Erozan - Başimam Sait efendi Eyüpte — dua! davetlilerin yerlerini almışlardı. İs- tanbul Vilayeti Protokol Müdürlüğü mensupları, kalabalık — karşısında, "Burası Eyüp" deyip — kollarını iki yana salıvermekten başka çıkar yol bulamadılar. Ayakta kalanlar ara- sında, İstanbul Üniversitesinin coğ- rafyacı Rektörü Prof. anoğlu da vardı. Sinirlenerek başım alıp gi- den Tanoğlunu memurlar yemek- hanesine sokmak için, ev sahibi va- ziyetinde olan ve geçen seneki İstan- bul Ünitversitesi hâdiselerinin popüler ettiği Vakıflar Umum Müdürü Orhan Çapçı, "Fakat hocam" diye başlıyan cümlelerle hayli gayret sarf etme zorunda kaldı. Anlaşılan pek prezan- tabl sayılamıyan Müftü ve Hocalar için, ayrı bir salon hazırlanmıştı. Sümerbankın Feshane Kum Fabrikası butçesınden hazırlanın mo— nü, zengindi. "U" şeklindeki muhte- şem masada iftariye olarak pastırma, sucuk, reçel, kaşar ve beyaz peynir, yeşil ve siyah zeytin — bulunuyordu. Yemek olarak düğün çorbası, kuzu kapama, zeytinyağlı enginar, kıyma- l1 ve peynirli börek, kaymaklı bak- lava verildi. Yemek üzerine ikram e- dilen muz dahil meyvalar, pastalar ve mis kokulu hakiki kahveler, sof- ranın renk ve süsünü teşkil ediyor- u. Maden ve menba suları ile, fran- cala ve Ramazan pidesi unutulma- mıştı. Çok sevdiği zeytinyağlı engi- narın bulunması, mönünün Mendere- sin zevklerine uygun olarak hazırlan- dığınm bir denliydi. İftarın en ente- resan tarafı Başkan Veki- linin, "Ben stanbul Hafızlar ve Mev- lidhanlar Cemiyeti Fahri Reisiyim. Hafız Agâh Erozan olmakla iftihar 12 duyuyorum" diye yüksek sesle ko- nuşmasıydı. İftardan sonra, yatsı ve teravih namazları için tekrar Eyüp Sultan Camiine gelindi. Ancak davetlilerden büyük bir Kısmının, yatsı ve teravih namazları için 1ştıyak ve tehalük göstermedikleri dikkatten kaçmadı. Davetliler girdikten sonra, Eyüp Sul- tan Camii halka açıldı. — Barikatlar kalkınca saatlerce yağmur altında bekleşen halkın hücumunu emniyet memurları güçlükle — önliyebildiler. Hattâ bazı polisler, coplarını kullan- mak lüzumumu dahi hissettiler. Eyüp Sultan Camiinin kapısından girebil- mek için üstüste yığılan halk arasın- de ezilenler vardı. Davetliler ve halk, Eyüp Sultan Camiine girebilmek için, avluda bembeyaz, mermerlerin üzeri- ne atılan siyah zeytin çekirdeklerini çiğnemek zorunda kaldılar. Korur yatsı ve teravih namazlarından son- ra Mevlidi Şerif de okuttu. Başkent- ten hususi olarak getirtilen duahan Ankaralı Sabri, Menderesten tı bülendi Peygamberı" şeklinde bah— sederek, bu teveccühe İlâyık olmaya çalıştı. Böylece, Mezarlıklar ve Be- lediye Başimamı ve D. P. Vefa Bu- cak Başkanı Hacı Nusret Yeşilçay, fevkalâde şık siyah kostümüne rağ- men ilk defa olarak böyle mühim bir Mevlidi Şerifte duahanlık vazifesin- den uzak tutuluyordu. Esasen, Başi- mam Said Efendi de büyük bir gaf yapmış, neden sonra hatırlıyarak is- mini dahi zikretmeksizin Cumhurbaş- kanı için de dua etmişti. Zamansız bozulan oruç fiyaskosunu örtbas et- mek için de, Menderesin 30 bin lira- lık yekpare yeşil halı hediye ettiği Eyüp Sultan Camiinin ışıkları, ana- ne hilâfına akşam namazının kılın- masından sonra yakıldı. Organizatörler en büyük gafı -belki de bilmediklerinden- protoko— YURTTA OLUP BİTENLER lü Cami içinde de devam ettirmek istemeleri yüzünden yaptılar: Cami- de, davetlilere protokoldaki sırasına göre yer ayırmaya kalkmışlardı. Hal- buki Kur'anı Kerime göre ibâdet sırasında herkes müsavidir. Kim ön- ce gelirse, gider camide istediği yer- de oturur. Allahın Evinde yer ayır- mak, içeriye girenleri bir protokol, tercih ve sıraya tabi tutmak, işlene» bilecek en büyük gunahlardand Sa- dece namazı kıldıracak Imamın ce- aatın en ön safında yeri vardır. Or- ganızatorler dinin bu icabını unut- muşları Istanbuldakı ecnebi muhabirler bile, olağanüstülüğünü —kavrıyarak törenin üzerinde alâka ile durdular. azete ve ajanslarına gonderdıklerı telgraüarda lâik Türkiyede, Cum riyetin — kurulu şundan bu yana ılk defa olarak resmi bir iftarın verildi- ğim ve Mevlidi Şerif okutulduğunu mühim bir yenilik olarak dünyaya bıldırdıl "Elkoyduğumuz Eyüp Sultan" V erdiği iftardan ve okuttuğu Mev- lidi Şeriften sonra, Ankaralıların çok iyi tanıdığı Ahmet Salih Korur, Mümtaz Faik Feniki andıran bir ses- le radyoda konuştu. Konuşma "Eyüp Sultandaki Camii Kebirin ibadete a- çılışı vesilesiyle" yapılıyordu Başbakanlık Musteşarı konuşma- sı boyunca cem'i birinci şahıs siga- sını kullandı. Fakat "biz" zamiriyle, hükümeti mi, yoksa D. P. yi mi kas- tettiği anlaşılamadı. Sayın müsteşar, u iki kelimeyi de kullanmaktan ka- çındı. Ama "onların zamanında ca- milerin ve türbelerin hali nasıldı" te- mını ustalıkla ışlemekten çekinmedi. oyduğumuz" dediği Eyüp Sul- tan guvercınlere yuva olacak ka- dar harap" bulunmuştu. Eğer bi- raz daha ihmal edilse bu eser AKİS, 21 MART 1959