YURTTA OLUP BİTENLER İşin aslı aranırsa 1959 D. P. sini . P. karşısında haklı çıkarmak tarıh boyunca gelip geçmiş en şöh- retli hatıplerın bile kârı olamazdı. iç olmazsa geçen yıllarda ya- pıldığı gibi taktikle, ustalıkla, Seba- tı Ataman gibi karayı aka çevirme- nin usüllerine çalışan bir iki politi- kacıyla, birkaç zahiri muvaffakiyet kâzânılabilirdi. D. P. 1959 Bütçe müzakerelerinde bu neticeye yakla- şamadı bile. Ağzı tıkalı Muhalefet uhalefeti susturmak için yapılan şey -te nkidle evaplandırmak yerine- muhalif hatiplerin, söz hak- kını büsbütün tahdit etmekten, iba- retti. Böylece İsmail Rüştü Aksal, Maliye Bakanının, tefsire imkân bı- rakmıyacak kadar açık sataşmala- rına, Suphi Baykam, Samet Ağaoğ- lunun "Namussuzluk" ithamına ce- vap veremediler. Usül hakkında ve- Behzat Bilgin Her telden ya sataşma olduğu için -nizamname- ye dayanarak- söz isteyen daha bir çok C. H. P. li milletvekilinin söz hakkı da tanınmadı. Buna mukabil iktidarı destekliyen hatipler, greko- romen güreşte istediği tarafa el atan İltimaslı pehlivanlar gibi, kürsü ne- zahetinin çok dışına çıkarak rahat- ça konuşabildiler. Meselâ bir — Sait Bilgiç, Sırrı Atalaya "Sen dininle, i- manınla Türk olmazsın." dedi. Mese- lâ bir Mustafa Runyun, C. H. P. ye dinsizlik isnadında bulundu. Bir Hik- met Bayur çıktı, . nin demok- rasiyi dıştan gelen baskının korkusu ile kurduğunu söyledi. Başkanların bunlara müdahele ettıgı görülmüyor, C. H li hatipler ise. daha lâfa başlarken nasılsa sadet dışına çık- mış oluveriyorlardı. Hele Cumhur- başkanlığı Bütçesi üzerinde en ufak 8 tenkide müsaade edılmedı Cumhu ur- başkanından "sayın" ve "muhterem" sıfatlarıyla bahsetmelerıne rağmen, ile ilgili faaliyetine. C. liler bir türlü dokunamadılar. Başkanın müdaheleleri arasında söy- lıyebıldıklen birkaç cümle de zabıt- lardan çıkarıldı. Başkanların bu müdaheleleri dı- şında, bir ara Grup sozculerının ko- nuşmaları da 10 ar dakika ile tah- dit edilince, muhalefetin çalışma im- kânları büsbütün kısılmış oldu. halefetin sesinin fazla çıkmasını is- temeyen İktidar, bu sesin Meclis dı- şına çıkmasına evleviyetle razı olmı- onun H.P. Ebelıgını bu işlerde her Ameri- i tecrübesiz Mr. Dulles'- ın yaptıgı yeni doğan çocuk tam bir ucubedir. Nihai Londra uzlaşması ve buna ilâve edilen eklerdeki ağırlık nok- tası Enosis'i önlemek esasında top- lanmaktadır. Açıkça anlaşılıyor ki, Paris, Zürich ve Londra görüşme- leri sırasında, Türk devlet adam- ları en çok bu nokta üzerinde ısrar etmişler ve kâğıt üzerinde muvaffak olmuşlardır. Andlaşmanın, 22 nci maddesi Taksimi olduğu gi- bi Enosis'i de kat! surette reddet- mektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında imzalanacak olan garanti andlaşması ile bu nokta karşılıklı taahhütlere bağlanacaktır. Bunların itamda ful! Enosis'e mani olabilecek hükümler bakımın- dan pek gevşek davranılmıstır. A- daya getirilecek Türk — kuvvetinin miktarı ve tâbi olacağı statü -650 Türk askeri, 950 Yunan askeri tek bir garnizonda bulunacaktır- Tür- kiyeye tanınan müdahale hakkın- dan istifade — edebilmek için asla kâfi değildir. Zaten bu müdahalenin herhangi bir şekilde yapılabılecegı- ne de ihtimal verilemez. Türkiye