Bir paralı daha D.P.ye girdi! Seçimlerin ufukta göründüğü şu günler, radyolar zaman zaman bazıisimler okuyarak bunların D. P. ye katıldıklarını ilan ediyor. D. P. ye; V. C. ye değil.. Bu, ilk hususiyettir. İkinci hususiyet, yeni isim- lerin "V. C. listeleri"ni teşkil eden isimlerin aksine birer "meçhul şöh- ret" olmamasıdır. Çiçeği burnunda Demokratlarımızın hepsi paralı kimselerdir ve iş adamı olarak bilinmektedirler. Ama, hadisenin bir üçün- cü tarafı vardır. İsimler, D. P. ye iltihakları hep hayret uyandıran isim- lerdir. Tarsuslu mültimilyoner Şadi Eliyeşil D. P. ye girmiş! Vay, vay, vay! Şadi Eliyeşil! İnsanın inanamıyacağı geliyor, zira haberin duyul- duğu günün arifesinde dahi bu bir zamanların müfrit değil ama koyu C. H. P. lisinin ağzından "Menderes İdaresi" lehinde kelime duyulmamış, fikir işitilmemiştir. İstanbuldan Nihat Hamamcıoğlu da Demokrat saf- ları şereflendirmiş! Küçük dili yutmamak hakikaten kabil değildir. Ni- hat Hamamcıoğluyla karşılıklı oturup da iki lâf ettiniz mi herkes gibi onun da bir muhalif olduğunu mutlaka anlarsınız. Başka bir paralı De- mokrat Avni Nuri Meserretçioğludur. Gerçi Avni Nuri Meserretçioğlu- nun Kravatsız Halkçı Güzide Tanrıyarın kardeşi olması siyasi fikirlerini elbette ki tesir altında bırakmaz ama 1946-50 arasında "Atıf İnan-Ali Haydar Albayrak-Nuri Meserretçioğlu" nun triosunun C. H. P. ye bağ- lılığı düşünülünce ve hele Avni Nurinin hususi sohbetlerde savunduğu fi- kirler bilinince bu hidayete erişin, insanı güldürmemesi pek güçtür. Akif Sadıkzade için de vaziyet aynıdır. Akif Sadıkzade D.P. de! Sadece bu ibarenin bir komik taraf taşıdığı ortadadır. Peki, o halde bu paralı iş adamlarının İktidar partisinde işleri ne? Zerrece şüphe etmeyiniz, bunlar. D e katıldıklarının duyulmasının muhitlerinde, aileleri içinde, hattâ memlekette isimleri etrafında uyandı- racağı menfi tesirleri tahmin ettiklerinden pek yüksek çevrelerden gelen tazyiklere, ısrarlı tekliflere bir müddet karşı koymuşlardır. Fakat muh- temelen ancak bu çevrelerin yardımlarıyla gerçekleşecek işleri bulundu- ğundan ve şahsen öyle muazzam bir medeni cesarete sahip bulunmadıkla- rından, nihayet "iş adamlığı" mefhumu hakkında bir muayyen ölçüye sa- rip olduklarından başlarını, tatlı canlarını derde sokmaktansa ismen Demokrat olmayı, fakat kapalı kapılar arkasında hakiki fikirlerini mu- hafazayı tercih etmişlerdir. İhtimal ki D. P. lehinde -istenilen "maddi yardım"ı yapmanın dışında- küçük parmaklarını dahi kaldırmayacaklar- dır. Sandık başına gittiklerinde bir çoğu reyini de C. H. P. lehinde kulla- nacaktır. "Maddi yardım"a gelince, bunu D. P. ye girmemiş dahi olsalar yapacakları herkesin malumudur. Böylece yurttaki "Demokrat kitle" paralı kimselerin şahsında yeni mensuplar, yeni ideal arkadaşları bul- maktadır Vaziyet bu olunca, insanın hatırına "peki, D. P. nin karı ne ola- cak?" diye bir sual geliyor. Eee, en paralı insanların bile mukavemet edemediklerinin duyulup yayılması bu devri saadette ve acaip hikmette İktidar için az kazanç mıdır? Ama, seçimler beklenen neticeyi verir ve D. P. pılısını pırtısını toplayıp üç ay içinde giderse bizim yeni "Paralı Demokrat" larımız özlediğimiz rejim için parasını değil, icap ederse sa- adetini, rahatını, hürriyetini seve seve ortaya koyanların yüzlerine ba- karken biraz müşkülât çekmeyecekler midir, dersiniz? cak olan seçimlerin meşruiyeti mü- nakaşa edilecektir, dedi. D.P. millet- vekilleri içinde bu ithama da aldıran görülmedi. Onlar kendi alemlerindey- diler. Zehirlenmek istemiyorlardı. Halbuki bir başka zamanda olsa, D. P. lilerin 1957 nin 27 ekim gecesin- den beri pek hassas oldukları bu mev- zuda muhakkak ki mecliste bir büyük gürültü kopardı. Ama kopmadı. Gazeteciler başlarını — sallayıp bir kere daha kendilerine ayrılan hopar- AKİS, 24 ŞUBAT 1960 lörlü odaya döndüler. Daha bütçenin başladığı ilk gün müşahede etmişler- di. Polatkanın konuşmasından sonra salon boşalmıştı. Gerçi Polatkanın dakikası dakikasına tam üç saat sü- ren konuşması sırasında da İktidar milletvekilleri salonu parmakla sayı- lacak kadar tenhalaştırmışlardı ama, o tenhalaştırma sıkıntının verdiği bir tenhalaştırmaydı. Hiç değilse arada bir içeri girip çıkıyorlar, kürsüdeki bakanlarına gövde kalabalıkları ile olsun cesaret veriyorlardı. Ama sıra Muhalefet partisi adına 1960 bütçesi- ni tenkit edecek olan Ferit Melene geldiğinde D.P. liler hemen hemen toptan dışarı çıkmışlardı. Nelerine lâzımdı. Ferit Meleni dinleyip de, mu- halefetin bir takım acı ama gerçek tenkitlerini duymakta ne fayda vardı. Dinlemez ve başları dinç otururlardı. Nitekim bu haftanın başına kadar da ısrarla bu plânlarını tatbik edip dur- dular. Ferit Meleni dinlemediler; Hıf- zı Oğuz Bekatayı dinlemediler, Suphi Baykamı dinlemediler, — dinlemediler oğlu dinlemedi er. Dinl Butçe muzakerelerının başladığı Cu- ma günü B.M.M. sırtları tıklım tıklım doluydu O kadar ki umumi he- yet salonuna dışardan sandalyeler ge- tirilmiş, sıra aralarına yerleştirilmiş- ti. Riyaset kürsüsünde Koraltan var- dı. Hitabet kürsüsünün önüne ise Dev- Sebati Ataman Efedir efe... let radyosunun iki mikrofonu yerleş- tirilmişti. 15i beş geçe Koraltan yok- lama yaptırmaya başladı. Yoklama Adan başlayıp Zye kadar uzanıp gitti ve zaman zaman Koraltan adı okunduğu zaman sesini yükseltme- yen milletvekillerine ihtarda bulun- du. Yoklama yapıldığı sırada adı oku- nan milletvekillerinin içinde sesi en gür çıkanlar ve kendilerinin orada bulunduğunu isbata gayret edenler D.P. den Süleyman Çağlar ile C.H.P. den Kasım Gülek oldu. Antep millet- vekilleri ise sesi en az çıkan millet- vekilleriydi. Saat tam 15.25 di ki Maliye Bakanı Hasan Polatkan lâcivert elbisesi için- de çalışkan bir mülkiye talebesi hü- 7