KİTAPLAR AYLAK ADAM (Yusuf Atılganın romanı. İstanbul, Varlık Yayınevi, 1959. 126 sayfa, 2 lira. — "Varlık — Yayınları, Sayı: 645”, "Yarlık Büyük — Cep Kit apları 98") dı: C, Yaşı: 28, Tahsili: Kolej, Meslegı: Aylaklık, Gelir kaynağı: Babadan kalma iki apartman... "Cumhuriyet gazetesinin son Yunus Nadi roman yarışmasında ikinciliği Kazanan' "Aylak adam"ın başkahra- manının hüviyeti budur. Bir yerde aylaklığın çok güç, çok zahmetli bir iş olduğundan bahsediyor ama bak- mayın siz; herkes kendi meslegının guçlugunden şikâyet eder. Hem "Ay- k adam"ın asıl meslegmın aylaklık oldugu da söylenemez. C. nin bir işi var, bütün roman boyunca kahrama- nı suruklıyen bu ış, "gerçek sevgi"- yi aramak, daha doğrusu bunu geti- recek kimseyı bulmak. C. nin bir de merakı var: Cemiyetin alışılmış, yer- leşmiş kalıplarına karşı gelmek. "Öf- keli delikanlı" diyeceksiniz, ama de- ğil. Zira kahramanımızın verdiği bu karşı gelme örnekleri o kadar basit Söyler ki... Tenha bir caddede iki Sun. kızından birini öpmek, bir di- renciden sigara istemek, balık tutan adamın yakaladıgı bali- ği alıp eline bir yuz lira sıkıştırmak, "kılığı düzgünken" kalab lık cadde- de simit yemek... Ama "Aylak adam" ın hem bu küçük isyanlarına, hem de başıboş yaşamanın ortaya çıkar- dığı sıkıntılara yol açan sebebi bir Kire bile olsun kendi kendine sor- maması oldukça — tuhaf; zira, her hangi zengin bir mirasyedi değil. Kolejde okumuş, bir müddet Edebi- yat Fakültesine devam etmiş, orada- ki sıkıntılı havaya — dayanamıyarak ayrılmış, fakat edebiyatla, müzikle fesimle alâkasını kesmemiş biri. O: turup kendi durumunu — düşünmesi, davranışlarına yol açan sebepleri a- raştırması, hal çareleri bulmaga ça- hşması gerekmez mi? "Aylak a- dam"da böyle birşey yok. C, roma- nin başından sonuna kadar, "ideal sevgili"yi, "milyonlarca kadından bi- ri" olan "o0"nu arıyor. — Aslında ne Madiği, ne istediğini bilmiyor bile, C. yi ilk tanıdığımız vakit, son res- sam sevgilisini sokakta başka bir er- kekle görmekten doğan kızgınlığa, belki kıskançlığa — kapılmış olarak görüyoruz, hem de bu beraber gez- inenin sebebini anlamadan -cemiyet- teki alışılmış. kalınlara karşı gelen fedam, için oldukça tuhaf bir davra- NıŞ-. Sonra bir gün Karaköyde bir tatlıcıda otururken köşe başında ko- nuşan iki, genç kız görüyor. Topuk- Ssuz ayakkabı giydikleri için onlarla ilgileniyor -C. nin hoşuna gitmek i- çin topuksuz ayakkabı giyecek, bo- yanmıyacaksınız-. Sonra yapacakla- rı hareketleri tahmine çalışıyor: Ay- rılacakları vakit mi sıkışacaklar yoksa öpüşecekler mi? El sıkışırlar- la, cemiyette — mutat olan bir şey yapmış olurlar. O zaman iş yok. A- Kahramanımız gözlerine ina- 32 namıyor, iki genç kız opuştuler' Ta— mam. Aradığı ikisinden Am hangisi? Aksi ıstıkamette lar. Hangisinin peşine — takılmalı? Kahramanımız Tophane yolundan hoşlanmadığı için — Yüksekkaldırımı tırmanan devetüyü yağmurluklunun peşine takılıyor. Romancının burada açtığı parantez, kahramanımızın ya- nıldığını belirtiyor, eğer — açıkmavi yağmurluklunun peşine takılsaymış aradığını bulacakmış, hıkaye de bi- tecekmiş. Tabi! hikâyenin yurumesı lâzım. Zaten C, açıkmavi yağmur- luklu B. ye bırkaç kere daha rastlı- yacak ama, aradığının "0" olduğunu anlamıyacak C. bundan sonra — cemiyetteki 'küçük kaidelere" karşı koyan ada- mın usulleriyle devetüyü yağmurluk- lu genç kızla, yani Gülerle tanışıyor. İlk günler aradıgım bulduğunu sa- gıdıyor— nıyor, ama kızın "üç oda bir mut- faklı bir ev" ozledıgını anlayınca hayal kırıklığına uğruyor. — Gülerin isteksizliğiyle yarıda kalan bir ya- tak odası şahnesi, sonra — Mirgün sırtlarında bir hadıse C. ye, aradığı milyonda bir kadının" Güler olma- dığını gösteriyor. C, babadan kalma gelırı dolayı- siyle "aylaklığa mahküm oldu g için, bu boşa çıkan teşebbüse rağ- men aramasına devam ediyor. İkinci hâdise, romanın başlangıcında — kıs- kanıp ayrıldığı ressam Ayşe ile bir yaz mevsimi sayfiyedeki bir pansi- yonda yeniden münasebet kurmakla Kahramanın "milyonda bir için sıraladığı vasıflar