hukuken fiiif müdahaleye hak ka- zanmak duruma gelse bile, NATO camiası içinde böyle bir hareketin iyi karşılanmıyacağı ve önlenece- ği tabiidir. Diğer taraftan "İki cemaat ara- sında karşılıklı işbirliği esası"na da. yandığı söylenen müstakil cumhuri- yet, aslında Rum cemaatinin hâki- miyeti altındadır. Taksimden vaz- geçmek zorunda bırakılan Türkiye, karşı fedakârlık olarak Yunanista- n da Enosis'i bırakması nokta- Snda o derece 1Israr etmiştir ki. Taksim terinin ortaya atılmasına yol açan âmiller tamamen unutul- muş ve hâtta o âmillerle taban ta- bana zıt bazı neticelere varılmıştır. MacMillan plânlan ve bilhassa bir rincisi ile Taksim tezının uzlaşabi- leceği sözünde hakikaten — doğru - taraflar vardı. İngilterenin geçen yaz başında teklif ettiği hâl tarzı Adadaki nihal hâkimiyeti Rum ço- yacaktı Nitekim müzakerelerin ilk günü, Maliye Bakanının konuşmasını saatlerce veren radyo, bu konuşma biter bitmez nesriyatı tatil etti. Mec- lis , saatlerinin hazırlanışında da ge- cen yıllardakinden değişik bir ölçü kullanılmadı. C. H. P. nin hataları Bütün olanlar. Bütçe müzakerele- rine esasen iyi bir hazırlıkla gir- miş olan C. H. lehine mütemadi- yen puan kaydettırıyordu Umumi fkâr, li hatiplerin konuşa malarına oldugu kadar konuşturul- mamalarına da gereken mânayı ve- BİR ğunluğunun etme — bırakmıyordu. Kıbrısın hakiki hâkimi — İngiltere olmakta devam edece Türk ve Rom cemaatleri bu hâkimiyetin gölgesinde, birbirlerinin işlerine ka- rışmaksızın, yarı müstakil yaşaya- caklardı. Şimdi Sir Hugh Foot'un gölge- sinin yerine "kara sakallı cani" -tâbir müstakbel Cumhurbaşkanı maavini Dr. Fâzıl Küçükündür- Makariosun gölgesi geçecektir. İş- te, uzun vadeli Enosis'e götürecek hâdiseler zinciri bu noktadan iti- baren başlamaktadır. İlk bakışta, Türk cemaatinin seçeceği Cumhur- başkanı muavinine tanınan yetki- ler ve haklar hayli göz doldurucu ve inandırıcıdır. Başkanlık sistemi- e dayanan bir hükümette Dr. Fâ- zıl Kuçuk meselâ Mr. Nixon'un Amerikana haiz olduğu yetkilerden çok daha fazlasını elinde bulundu- racaktır. Fakat yine de ortada. Fa- tin Rüştü Zorlunun hafta başı be- yanatında kullandığı "her iki reisi- cumhur" tâbirini haklı gösterecek tara bir eşitlik yoktur ve devlet nazariyeleri bakımından olamaz da- Anayasaya konacak bütün hüküm- ler, teminatlar, resmi merasimler- de, kara papazın kara cübbesinin eteği ile Dr. Fazıl Küçük arasında İki üç adımlık bir orotokol aralığı- nın bulunmasını önleyemez. Zaten hukuken tam bir eşitlik konsa bile, arkasında kalabalık ve zengin Rum cemaatini bulunduran — ve erek temsilciler meclisinde, gerek hükü- mette ezici çoğunluğu elinde tutan Başkan elbette fiilen daha kuvvet- li durumda olacaktır Asıl mesele, bu şekil ve harici görünüşlerde değildir. Yoksa Ada- da asker bulundurmak, Kıbrıs or- dusunu yetiştirmek, kumandanlıgı- nı yapmak gibi hususlarda Türk cemaatinin ve Türk hükümetinin gururuna okşamağa bilhassa dik- kat edilmiştir. Bundan sonra sık sık işiteceğimiz bir tâbirle "Meh- metçık Aday ayak basacaktır Fa avutmamak lâzım gelir ki 650 Mehmetçıkle birlikte 950 Efzon da Kıbrıs rıhtımlarına inecek ve Adaya ayak basan Mehmetçik ikin- AKİS, 28 ŞUBAT 1959