tamamiyle kaybedilecekti. Camiin restorasyonuna, — 1957 — seçimlerin- den biraz evvel başlandığına göre, demek ki D. P. iktidarı da yıllık gaflet uykusundan yeni yeni uyanmaktaydı... Ahmet Salih Korurun, Pierre Lo- ti'den mülhem cümlelerle süslü ko- nuşması, radyodan sonra Havadis ve Zafer —gazetelerinde de yayınlandı. Radyo gazetesinin kelimelerin üstüne basa basa konuşan spıkerının yazdı- ğına göre, konuşma 'maneviyata te- sir ettiği nisbette" Istanbula bilhas- sa Eyüp semtine karşı "Özel bir il- gi" uyandırmıştı. Şehir ihtiyacını nasıl karşılıyacağını bilemiyen De- nizcilik Bankası da, bu “özel ilgi" ye hissiz kalmadı. Şehir Hatları İş- letmesi, Eyüp Sultan Camiinde yat- sı ve teravih namazı kılacaklara ko- laylık olsun düşüncesiyle Haliç hat- tına ilâve seferler ihdas etti. Deniz- cilik Bankasının, halkın ihtiyaçları- nı bu kadar süratle farkedip derhal tedbirler alması, bir çok İstanbullu için "“görülmemiş bir sürpriz" oldu. Eğitim Kolej skandalı ecen haftanın ortasında Perşem- be günü, öğle üzeri, uzun boylu, balık etinde sarışın bir namımın Mit- hatpaşa Kolejinin kapısından içeri girmesiyle birlikte, bahçedeki talebe- ler genç ve güzel kadının üzerine saldırdılar. Gen ın, Öfkeli sesler çıkaran kızlı erkekli talebelerin elin- den güçlükle sıyrıldı ve koşarak bi- naya girdi. Talebeler sarışın kadının peşini bırakmadılar, sığındığı odaya da hücum ettiler. ücum müthişti. Odada bulunan erkekler şövalyeliğe hazırdılar, ama takviye kuvveti al- madıkça gozlerı dönmüş gençler or- dusunu durduramıyacaklarını çabu- cak anladılar ve dışarıda bekliyen 7-8 polisi imdada çağırdılar. Talebe- rin hıncını üzerinde toplayan kadın polis kordonu altında dışarıya çıka- rıldı ve bir otomobile bindirilerek muharebe meydanından uzaklaştırıl- dı. Ama gençlerin hıncı o kadar bü- yük olmalıydı ki polis kordonu bile vız geliyordu. Her şeye rağmen şi- kârlarının üzerine saldırdılar ve onu bir hayli tartakladılar. Sarışın hamın otomobile bindiği zaman, kıskanç bir İspanyol kadınının taarruzuna uğra- mış bir rakibe kadar perişandı. Hâdise, o sabah saat 10.30 da Mil- li Eğitim müfettişlerinin Mithatpa- şa Kolejine gelmesiyle başladı. Mü- fettişlerin cebinde bir kapama emri vardı. Müfettişler ogleye kadar kole- jin evrak ve hesaplarına el koymak- la meşgul oldular. Kapama kararının infazı için talebelerin öğle tatiline çıkması bekleniyordu. Paydos zili çalınca, müfettişler zengin çocukları oldukları giyinişlerinden belli olan kızlı erkekli talebeleri kolejin 'bahçe- sinde topladılar. Onlara kolejin kapa- nacağını, Talebelerin endişeye düş- mesi için bir sebep olmadığını, hepsi- nin diğer okullara yerleştirileceğini söylediler. AKİS, 21 MART 1959 Sonu Hıfzı Oğuz BEKATA Bir Politikanın aşkan — Eisenhower'in iktisat müşaviri Randali, Türkiyeyi ziyaretin- ikada — bir den dönüşünde — Amerika, makale rıeşrellı sında, bugünkü, siyaset — adamlarımızın — ruh letini şöyle anlatıyor: "Fakat onlar, - tenkid karşısında fevkalı ade hassastıl r. Onlar -ya- rkler-, ınsanların siyasi ve iktisadi meselelerde — kuvvetli — görü,; de bır arada ve ahenk içinde yaşayabile- Gelişen hâdiseler maalesef hep Randall ı haklı çıkarmaktadır ü şünecek olursak bunun sebeplerimin - başındı bu kuvvetli görüş fark— larından — doğan tenkidlerin müşterek bır lu ayanmaması gelir. Gerçekten, yapılan bir iş neye nazaran iyidir, ısabetlıdır veya değildir? 