ila Ayşenin davranışları "birbirine uydu- ğu için, bu sefer de okuyucu, C. nin aradığını bulduğunu — sanıyor; ama değil! Bu defa macerayı yarım bıra- kan Ayşe oluyor. Az sonra C. ma kendısını bırakacağım sezen kız, da- önce davranıyor, bir kuçuk pu- sula bırakıp maceraya son veriyor. "Aylak adam", vvelce Gülerin yanında gordugu açıkmavı yağmur- luklu B. yi otobüse binerken görüp peşinden koşan C. nin atlattığı oto- mobil kazası ile sona eriyor. C. ka- zadan bir sıyrık bıle almadan kur- tuluyor ama, B. o an için kaybe- diyor. Bulacak mı bulamayacak mı? Hangi okula gıttıgını kiminle arka- daş olduğunu, kimin yanında — gör- düğünü bildiğine göre, — bulmaması hemen hemen imkânsız. Ama ehem miyetli olan, C. nin, B. yi bulduktan sonra ne olacagıdır Romancı B. ıçın birkaç yerele "milyonda bir kadın" olduğuna dair referans verdiğine gö- re, C. nin araması boşa çıkmıyacak sanılır. Ama, B. den hiçbir farkı ol- mıyan Ayşe ile C. arasındaki ma- ceranın sonu, romancının bu refe- ransına rağmen okuyucuya — güven vermiyor. "Aylak adamd"ın C. modern bir Candıde Candide'in, "dünyaların en iyisi"ne olan İnancı gibi, gerçek sevgiye inanıyor. Gerçi Can- dide, sonunda inancım — kaybediyor ve en akıllıca ışı "bahçesını ekmek" te buluyor, ama dam"ın si, romanın sonunda da inancından Vazgeçmiyor. Hem de Voltaire'in a- laycı tutumuna karşılık "Aylak a- dam"ın ciddi bir tutumu var. Bunun sebebim, C. nin akıl hocalığını, "Pan- gloss' lugunu yazarın üstüne alma- sında görmeli. "Aylak adam", Yu- suf Atılganın ilk roman denemesi. İlk roman denemelerinin çoğu gibi de, yazarın kendi hayatıyla sıkı a- lâkası olan birtakım hatıralara da- yandığı duygusu uyandırıyor. Yaza- rın biyografisi üzerine hiçbir bilgi- miz olmayışı, aradaki bağın derece- sini tam olarak çıkarmağa â vermiyor. Fakat "Aylak adam"m baştan sona kadar tek bir karakter etrafında kurulması, kahramanın ya- 1 ve durumu, öbür tiplerin bunun yanında çok silik kalması, birbirle- rinden iyice ayırdedilememesi, hattâ aralarında fark olması gereken Gü- ler ile Ayşenin bile birbirini andır- ması, Pkahramanın — düşüncelerinin davranışları kadar hattâ daha fazla yer tutması, romanın son derece be- lirli bir çevreyi ele alıp, belirli bir devrede geçmesi, ylak adam"da anlatılanların yazarın şahsi tecrübe- leriyle sıkı bir münasebeti olduğuna, 10 - 15 yıllık bir fasıladan sonra, in- sanda çok derin izler bırakan bir gençlik devresinin muhasebesini yap- tığına şüphe bırakmıyor. "Aylak adam"ın belki de en ak- siyan, en Zayıf tarafını, yazar ile kahramanı arasındaki bu münesebet meydana getiriyor. Yalnız kendi tec- rübelerine dayanmak zorunda kalan bunları sonradan kendi şahsiyetinden sıyrılmış objektif bir şekilde tahlil ve ayıklama kudretine — tamamiyle erışemedıgı anlaşılan yazar, kahra- manı ile kendisi arasında belli bir uzaklık kuramamış. Hattâ — kahra- manın düşünceleri, hayalleri ile dev- ranışları arasındaki Çizgi bile Çizilmemiş. çok kere sadece a dan geçirebileceği davranışlar'» rumları, gerçekten olmuş gibi gör- me ve gösterme özentisi var. Yaza- rın, yabancı yazarların tesiri altın- da kaldıgı hatta zaman zaman hi- kâyesini "zenginleştirmek" ' için bu tesirden faydalandığı da göze çar- pıyor. Biraz Faulkner, biraz James Jones, biraz Truman Capote biraz Norman Mailer, tabit biraz da Fre- ud... Yazar ile eseri arasındaki bu sıkı bağ, aynı zamanda gelecek için de endişe verici bir durumdur. Geç- miş hatıralara dayanarak işe başlı- yan yazarların çoğu, bu hatıraları tükettikten sonra yazarlık hayatla- rını da kapamak zorunda kalmışlar- dır. "Günü gününe yaşıyan ve ya- zan" bu yazarlar, eğer son derece hareketli, değişik bir hayat sürmü- yorlarsa, en fazla ikinci yahut üçün- cü kitapta "sıfırı tüketmişler", ya- hut da hem kendileri hem de okuyu- cuları için eziyetli olan bir şekilde idmkânlarım zorlamıya — girişmişler- ir. "Aylak adam" gerek taşıdığı ak- saklıklara, gerek ilerisi için verdiği endişelere rağmen, alâka uyandırıcı bir eser olmaktan geçi kalmıyor. AKİS, 25 NİSAN 1959