bu mikdarlar bir misline yükselecek ti ama gene de normal yaşama ihti- yaçlarının karşılanamıyacağı sizdi. Bu yüzden orkestra üyelerınin hepsi, gelirlerini yükseltmek için baş- ka işler yapmak zorundaydılar. Kimi konservatuvarda öğretmenlik — yapı- yor, kimi pavyonlarda, barlarda çalı- şıyor, kimi de musiki dışı işlerle ma- işetini temin ediyordu. Bu bakımdan İstanbul Orkestrası, yarı amatör bir orkestra durumundaydı. Zaten, or- kestra üyelerine bu topluluğu yaşat- ma hevesini veren, Cemal Reşit Reyi de İstanbulda bir senfoni orkestrası kurmak gibi zorlu bir işe sevkeden, hep o amatörce davranış, musikiye olan amatörce bağlılıktı. "Çıktık açık alınla" Camal Reşit, 1904 yılında Kudüste doğmuştur. Babası -edebiyat çev- relerinde Edebıyatı Cedidenin kuru- cularından H. m adıyla da tanı- nan- Ahmet Reşıt Paşa o sıralarda Kudüste mutasarrıftı. Cemal Reşıt iki yaşındayken Alman dadısının öğ- rettiği çocuk şarkılarım küçük bir akordiyonla çalıyor, bir yıl sonra annesinin piyanoda çalıştığı Chopin parçalarının melodilerim — kendi uy- durduğu -fakat armoni bakımından dogru— refakatlerı_yle piyanoda tek- rarlıyabiliyordu. İlk musiki dersleri- ni İstanbulda hususi hocalardan aldı. 1913'te Parise gitti ve orada Gabriel Faure, dokuz yaşındaki Cemal Re- --ti ünlü piyano Öğretmeni Margue- rite Long'un yanına yolladı. Bir bu- çuk yıl Mme. Long ile çalıştıktan sonra, harbin çıkması üzerine Cemal Reşit tahsiline Cenevre konservatu- arında devam etti. Harp bittikten sonra Ahmet Reşit Paşa, Tevfik Pa- şa kabinesinde Dahiliye Nazırı olun- ca aile İstanbula döndü. Fakat musi- kişinas oğul Pariste üç yıl süreyle Margurıete Long'un yanında piyano öğrenimine devam etti ve Raoul La- para yanında - hayatırıın dönüm nok- tası"- bestecilik öğrenimini ilerletti. 1923 yılında Darülelhana batı musi- kisi kısmı ilave edildiğinde 19 yaşın- daki Cemal Reşite piyano ve armoni öğretmenliği teklif edildi. Daha son- ra İstanbul Konservatuarı adını alan bu müesseseyle o gun bu gün alâkası devam etmekte Cemal Reşıt Rey İstanbul Şehir Orkestrasından baş misafir şef olarak Cumhurbaşkanlıgı Orkestrası- nı, Fransa, İtalya. Yugoslavya. İspan- a. Bu lgarı tan ve İsrailin başlıca or- kestralarını idare etmişti. Fransanın musiki çevrelerinde gerek besteci, ge- rekse piyanist ve orkestra şefi ola- rak büyük itibarı vardı. İstanbulda ise, şehrin en yetkili, en tesirli, en kıdemlı musikişinası — olarak bılınir; tanıyanlar onu, gelenekleriyle Fransız gör- güsünü birleştirmiş bir İstanbul efen- disi olarak sururler Begenmedıgı bir şey onun için "neuzibıllâh"tır; beğen- dıgıyse "sensationnel.. extraordına— ire..." Eski Istanbula ait hatıralar ve Fransız ruhu irçok — musıkisevere göre onu "Türk Beşleri" denen gru- AKİS, 21 MART 1959 pun en seçkin bestecisi yapan eserle- rine ayırıcı çeşnisini verir. İlk icra ları Fransada, Dimitri Mıtropulos, Inghelbrecht, Eugene Bigot gibi ta- nınmış şeflerin idaresinde — yapılan "Bebek Efsanesi", "Türk Sahneleri" Karagöz", "Concerto Chromatıque' gibi ciddi eserlerinden başka, 1932-35 yıllarında melodileri İstanbulda dil- lerde dolaşan "Lüküs Hayat", "Deli Dolu" "Üç Saat" gibi operetleri -kar- deşi Ekrem Reşit Reyin yazdığı me- tinler üzerine- bestelemiştir. Onuncu Yıl Marşı, Yedek Subay Marşı gibi nesilden ne311e intikal eden melodile- ri Cemal Reşit Reyin bestelemiş ol- duğunu pek az kimse bilir. Cemal Reşit aşağı yukarı yirmi beş yıl boyunca İstanbulda, önceleri sürekli ve teşkilâtlı olmamakla bera- ber, orkestralar kurmuş ve senfonik konserler idare etmiştir. 