nunun o başına geldi ve son derece alaka uyandırıcı açıklamalarda bu- lundu. Bu şişman, uzun boylu, laci- vert elbisesi içinde tok bir sesle, ra- hat ve emin konuşan adamın sözleri uzun bir süre Duruşma Salonunda tam bir sessizlik içinde dinlenildi. Herkes dikkat kesilmişti. Bir sinek uçsa kanadının o sesinin duyulması pek âlâ kabildi. Şem'i Erginin an- lattığı. D.P. iktidarının içyüzüydü. O gün, Bakanlar Kurulunun top- lantı odasında (Başbakandan önce toplanmışlardı. . Menderes, mutadı veçhile gecikmişti. O D.P. iktidarının yürütücüleri kendi aralarında konuş- muşlardı. Nümayişler bir aydır de- vam etmekteydi. Hava karışık ve Bir çıkar yolun o bulunması mutlaka lâzımdı. Ama, çıkar yol ney- di? Ya, dönüş yapmak ve süküneti sakin yollarda aramak lâzımdı. Ya da, tutulan istikameti sonuna kadar bırakmamak, ilerlemek, ilerlemek, şiddeti arttırmak gerekiyordu. Ba- kanlar arasında iki çâreyi de benim- seyenler vardı. -Şem'i Ergin, şiddet- te devam şampiyonu olarak o Sald-i Kürdinin ideal arkadaşı Tevfik ile- riyi gösterdi-. Buna mukabil kendisi itidal tavsiye etmişti. Neticede, aşa- ğı yukarı bir fikir üzerinde ittifak hasü olmuştu. Kabinede insicamı temin etmek lâzımdı. Yani bir deği- şiklik şarttı. Ya, Hükümet şiddet yo- luna devam kararı verirdi ve o tak- dirde mutedil Bakanlar ayrılırlar, on- ların yerlerini ileri tipinde adamlar alırdı. Ya da, ifrat taraftarları mağ- lâp olurlar ve tabii çekilirler, herke- se sükünet ve emniyet veren tipler D.P.- nin Bakanlık koltuklarım pay- laşırlardı. Şem'i Erginin anlattığına göre bu sırada Menderes gelmişti. O da mu- tedil bir konuşma yapmış ve Harp Olculu talebelerinin yürüyüşünde te- lâşlanacak, kızacak taraf olma- dığını, meselenin orada bırakılması nın fayda vereceğini, daha mühim meselelerin bulunduğunu söylemişti. Tahkikat Komisyonunun iyi netice vermediği görülmüştü. Zaten Komis- yon mesaisini bitirmişti. Evet, doğ- Hükümetin kendisine ciddi gelmişti. Ama onun konuşma istika- meti tamamile değişik olmuştu. Ba- yar, Harp Okulu talebesinin cezalan - dırılmasını istiyordu. Bu, bir disip- lin meselesiydi. Zaten Erdelhun d aynı kanaatteydi. Üstelik Erdelhun Orduya hâkim bulunduğunu bildir misti. -Bayarın sözlerinin bu kısmı kenarına Ergin şahsi bir not düşmüş- tü: "İnanılmaz. Hakim olamaz."- Nü- mayişçilerin de tenkili şarttı. Bu ya- AKİS, 13 ŞUBAT 1961 pılmadan hiç bir yumuşama gösteri- lemezdi.. Aksi halde devletin ve Hükü- metin otoritesi sıfıra inerdi. Bunun üzerine Hükümet, bir karar alamak- sızın dağılmıştı. Ergin, ertesi gün tek başına Menderesi görmüş ve endişelerini bil- dirmişti. Başbakan, Bayarın sözleri- nin ciddiye alınmaması gerektiğini, onun yaşlı bir politikacı olduğunu, ordunun disiplini konusunda değişik fikirlere sahip (bulunduğunu söyle- miş, hattâ Erginin sırtını sıvazla- yarak teminat vermişti. Her şey dü- zeltilecekti. Bütün memnuniyetsiz- lik sebepleri giderilecek, ondan son- ra da seçim