D a yak kalardan geçirildi. İlk darbe hakikaten korkunçtu. Bütün vücudumun sızladığını, acının beynimi sarstığını hisset- tim. İkincisi daha da şiddetli oldu. Üçüncüsünü şöyle bir hissettim. Dördüncü darbede kendimi kaybetmişim. "Bir ara tartaklandığımı ve ayıltılmak istendiğimi farkettim. Kollarıma giren iki kişi yattığım yerden beni kaldırmağa uğraşıyordu. Yavaş yavaş kendime gelir gibi oldum. Ayaklarımın üzerine basamıyordum. Bana ıslak betonun üzerinde yürümemi söylediler ve sertçe ittiler. Değil yürümek, adım atacak halim yoktu. Diş- lerimi sıktım ve titreyen bacaklarımla sendeleye sen- deleye yürümeğe başladım. "Ateşe basmış gibi tabanlarım sızlamaktaydı. So- ğuk beton ilk anda sızıyı geçirir gibi oldu. Ama sonra, acı birkaç misli arttı. Yürürken bir köşeye bırakılmış falaka deyneğine gözüm ilişti. Emin olun, kendimi tek- rar kaybedecek gibi oldum. Korkak bir adam değilim. Fakat ensemden boşalan ter birkaç saniye içinde bü- tün vücudumu sardı. Dişlerimi sıkıp kendimi toparladım ve ıslak beton üzerinde yürümeğe devam ettim. Emni- yet Müdürü Zülfü bey bir kenarda sakız çiğneyerek be- ni seyretmekteydi. Ne kadar yürüdüm, bilmiyorum. Ta- banlarımdaki sızı had dereceye varmıştı. Dizlerim tit- remeğe, gözlerim yeniden kararmağa başladı. O zaman anladım ki tabanıma vurulan sopa ben kendimi kaybet- tikten sonra da devam etmiş. "Emniyet Müdürünün işareti üzerine yeniden fala- kaya yatırıldım. Zülfü Ağar kenarda ellerini kavuştur- muş, bana yapılanları gülerek seyrediyor ve ağzındaki sakızı sindire sindire çiğniyordu. Bu defa daha çok da- yanmağa ve vurulanların sayısını tam olarak saymağa azmettim. Tabanlarım acıya alıştığı için ilk darbe bi- rinci defaki kadar acıtmadı. İkincisi biraz daha kuvvet- li geldi ve canımı fena yaktı. Üçüncü sopada gözlerimin kararmağa başladığını farkettim ve karanlıkta yıldız- lar görmeğe başladım. Dördüncü darbeyi hissettim ve kendimi tamamen kaybettim. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Gözle- rimi açtığımda Emniyet Müdürlüğünün ahırında olma- dığımı anladım. Zemin soğuk betondu. Karanlığa alı- şınca buranın merkez karakolu nezarethanesi olduğunu gördüm. Ne yapacağımı, buradan nasıl çıkacağımı bil- miyordum. Aniden alıp getirdikleri için kimsenin habe- ri de yoktu. Ağzıma bir lokma bir şey koymamıştım. Başım çatlıyacakmış gibi ağrıyor, tabanlarım sızlıyor- du. Uyumağa çalıştım ve gözlerimi kapadım. "Kapının açılması ve adli tabible birlikte bazı me- murların içeri girmesiyle uyandım. Tabib beni muaye- ne ettikten sonra yedi günlük rapor verdi. Evvelâ sırt- ta odadan dışarı çıkarıldım. Sonra bir sedyeye bindiril- dim ve Adliye Sarayına taşındım. Savcı dağıtılan be- yannameler hakkında ifademi aldı. Beyannamelerde bir AKİS, 24 ŞUBAT 1960 Yeni r ? Hasan Özgüneşin tabanları Vur abalıya suç görülmediği ve bunlar tamamen Sendikalar Kanu- nu çerçevesinde yayınlandığı için hakkımda ademitakip kararı verdiler. "Sonradan öğrendiğime göre arkadaşlarım, bütün gece eve dönmemem karşısında meraklanmışlar ve be- ni aramaya koyulmuşlar. Toplu halde harekete geçtik- lerinden kendilerine karşı durulamamış ve yerimi ifşa etmek zarureti hasıl olmuş. Bu suretle beni dayaktan sonra kaldırdıkları karakolda bulmak imkânı hasıl ol- muş. "Bir hafta yataktan kalkamadım. Doktorun yedi günlük raporuna rağmen ayaklarımdaki yaralar iyi ol- madı. Tekrar müracaat ederek on günlük rapor daha aldım. "İşte, Adana Emniyet Müdürüyle tanışmamızın hi- kayesi.. Merak ettiğim nokta hadisenin nasıl örtbas edileceğidir".