24 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

24 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

rülünün avukatları olarak okundu. Prof. Köprülü, bunlardan habersiz kendilerine vekaletname tanzim et- tirmişti. Halbuki üç avukat, Prof. Köprülüyü müdafaa etmek için dahi olsa Yassıada duruşmalarına katıl- mama kararı almışlardı. Bu yüzden sakıt değil de sabık D.P. Bakanı bir müşkülle karşılaştı. Yassıada sattık- ları üç avukatla temsil edilecekti. Köprülünün kontenjanı böylece dolu- yordu. Halbuki vekaletname verdiği kimseler gelmeyeceklerdi.. Allahtan üç C.H.P. mensubu vazifeden istifa ettiklerini ( bildirdiler. | Köprülünün kontenjanı boşaldı, kendisini akraba- sından bir müdafi ile temsil ettirme imkanını bu suretle buldu. Gelmeyen avukatlar arasında Sayarın müdafii Nail Taner de vardı. Üstadın bir gün evvel şehre dönerken Fenerbahçede geçirdiği eğlenceli bir macerayı sey- retmis olanlar, artık gazeteciler a- rastnda "şaşkın avukat" bulan Tanerin ya vapuru kaçırdığım ya da günü unuttuğunu düşündüler. Bir gün evvel orta boylu, çıplak başlı bir adam vapurda kendisine gülümsiyen gencin yakasına bir kaç saniye dikkatle baktıktan sonra ba- şını sallamış ye kaşlarını çatarak: "— Ben, bana şaşkın diyen bir gazetenin mensubuna omüdafaamın metnini veremem" demişti. enç adam gülümsiyerek muha- tabının yanından uzaklaşmıştı. Bir iki adım gittikten sonra göğsündeki hangi gazete mensubu olduğunu gös- teren kartı çıkarmış ve çıplak baş- lı adamın yanına tekrar sokulmuştu. Aradan iki dakika ya geçmiş, ya geç memişti. Muhatabına, yaptığı müda- faanın metnini istediğini bildirmişti. Çıplak, başlı adam sormuştu: — Hangi gazetedensiniz siz?" nuna sevimli bir hal mıştı; - Vallahi, o(müdafaamın yazılı- sı yok evlâdım. Ban hep irticalen ko- vermeğe çalış- ne NE elimden bir şey gelmi- yo ite, bu çıplak başlı adam Celal Bayarın avukata Nail Tanerdi. Bir evvelki oturumda cüppesini giymeyi unuttuğundan Oo gazeteciler ve halk arasında haklı bir şöhret oyapmış, sabık Cumhurbaşkanının vekâletini almaktaki gayesinin ilk adımını pek iyi atmıştı. Ancak, şöhretli avukata "şaşkın" diyen Cumhuriyet gazetesi Nail Taneri ziyadesiyle üzmüş ola- AKİS, 24 EKİM 1960 cak ki üstad Cumhuriyet muhabirine pek sert davranmıştı. Ama böylece, nlığının da yeni bir örneğini verdiğinden tabii habersizdi. Pandomima başlıyor peeomima sanıklardan Mehmet Ali Balinin sorguluyla (bağladı. Balin, hâdise anında, Selânikte Baş- konsolos bulunuyordu. Beyaz saçla- rı vardı. Açık gri, kruvaze bir elbi- se giymişti. Heyecandan veya kor- kudan tirtir titriyordu. Hele Başkan kızıp, kendisini bir kaç defa azarla- yınca bayılacak gibi oldu. Sesi çık- mıyor, lâf anlamıyor, söyleyecekle- rini karıştırıyordu. Onu gördükten sonra hariciyemizin niçin iyi işleme- Düşük Menderes duruşmada Artistik pozlar diğini anlamak son derece kolaylaşı yordu. Hayır, Balin bomba hâdise siyle alâkalı değildi. Salonu doldu ranların kahkahaları arasında "B dince "Duyamıyorum. Ağır işitiyo rum" diye itirazda bulundu. Başol kendisine bir kulaklık verdirtti. Sor gu devam etti, Baline sorulacak bir şey kalmayınca Başkan bomba hadi sesi hakkında Selanikteki dâvayı gö ren Yunan mahkemesinin ilâmını o kuttu. Bunda bombanın Türk konso losunun talimatı üzerine Başkonso losluk kavası Hasan Uçar tarafında kasten yerleştirildiği yapılan tahki katta elde edilen delillere dayan; rak belirtiliyor ve kavas hapse mah küm ediliyordu. Dinleyiciler ilâmı dikkatle dinle- diler, fakat doğrusu istenilirse pek tasvip etmediler. Bayar kambur otu ruyor ve yüzünü gözünü oynatıyor dilini avurtlarında odolaştırıyordu Çenesi dışarıya doğru uzamış, kaş ları kalkmıştı. Menderes not alıyor du. Zorlu, saçları dağılmış bir hal deydi ve pek uykusuz görünüyordu Dinleyiciler arasında bulunan anne si kendisini yaslı gözlerle takip edi yordu. Nilüfer Gürsoyu arayan na zarlar sıralar üzerinde boşuna do laştı. Genç kadın gelmemişti. Başkan sanığa Yunan mahkeme sinin kararının okunmasındakl se bebi anlattı. Bu karar Yüksek Ada let Divanını bağlamıyordu. Bir e hemmiyeti de yoktu. Sâdece bâzı hu susları ortaya koyması bakımından alâka çekiciydi ve sanıkların bu ko nuda ne düşündüklerini ifade etme lerinde fayda vardı. Balin kekeliye- rek tıpkı Menderes gibi "Muhterem Reis Beyfendi Hazretleri.." diye baş- lamaya kalkıştı, fakat barut kokarı Başol kendisini fena halde tersledi: "— Muhterem Beis Beyfendi Haz retlerini bırak. Söyleyeceğini söy- le.." Selanikteki eski Başkânsolosu- muzda söyleyecek hal mi kalmıştı? Sanık mikrofonunda onu muavi- ni Mehmet Ali Tekinalp takip etti. İki Mehmet Ali arasındaki fark ak- la kara arasındaki fark kadardı. Te- kinalp cerbezeli, çok ve süratli ko- nuşan bir adamdı. Lâfa başlayınca hem sonunu getirmiyor, hem de ma- ediyormuş gibi kelimeleri sıralıyordu. Başkan ken- disine belki on defa ihtar etti, fakat hiç biri fayda vermedi. O gene, söy- lüyor da söylüyordu. Başkan bir ara "Bitti mi?" diye sordu, pişkin Tekinalp şu cevabı verdi:

Bu sayıdan diğer sayfalar: