Kar a k o | d a Bir Mülakat Pk çok kimse, poliste nasıl dayak yendiğini merak eder. Bu hafta AKİS'in Adanadaki muhabiri bu hususta tecrübe sahibi bir zatı karşınıza çıkarmaktadır. Bahis mevzuu kim- se, tabii bir muhalif vatandaştır ve Hasan Ozguneş adını ta- şımaktadır. Hasan Özgüneş hem Adana C.H.P. İstiklâl İlçesi, hem de Mensucat ve Çırçır işçileri Sendikası Başkanıdır. Hasan Özgüneşin maceraları, ibretle okunacak bir mahi- yet taşımaktadır. Hadisenin Adana gibi büyük ve Muhalefetin kuvvetli bulunduğu bir ilimizde cereyan etmesi, hem de güpe- gündüz, adetâ herkesim gözü önünde cereyan etmesi bir zaman- lar köylerdeki jandarma karakollarında vatandaşların döğül- mesi karşısında hüngür hüngür ağlayan D.P. deki değişikli- gğin pek hazin bir işaretidir. Eğer hâlâ, Başbakanın güney il- lerinde buyurduğu gibi eski iktidarı aramakta bir sebep bulun- madığı kanaatini muhafaza edenler varsa, bunlar Hasan Öz- güneşin anlattıkları karşısında süratle uyanacaklardır. Hikâyenin, bir mesut tarafını söylemeden geçmek im- kânsızdır. Hasan Özgüneş, okuyacağınız şekilde döğülmesin- den bu yana Adananın en sevilen, en itibarlı insanlarından bi- ri olmuştur. ve artık gerek partisinde, gerekse sendikasında Nasıl kendisini altetmek imkânı kalmamıştır. Eee, her külfetin bir de nimeti oluyor! "Hadise, bu ayın başlarında bir cuma akşamı vukua geldi. Saat 19.05 ti. Parti merkezinden çıkmış, evime gi- diyordum. Parti merkezinden biraz uzaklaşmıştım ki yanımda Adana Emniyet Müdürlüğüne ait bir jipin bit- tiğini gördüm. İçinden iki sivil polis çıktı. Beni nezaket- le Emniyet Müdürlüğüne davet ettiler. Aklıma hiçbir şey gelmedi. Esasen her muhalif gibi, Emniyet Müdür- lüğüne çağırılmaya alışkındım. Kendileriyle beraber ji- pe bindim. "Emniyet Müdürlüğünde bir odaya alındım. Beni, Başkanı bulunduğum Mensucat ve Çırçır İşçileri Sendi- kası adına yayınladığım bir beyannameden dolayı çağır- mışlar. İfademi alacaklarmış. Beyannameyi Sendikalar Kanununun bana verdiği haktan istifade ederek yayınla- mıştım. Herhangi bir siyasi maksat gütmemiş, sadece sendikamızın faaliyetlerini açıklıyarak işçileri sendika- mıza yazılmağa davet etmiştik. "Götürüldüğüm odada sorguya başladılar. Hiçbir şe- yi inkar etmedim. Böyle bir beyanname yayınlamanın kanuni hakkım olduğunu, bunu ilk defa yapmadığımı, da- ğıttığımız yerleri ve kaç adet basıldığını açıkça söyledim. Sorgu 22 ye kadar devam etti. Bana teşekkür ettiler ve sorgunun bittiğini bildirdiler. Ellerini sıkarak ayrılmak için davrandım. Gene nazikâne, beni Emniyet Müdürü Zülfü Ağarın görmek istediğini ve kendisinin benimle ba- zı şeyler konuşacağını söylediler. "Bir komiser ve bir komiser muaviniyle birlikte bah- çeye indik. Sol tarafa doğru yürümeğe başladık. Nere- ye gittiğimizi bilmiyordum. Ancak altıncı hissim başıma bir şeyler geleceğini haber veriyordu. Birden burnuma gübre kokuları geldi. Emniyet Müdürlüğünün ahırına getirildiğimi anladım. Beni içeri ittiler. İri kıyım atlar, sükünetle bana bakıyorlardı. Dövüleceğimi anladım. Mu- kavemet etmeyi veya etmemeyi düşünürken kapıda Em- niyet Müdürü Zülfü Ağar belirdi. Yanıma gülerek yak- laştı. Komiser ve muavin esas vaziyet almışlar, verile- cek emri bekliyorlardı. "Emniyet Müdürü sakız çiğnemekteydi. Aramızda bir metrelik mesafe kalmıştı Durdu. Beni gülümsiyerek süzdü. "Üç beş serseri işçiyi başına toplayıp ihtilal mi çıkaracaksın sen?" dedi. Sonra sesinin tonunu yüksel- terek ilâve etti: "Beyanname dağıtır, C.H.P. ocaklarını gezer, nutuk çekersin! Ya istifa eder, istifa mektubunu masamın üstüne gazetelere verilmek üzere bırakırsın ve- ya her hafta falaka ziyafetine hazırlanırsın. Bu memle- ketten ya kaçar gidersin, ya da istifa edersin. Bir daha sendika başkanlığı filân yapmıyacaksın!" Artık işi adamakıllı anlamıştım. Beni tehdit edi- yorlar, elimden, hem sendika başkanlığından, hem de C.H.P. den istifa ettiğimi bildirir mektup almak istiyor- lardı. Kadere rıza göstermekten başka çare yoktu. Ha- fifçe gülümsedim ve falakaya yatırmalarını bekle- dim. "Emniyet Müdürü Zülfü bey ağzındaki sakızı şak- latarak yanımda bulunan memurlara işaret etti. Me- murlar kollarımdan yakalayıp yere yıktılar. Falakaya yatırılmam, mukavemet etmediğimden kolay oldu. Ayaklarıma karakollarda zaman zaman kullanılan fala- AKİS, 24 ŞUBAT 1960