yapılacaktı. Tahkikat Komisyonu kaldırılacak, daha doğ- rusu tedavülden çekilecekti. Mende- resin o gün Ulaştırma Bakanına va- ad etmediği bir, gökteki aydı. Ancak üstadın, her vakitki gibi bir küçük ve pek basit şartı vardı: Mehil isti- yordu! Yani, sözlerini yerine getire- cekti tabii, ama fırsat verilmeliydi. Bir yeni seyahate çıkıyordu. Eskişe- hire, Kütahyaya, Afyona, sonra da Konyaya gidecekti. Oralardaki ha- vayı kokladıktan sonra, gelip gerek- li tedbirleri alacaktı. Tabii bu ted- birler arasında kendi istifası yoktu. Aman, Menderes nasıl sabık olabilir- di? Fakat bunun dışında, her şey Salim Başol Örnek İnsan YASSTADA DURUŞMALARI yapılacaktı! O tarihlerde -yani Men- deres sırtında Başbakanlık hırkasını taşırken- herkesin yaptığı gibi Ergin de ısrar etmeksizin kanmış ve müs- terih, çekilip gitmişti. sonra ise Menderes -yani arefesinde- oEskişehirde gece kafayı çekip herkese saldırmış, o herkesin iflahını keseceğini bildirmişti. o Tek politika olarak "o ânı geçiştirmek"i bilen düşük efendi, nabza göre şerbet vermekle devam etmişti İki adam Şem'i Erginden sonra Menderes mlk- rofona geldi. Nihayet, "derhatır" ettiği bir şey obulabilmişti. (o Evet, Şem'i Ergin doğru (o söylüyordu. Bu konuşmayı otamamile derhatır edi- yordu. Kendisi, bütün Demokratlar içinde itidalin en mümtaz temsilcisi, en candan taraftarıydı. Tabii, her şeyi yapacaktı. Ama, işte fırsat ve vakit bulamamıştı ki.. Başkente dönüşü, tahmininden biraz farklı şekilde ol- muştu! Bütün sebep buydu. -Bir ta- kım D.P. milletvekilleri de 27 Mayıs sabahı istifanamelerim ceplerinde ta- şıdıklarını ve o gün, konulan sokağa çıkma yasağı yüzünden bunu vere- mediklerini ciddi ciddi ileri sürme- mişler miydi?- Başkan Başolun, bu sözleri müstehzi ve mütebessim din- lediği görüldü. Hakim arkadaşları da aynı ruh haleti içindeydiler. Din- leyicilerden de düşük efendinin, sah- teciliği meydana çıktıktan sonra, meşhur "numara" larma pek fazla inanan yoktu. Bu yüzden, Mendere- sin yeni manevrası, sâdece hakkmda duyulan istihfafı arttırdı. Buna mu- kabil Bayar, takdir uyandıran bir vaziyet aldı. Evet şiddette devam taraftarı olmuştu. Zira o zaman inanmaktaydı ki ve şimdi inanıyordu ki nümayişle Bakan değiştirme yolu felâket geti- ren bir yoldur. Süküneti herkes gibi oda istiyordu. Ama evvelâ iktidar, gerekirse en kanlı yoldan hâkimiye- tini kurmalı, merhametsizce ve genç- ler üzerine, halk üzerine ateş açmak suretiyle, nümayişleri durdurmalıydı. Bunlar odurdurulduktan sonra, ne icap ederse o yapılacaktı. İcabın ne olduğu da kararlaştırılmıştı: Seçtin! Bayar söylemedi ama, kanla bastırı- lan nümayişlerden sonra -bastırılabi- darını perçinleyecekti Tabii, politika hiç beğenilmedi. Ama Bayarın, boğa- zında ipin serinliğini hissettiği halde yanlış ve iptidai fikirlerinde ısrar et- mesi Menderesin uyandırdığı hisler- den bambaşka hisleri (o Yassıadadaki Duruşma Salonunda geçen kaftanın son günleri doğurdu. 21