1942'de teş- kil ettiği yaylı sazlar grubu. Beledi- yeden bir orkestra bütçesinin temin edilmesiyle tam bir senfoni orkestra- sı haline gelmiş, böylece bugünkü İs- tanbul Şehir Orkestrası doğmuştur. Önceleri — Tepebaşındaki — Şehir Dram ve Komedi Tiyatrolarında, 100- 150 kişiyi aşmayan dinleyici toplu- lukları önünde çalan orkestra, tiyat- ro idaresiyle bir anlaşmazlık yüzün- den, konserlerini sabahları Taksim Beledıye gazinosunda — vermiye baş- ladığı zaman dinleyici sayısının kat kat arttığı görülmüş, bir mevsim için tekrardan Şehir Tiyatrosuna, bu de fa Beyoğlundaki Yeni Komedi Tıyat— rosu- ve saat akşamüstü 6.30 konse lerine dönüldüğünde dinleyici sayısı gene düşmüştü. Son birkaç mevsim- dir yeniden Pazar sabahları saat 11'- de, bu sefer Taksim Belediye Gazino- sunun karşısındaki Şan Sinemasında Konservatuar konserlerini veren or- Orhan Barlas Bir. azimkâr MUSİKİ kestranın dinleyicileri, 1500 kişilik salonu tamamen doldurabilmektedir. Konservatuar konserlerinden başka Şehir Orkestrası, Filarmoni Derneği- nin onbeş günde bir Perşembe akşam- ları Saray Sinemasında tanınmış so- listlerin iştirakiyle tertiplediği abon- onserlerinde ütün b konserleri umumiyetle pek seyrek gelen misafir — şeflerin, yahut Ferdi Statzerin, ya da Demirhan Altuğun idare ettıgı bir kaç konser dışında- Cemal Reşit Rey idare eder. Orkest- ranın şefi Demirhan Altuğ aynı za- manda, çoğunlukla aynı üyelerden meydana gelen Radyo Oda Orkestra- sının şefidir. Şehir Orkestrası prova- larını. İstanbul Radyoevinin, rahat, akustik şartlan uygun büyük stüd- yosunda Ankaranın Cumhur- başkanlıgı Orkestrası ıse Opera bina. sının, orkestra provasına elverişsiz bir salonuna sığınmıştır ve Ankara Radyoevinin kolaylıklarından fayda- lanamaz-. Şehir Orkestrasına bu im- kânın sağlanmasında, İstanbul rad- yosunun —musikisever program şefi Faruk Yenerin rolü büyüktür. Fakat orkestra henüz -memleketimizdeki diğer iki orkestra gibi- kendisine ait bir konser salonundan mahrumdur. İzmirde bir orkestra var Cemal Reşit Reyin İstanbula ettiği hizmetin bir benzerini İzmirde Or- han Barlas, aşağı yukarı benzer yol- lardan geçerek ifaya çalışmaktadır. Henüz yolun başında sayılırsa da, İs- tanbul ve Ankaranın sanat çevrele- nnde pek az kişinin haberdar olduğu başarısı küçümsenecek gibi değildir. İzmirin bugün bir senfoni orkestrası, bir de Filarmoni Derneği vardır ve bu teşekküllerin durumu İstanbul Or- kestrasının ve Filarmoni Derneğinin ilk kuruldukları zamanki durumunu hatırlatmakladır. Bu demektir ki, İstanbulun orkestra hayatının tarihi İzmirde tekerrür ederse Batı Anado- lu on yıla varmadan, "Türkiyenin en kültürlü bölgesi"ninki -hiç olmazsa ona çok yaklaşmış- bir musiki hayatına kavuşmuş olacaktır. Bugün 43 yaşında olan Orhan Barlas, 24 yıl önce Musiki Muallim Mektebinden mezun olmuş ve obuacı olarak Cumhurbaşkanlığı Orkestrası— na girmişti. Orkestaranin şefi Dr. Praetorius'un çok sevdiği genç musi- kişinaslardan biriydi. Nitekim onun yardımıyla sağlanan Humbold bur- uyla Viyanaya, musiki eğitimini i- lerletmiye gitti. Gozettıgı hedefe va- ramadan yurda dönmeğe mecbur kal- dı. Çünkü yıl 1945tı ve Almanlarla münasebetlerimiz kesilmişti. İki yılı- nı yurtta geçirdikten sonra tekrar Vi- yanaya gitti ve Musiki — Akademisi- nin orkestra şefhgı ve bestecilik bö- lümlerinden mezun oldu. Dört yıl ön- ce, İzmirde bir konservatuar nüvesi olarak açılan Müzik Okuluna müdür tâyin olundu. Barlas yurdunun sanat hayatında bu- vazifesi olduğunu his- seden, mesuliyet ve ideal sahibi bir insandır; basit bir devlet memuru gi- bi sadece Müzik Okulu müdürlüğünü yapmakla kalmamıştır. Musiki haya- 27