tnünistler gelmişti. - Zira vak'a o e- hemmiyetteydi ki bütün dünyadaki itibarımız ayaklar Köprülü, tertibe girişebileceği uzaklaştırmıştı. Bu, nasıl olabilirdi? Nitekim İstanbulla Sapanca arasın- da iki Kurucu dostu kendisine hiç bir şey söylememişlerdi. Ama Köprülü diyordu ki: "Onlarla aram o tarihte 0 kadar açıktı ki, bana artık hiç bir şey söylemiyorlardı." Vaktaki mahkemelerde Komü- nistler beraat etmişler ve bir takım hadiseler gelişmişti, o zaman Köprü- lünün zihninde ilk günün ikinci şıkkı gelişmişti. Eski Bakan "6/7 Eylülün Fatin üştü Zorlunun ilhamıyla, Menim tertibiyle yapıldığı ka- naatine varmıştı" ükümet işten mesuldü. Fakat vak'alar başka isti- kamette ilerlemiş ve bundan Yunan- lılar faydalanmıştı. e Böylece milli menfaatlerimiz Zorlu ve Menderes tarafından zedelenmişti. İfade, salonda derin bir heyecan yarattı. Sanki yeni bir bomba atıl- mıştı. Gökayın sırrı Böskan bundan sonra Gökayın ta- nık sıfatıyla verdiği ifadeyi okut- tu. Bu, pek uzun bir ifadeydi. O ka- dar ki Başol bir ara "çok uzunmuş" demekten kendisini alamadı. Ama ifade, Köprülününkinden daha az a- lâka uyandırıcı değildi. Eski valinin bildirdiğine göre Menderes, Kıbrıs Türktür Cemiyetinin Başkam Hik- met Bile hâdiselerden evvel olağan- üstü alâka göstermiş, onu resmi da- vetlere çağırtmış, sonra da arabası- na alıp Florya yoluna götürmüştü. İki ahbap otomobilde (başbaşa ko- nuşmuşlardı. ökay, kâtip kendisinin tanıklık ifadesini okurken yan gözle Mende- rese bakıyor, düşük Başbakanın ne yaptığjnı dikkatle inceliyordu. Men- deres, yüzü sinirli bir tarzda ifadeyi dinliyor, bazı notlar alıyordu. İfadeye göre Gökay, 6 Ey- lül günü bir gazetecinin okendisine verdiği oOhaber üzerine Menderesi Floryada, telefonla bulmuş, bu hâdi- seyi bildirmiş, bâzı o tedbirler alın- ması gerektiğini söylemişti. Fakat Menderes kendisine bunun yalan ol- duğunu, nitekim haberin akşam rad- yosunda yalanlanacağı cevabını ver- mişti. İfadede, devr-i sabıkta büyük- leri uğurlamanın da ne kadar mühim bir vazife olduğu ortaya çıkmaktay dı. Bir alâkalı Haydarpaşaya gele- meyecek oldu mu, bu bir mesele teş kil etmekteydi. İfadesi okunurken Başkan, Gö- kayı zaman zaman mikrofona çağır- dı ve ek bilgi aldı. F.K.G. kısacık bo- AKİS, 24 EKİM 1960 yuyla koltuğunun mavi dosyası, bir kukla edasıyla ye- rinden fırlıyor, oOboyuna göre ayar- lanmış mikrofonun o başına gidiyor» istenen bilgiyi veriyor, sonra yerine dönüyordu. Bu hareketler sıklaşınca salonda gülüşmeler başladı. Üstadın hai hakikaten komikti. Fakat ifade- nin bâzı alâka uyandırıcı tarafları bulunduğu süratle ortaya çıktı. Gö- kayın işittiğine göre Menderes, hâ- dise gecesi Londrada bulunan Zor- telefon konuşmasında "İstediğin nümayiş burada da yapıl- dı" demişti. Gökay, Londradaki nü- mayişin de Zorlu tarafından tertip- lendiğini Kıbrıslı avukat Nevzat Ka- altında (omeşhur Fuat Köprülü Başı dertte YASSTADA DURUŞMALARI ragilden duymuştu. Zorluya gelince memlekete döndükten sonra mecliste kendisine: "— İstanbul hâdiselerini büyüt meye lüzum yok. Zaten bunlar dış da da o kadar gürültü yapmadı" de mişti. Zorlu Dışişleri Bakanının tefsiri herkesi güldürdü. Gökay ifadesinde Dr. Gedik de bahsediyordu. Gediki o akşam ara halk durdurmuş, sonra tanıyı alkışlamıştı. Gedik hâdiseleri "n galeyan" diye vasıflandırmış, an Menderes ertesi gün tahribatı gö riyle gördüğünde İçişleri Bakanı bir küfür savurarak milli galeyan teşhisini şiddetle reddetmişti. hal buki Gökaya göre aynı Menderes bir müddet sonra, politika olarak hâdiseleri gene milli galeyan diye göstermeye çalışmıştı. F.K.G. başka bir iddiada daha bulunuyordu: İdareyi ilân ettiren kendisiydi. Böy lece, "İstanbula dönelim"ciler nasıl üçe çıkıyorsa, "örfi İdare ilâncılar dörde yükseliyordu. Zira daha evvel Bayar da, Menderes de, Köprülü örfi idareyi kendilerinin ilân etir diklerini bildirmişlerdi. Halbuki aslında bu hiç birzaman resmen ilan da edilmemiş, sâdece ilân edildi ilân olunmuştu! Yâni iş, arap saçı gibi bir mesele halindeydi. Gökayın ifadesi okunurken Men deres alt dudağını ısırıyor, hırsla rafa bakmıyordu. Zorlunun şaşkın bir hali vardı. Hayır, F.K.G. nin ifadesi düşüklerin hiç hoşuna gitme misti. Yüzyüze aşkan evvelâ Köprülüyle Gökalp B birlikte mikrofon başına çağırdı. Köprülü eski İstanbul valisi ve yeni kader arkadaşından beş parmak ka dar uzundu. İki ahbap çavuşlar mik rofonun başında numara yapan çift balarısına benziyorlardı. Başka herkesin ağzında dolaşan bir husu su kendilerinden sordu. Bu, "te hikâyesi" neydi? Güya Gökay, o ge ce konuşulanları banda almıştı ve bant sayesinde devrin ileri gelen rini avuçu içinde tutuyordu. İki ah bap çavuşlar böyle bir hâdiseden ha berdar mıydılar? Köprülü, adeta malümat beyan etti. Bu mevzu hiç bir şey bilmiyordu. Gökaya ge lince o, şayianın kendi kulağına geldiğini söyledi. Fakat şayianın lı yoktu. Sâdece, cereyan eden vak aları dakikası dakikasına zaptet mişti -yazmak suretiyle-. Her halde haber ondan galattı Halbuki işin as lında haber F.KG. nin ta kendisi den galattı. Bu nevi oyunların me lemis, adamlarına besletmişti.