YURTTA OLUP BİTENLER Anayasa Cadı kazanı çıçlarınm akları hayli fazlalaşmış konuşkan adam uçaktan alelace- le indi ve elindeki çantasını sallaya sallaya Terminalin çıkış kapısına doğru ilerledi. Yeni gelmiş bulunan uçağın henüz durmayan motorunun rüzgarı, adamın kırçıl saçlarım da- ğıtıyordu. Uçağın bu ilk aceleci yol- cusunun yolu tam kapının ağzında kesildi. (o Yolkesenler (o gazetecilerdi. Genç, fakat olgun görünüşlü adam gülümsedi ve sağ elini havaya kaldı- rarak: "— Hayrola, ne var gene?" de- Muhatapları da ellerini kaldıra- rak selâma mukabelede bulundular, fakat ne olduğunu söylemediler. Za- ten mesele izaha ihtiyaç göstermiye- cek kadar açıktı. Kırçıl saçlı ada- mın adı Muammer, soyadı Aksoydu. Meşhur Anayasa Komisyonunun da- ha meşhur bir üyesiydi. Aksoy, me- rakını giderememiş olmalı ki, ken- disini istikbale gelen genç adamlara bir kere daha sordu "— Buralara kadar zahmet et- mişsiniz, e ai bir şeylerin koku- sunu aldın Genç ZANGORAlIGE uzun zaman beklemiş olmanın verdiği bir tezcan- lılıkla hemen sadede geldiler. İçlerin- den birisi öne atılarak: — Muammer bey, Anayasa Ko- misyonunda anlaşmazlık çıkmış, bu mesele hakkında bizi tenvir eder mi- siniz?" dedi. Anayasayı hazırlamakla görevli meşhur Komisyonun (meşhur üyesi Aksoy, bu suali dikkatle dinledi ve kısa bir süküttan sonra mevzua gir- di. Muhakkak ki Aksoy, bu tip sual- lerle daha evvel İstanbulda da kar- şılaşmıştı. Onun için mesleğinin ver- ba bir alışkanlıkta ve rahat bir i- ile: — Anlaşmazlık, oylamadan çık- tı." dedi ve sonra yüz hatları asabi bir şekilde takallüs ederek ilave et- ti: " —Onar, oylamada baskı yap- mıştır”. Sözlerinde büyük bir katiyet var- dı. Anlaşılan, Aksoyun bu meseleden oldukça canı yanmıştı. Aksoy genç gazetecilerin ikinci sualini bekleme- den sözlerine devam etti: — Oylama âdil olmamıştır”. Bu sırada bir gazeteci Aksoya yeni bir sual tevcih etti: — Onar için. İmparator demiş- siniz, doğu mu? soyun bu suale verdiği cevap gene bir katiyet ifade etmekteydi. Aksoy: "- Evet, tekrarlıyorum. o Onarın dedim. Yine burada da bulunduğu yerde serbest bir şekilde tartışmak imkânsızdır” dedi. Gazetecilerin soracakları çoktu. Aksoy ise artık konuşmak istemi- yordu. Fakat bir gazetecinin sordu- ğu bir suale cevap vermek lüzumu- nu hissetti. Sual, Aksoyun, Komis- yonda mevcut görüş ayrılıkları mev- zuunda bir açıklanm yapıp yapmı- yacağı ile alâkalıydı. Aksoy sağ e- linde tuttuğu çantayı hafifçe sol eli- ne aktardı ve sağ eliyle rüzgârdan dağılmış saçlarını düzelterek ko- nuştu: "— Zamanı gelince tabii konuşa- cağım. Bir kaç gün sonra Siyasal Bilgiler Fakültesinde yapılacak se- minerde bir mesele ile alakalı bâzı açıklamalarda bulunacağım". Hâdise, geçen haftanın ortaların- da bir gün Esenboğa hava alanında cereyan ederken, Anayasa tasarısı bir kurye ile Ankara yolunu tutmuş bulunuyordu. Anayasanın hazırlan- masıyla işleri hitama eren Komis- yon üyeleri teker teker vazifeleri başlarına dönmeğe başlamışlardı. İşte Muammer Aksoy bu üyelerden Esrarını geçen hsftenmi ortala- rına kadar muhafaza eden Anayasa tasarısının Milli Birlik Komitesine tevdi edileceği haberi Başkentte du- yulur duyulmaz gazeteciler seferber oldular ve sabahın altısından itibaren Esenboğada nöbet tutmağa başladı- lar. Ne var ki, bu nöbet faslı pek u- AKİS. 24 EKİM 1960