeni bir veçhe arzetmeğe (o başlıyordu. 147 öğretim Üyesinin Aşikâr olmayan bir sebeple kürsülerinden ayrılmasını umumi ef- kârın tasvip etmemesi ve ordudaki revizyon neticesi ordu dışında kalan- ların aksülameli Komite için kaale alınan iki ayrı faktördü. AKİS, 13 ŞUBAT 1961 Kulağa Küpe Kes kes, al!.. — Ben her devrin adamı de- gilim, ahide adamıyım." Bin yıl düşünseniz, hatırını- za da bin adam gelse bu sözün sahibini bulamazsınız. F.K.G! Lâf ondan çıktığına göre a“ kide dediği, olsa olsa, Hacı Be- kirin tezgâhında kavanoz için- de duran renk renk akide şe- keri olacak. müzakereleri sırasında bu iki faktö- rün birincisinin kuvvetinden kaybet- tiği, halbuki ikincisinin önem kazan- dığı gibi bir neticeye vardı. 147'lerin baş savunucusu oBasındı. Basın ise, dokuz gazete patronunun davranışı neticesi M.B.K. üyeleri (o üzerindeki M. İhsan Kızıloğlu Esrarlı Kaçış YURTTA OLUP BİTENLER tesirinden çok şey o kaybetmişti. O kadar ki, bir Sefa Kılıçlıoğlu bir dâ- vadan yana oldu mu, aksini yapma- nın milli menfaat icabı olduğu ze- habı zihinlerde doğuyordu. Tabii bu- nun vebali, böyle tiplerle aynı safta görünmeyi kabul eden Babıâlinin ciddi gazetelerinindi. Ama bu, inti- hayı -haksız intiba- değiştirmedi. Di- ğer taraftan Üniversite içindeki "ra- kip klik" mütemadiyen lunduğu havasını yaratmaya çalışı- yordu. Sonra, beşer hafızasının nis- yanla malül bulunduğu da malümdu. Ee, küllenmiş bir meseleyi yeniden karıştırmanın mânası neydi? Kaldı ki son parti kurma gayretleri ve si- yasi faaliyet, emekli subaylar mese- lesini canlandırmıştı. e Bunlar siyasi hayat içinde yoğrulduktan sonra, ge- lecek normal iktidar pek âlâ 147'lere bir dönüş şansı tarayabilirdi. Tabii, Üniversitelerin meselâ Kasım İsmail Gürkan veya Bülent Nuri Esen tipi "İlim adamları"'nı kendiliklerinden tasfiye etmeleri şartıyla.. İş böyle olunca Feyzioğluna ya- pılacak bir vazife daha kalıyordur. Sabırla beklemek ve Komita İçinde şahsi temaslarla basirete uzanan yo- lu ksaltmak. Nitekim, ilk zamanlar Feyzioğlunun hareket tarzı bu ol- muştu. Müstafi Bakan, o zaman Dev- let ve Hükümet Başkam Gürselle bu mesele üzerinde hayli uzun süren' konuşmalar yapmıştı. Başkan Gür- sel, her mülakatta genç politikacıya itidal ve sabır salık vermişti. Feyzi- oğlu daha sonra Milli Birlik Komi- tesi üyeleriyle temaslardan da fay- da ummuş ve fırsatlar oyaratarak fikirlerini ihtilâlin öncülerine anlat- mıştı. Aldığı cevaplar hiç bir saman' menfi olmamıştı. Ancak, müspet olmamıştı. Belli ki Komite, bu husus- ta tereddütlerini yenememiş, gerçeği henüz görememişti Geçen haftanın içinde Feyzioğlu hâdiseleri (o birdenbire pek karanlık! görmeğe başladı ve müstafi Bakan, Milli Eğitim (Bakanlığı koltuğuna otururken, dolu olan ümit heybesi- nin tamtakır olduğu zehabına kapıl- dı. Yapılacak iş ahde vefa göstermek ve Bakanlıktan ayrılmaktı. Nitekim Feyzioğlu da öyle yaptı. Genç politikacı, bitirdiğimiz haf- tanın sonlarında bir gün : — Dostum, bu mesele bitmiş- tir. Banim kanaatimce artık 147'ler meselesi diye bir mesela kalmamış- tır" diye ifade etti. Feyzioğlu, Oo kanaatince elinden geleni yapmış, fakat derdini anlata- mamıştı. Ancak, kendisine yüzde yüz hak vermek güçtü. Bildiği şart-