'işte bu müşterek olçııyu bizim, arılay 1şŞımızAa gore eğil,; dünyanın eriştiği ileri anlayışa göre arayıp bulmaya mecburı bir. tetkikle görüyoruz. ki, hakiki demokrasılerde hu ümet — program- lan, ıktıdar partisi programının tatbikatını ifade etmektedir. — Başba- kanın ve bakanların parlâmento ve halk — huzurundaki beyanları — ise, icranın parti ve hükümet programlarına uygun olan taahhütlerini ve tasarruflarım — açıklar. Bunlar artık dünyada herkesçe malüm — müte- ar felerdir. Şimdi, bu dünya anlayışına göre mühim bir noktayı tesbit edelim: Millet bir partiyi, o parti programının gerçekleşmesı için (iktidara getirir. Parlâmento ise hükümete, hükümet, mı tatbik dılecek— tir, diye itimat oyu verir. Bunım içindir. ki, ı'r üÜ umetın mensubu —bulunduğu parti programına ve onun tatbikata demek olan kendi hükümet programına mutabık ise o hükümet, parlâmento — ço- gunluğunun tasvibine mazhar olmalıdır.. Yok eğer bu i i hükümet — programlarına — uygun — değilse — icranın tatbikatı, hükümetin, selâhiyet dışı ve şahsi tasarrufu demek otur ki, bu hâl ete, parla mentoya ve iktidar partı'sı'ne karşı -tasarrufun mahiyetine göre- hü- kümetin hukuki, cezai, malft ve siyasi me, lıyetını muciptir. Ciddi par- lamento murakabesi olan demokrasilerde müşterek kaide — budur. de demokratik rejimi ve Büyük Millet Meclisi Murakabesini kabul ettıgımıze göre, hükümetin politikasını tenkid ve — murakabe ederken, bu oıtıkarıın dayandığı icraatın vurulacağı hakiki bir - öl- çüye, — bir miherık taşına sahibiz, demekitir. Bu Batı Demokrasılerme benzemek arzu- sile, D. P. iktidarı da bu ölçüyü resmen kabul etmiş ve meselâ — son Menderes Hükümeti programımda da hükümetin politikası aynı ama 7 baglanmıştır zedeyim — ki, bundan evvelkiler gibi bu programımızın temel — yapısını, Demokrat Partinin programında ifadesini — bulan esas- lar t kıl c er.” ölçünün millete karşı ne derecede bir siyasi taahhüt — hâlime geldı'ğı'nı belırımek içim de, bugünkü Devlet Reisi Celâl — Bayarın, De— mokrat Parti Gene aşkanı olarak, 1950 seçimlerinden on beş gün önce, 29 Nisan 1950 deki Bolu nutku ile Türk halkına verdiği şu resmi teminatı da - hatırlıyalım: "Biz olmayacak şeyleri - vaadetmiyoruz; fakat — yaptığımız — vaadi muhakkak — tutarız. z ve uyanık vatandaşlar olarak D. P. programındaki taahhütleri., Menderes — Hükümeti programlarmdakı teminatları, — Baş- bakan ile bakanların millet - huzurunda, huzurunda, radyo ve basındaki — vaat ve sözlerimi - sıralayınız —hayatı ucuzlatmaktan, — vatan- daşl rın — hukuk eşıtlıgıne kadar partilerim eşit haklara sahip olmala- ından, basın hürriyetine ve ispat hakkına kadar- bunların hangilerinin yerırıe getırılıp hangilerinin yerine getirilmediğini ciddi bir - şekilde gözden geçinin . eticede, mılleı Ölçüsünde bir mahcubiyetin ruh ezası içinde, Ad- nan Menderesin sekiz. yıl sonra 25 Eylül 1956'de Nazilli nutkundaki şu veciz sözlerinin, 950 sonrasının en isabetli teşhisi ve hazin ifadesi ol- uğuna anaat — getireceksiniz: "Türk Mılletının acaba dalalete sevketmek imkânı var mıdır, diye tecrübeden tecrub ge çiyorlar. Ben — söyliyeyim: — Bugün soyledıklerı— ahcubu olacaklardır. Dün — söylediklerinin mah- nin yarın mahküm Bu aldatma politikasının sonu — yok- kümu ve mahcubu olmıışlara'ır. tur”. Söz buraya gelince, bu neden böyle oldu diye duşurıelm O vakit, büyük bır hayal kırıklıgı ıçınde 1950 nin kendi seçim beyarınamelerırı deki şu sözün yüzde yüz doğru olduğunu ispat etmek için, D. P. ik- tidarının, — senelerdir elınden geleni — yaptığım acı bir iç burukluğunun teessuruyle hatırlayacı "Türkiyede hakiki bır demokrasi kurulmadıkça dünkü şar Hurin daha iyiye gitmesi — beklenemez". 13