Samet Ağaoğlu Kurtan imalıdır. Hükümet Tarlalar arasında eçen hafta Pazar günü — öğleden sonra, düz saçları itinayla taran- Mış, ayakkabıları biraz eskice, fa- kat pırıl pırıl, siyah — pardesülü bir adam Ankarada Söğütözü mevkiin- de tarlalar arasında hızlı adımlarla yürüyordu. Biraz gerisinde, luk benizli, biraz daha uzunca boylu bir adam Ankarada Söğütözü mevkiin- uydurmaya çalışıyordu. Gerideki a- dam, telâşlı, fakat mazlumane bir edayla bir şeyler izahına çalışıyor- du. Kendini müdafaa eder gibi bir hâli vardı. Öndeki siyah pardesülü orta boylu zat anlatılanları dinlemi- yordu. Başını aksi istikamete çevir- mişti. Sinirliydi. Bir adım gerisin- deki adam ellerinin de — yardımıyla hitabetini arttırdıkça o da adımla- rını sıklaştırıyordu. Biri kısa, diğe- ri uzun boylu iki siluetin tarlalar a- rasındaki gezıntısı 45 dakika sürdü. Asfaltta ağır agır ilerliyen, 00002 numaralı Cadillâc'ı görenler, iki si- lueti etmekte gecikmediler; v o kanı Gedik, Söğütözünde Pazar ge- zintisi yapıyorlardı. Başbakan nihayet — Ankaradaydı, protokol işleri de bitmişti, artık ye- ni Meclis binasındaki 5 telefon hatlı dairesinde veya Şefik Fenmenin hâ- lâ Hususi Kalem Müdürlüğünü yap- tığı, eski binada hükümet, çalışma- larına başlıyabilirdi. Tabii ki akla ilk olarak, kabine- deki boş koltuklar gelıyordu Boş koltukların doldurulması için orta- da artık hiç bir maddi engel kalma- mıştı.,. Beyfendinin İsviçre — seya- AKİS, 2 MAYIS 1959 kopacağını düşünerek, YURTTA OLUP BİTENLER Devri Sabık Yaratmıyacağız ! T elâş ediyorlar, korkuyorlar ve nihayet korkuyla binanın çatlıyan du- varlarını çimentolamak istiyorlar. Neden telâşlanırlar? Nedir korku- ları? Hangi umacıyla kimi korkuturlar? Dehşetengiz Zafer "İhtilal ha!" diye neden dehşet saçmaya çalışır? Meğer ne olmuş biliyor musunuz? Kemal Satır Borsada "Devri sa- bık yaratacagız demiş. Vay efendim vay! Sen nasıl böyle lâf edebilir- ? Bu ne cür'ettir, falan filân... Peki ya ne söyliyecekti Kemal Satır? Hırsızlar affolunacak vazifesini suiistimal eyliyenler baştacı edilecek mi buyuracaklardı" Ne âlâ memleket bu, hırsızlar "giden ağam gelen paşam" diyecekler, merhametsiz partızan bendeler yeni gelenlere te- melimi çakacaklar! Gel keyfim g Bu memlekette bunun için mi mucadele ediliyor? Bu memlekette daha iyı daha guzel daha dürüst bir Türkiyenin hasretini çekenler bunun için m . ye dört elle sarılıyorlar? Bunun için mi halâ ümit edıyorlar" Devri Sabık? Elbette devri sabık yaratılacaktır. Elbette hesap so- rulacaktır. Kemal Satır zaten (yeni bir şey söylemiyor ki!.. C. H.P. yıl- lardır ve binlerce ağızdan ayni şeyi tekrarlamaktadır: Eskı devrın dos- yaları açılacaktır. Ama bunda dürüst insanların korkması için en Ufak bir sebep yoktur. Sadece hırsızlık yapanlar, — hırsızlıklara bilerek göz yumanlar ve vazifelerini suiistimal edenler korksunlar. Bunlar karşıla- rında hakimleri bulacakl rdı. Ama icradan emir almayan hür ve temi- natlı hâkimleri... "Hırsızla hırsız olmıyanı onlar ayırt edeceklerdir. Va- zifelerini kötüye kullananları onlar tâyin edeceklerdir. Ölçü budur. "Vay lsn yok bilmem sen şeytanla işbirliği yaptın, senin göğsünde ehlisalıp var" dıye hasımlarından hesap sormayı aklı dan geçırecek . saflarında mevcut değildir. C. P iyasi akide suçu"' diye bir suç tanımamaktadır. Suçu tâyin edecek olan zaten hür ve te- minatlı hakimlerdir. O halde telâşları niye, feryatları niye, korkuları niye? — Milletin ümidi hâline gelen bir siyasi teşekkulden acaba aklıevvel demokrat- lar "Biz devri sabık yaratmıyacağız", yani yapılmış ve yapılacak her türlü yolsuzluğu şimdiden himayemiz altına alıyoruz" demesini mi beklemektedirler ? Öyleyse, aşkolsun!.. hatına müsaade etmediği Baha- lu ve Sıtkı Yırcalı olmak üzere, -es- dır. Dülger gibi bakan adayları ki İzmir Belediye Başkam Rauf O- artık — iyiden — iyiye — sabırsızlanı- — nursal ve Şem'i — Ergin ve Zeyyat yordu. Bahadır Dülger, muhte- — Mandalinci idi. Ama mavi boncuğun melen dananın kuyrugunun artık — kendisinde bulunduğunu sananların idaresini tam — Sayısı 15 i aşıyordu. selâhiyetle elinde bulundurduğu Za- fere bile uğramaz olmuştu. Ama Pa- zar günü İstanbulda bir Vatan Cep- hesi Ocağının açılışında, — yakışıksız kelimelerle İnönüye çatarak -tıp- Himmet Ölçmen gibi- bakan- lık şansını kaybetti. Bunun belki farkında — değildi. — Yakışıksız — sö- züyle herhalde, —Meclisten çıkar- ken İnönüye yapılan çılgın tezahü- rata sinirlenenlerin hislerine tercü- man olmak istemişti. Ama bu tarz yakışıksız gayretkeşlikler hiç kim- senin hoşuna gitmiyordu. Anlaşılan Balladır Dülger bir kaç yıl — evvel Meclisteki tecrübesinden bir ders al- mıştı. O zamanın D. üÜtçe SÖZCü- sü Bahadır Dülger, Inonuden "Bay İnönü" diye bahsetmeye dıkkqt et- mıştı, ama bir ara yanılıp 'İsmet Paşa" deyince kahkalar yükselmiş- ti. Netice "Bay Dülger" içın hiç iyi olmamıştı. "Kuluçka tavuk" tâbiri- nin mucidi, yaptığı gafın — fiyatını herhalde bakanlıktan mahrum kala- rak ödiyecekti. Hâlen, en ciddi ba- kan adayları, başta Atıf Benderlioğ- Başbakan, mart boncuk — dağıt- makta biraz lüzumundan fazla cö- mert davranmıştı. İşte bu — yüzden şimdi boş koltukları — doldurmakta tereddüt ediyordu. Kabineyi tamam- larsa, "gayri kabili rücu vaatler" al- dıklarını düşünenler derin bir hayal kırıklığına uğrıyacaklardı. Müessif uçak kazasından beri kimseyi kır- mak istemjyen başbakan, işte bunun için, işi sallamayı tercih ediyordu. Velhasıl Beşinci Menderes kabi- nesindeki beş boş koltuğun hikâye- sı eğer âni bir celâdet gosterılmez— daha uzun müddet süreceğe ben- zemektedır Esasen dert de bitmi- yordu ki... Iraktan ilticalar işi çık- mıştı. Kral Hü üseyin Washington ve Londradan taze haberle birkaç saat için İstanbula geliyordu. Hele hele İnönünün şu Ege seyahati vardı.. Bu sebeple Menderes, sayılı Ankara günlerini eski başbakanlık binasın- da, Namık Gedik ve Ethem Mende- res ile birlikte geçirdi. Kabinedeki boş koltukları düşünmeye, istese bi- le, vakit bulamadı