M U Konserler Bernard Michelin Geçen hafta İstanbul ve Ankarada konserler veren Fransız viyolon- selci Bernard Michelin yurdumuzu ziyaret eden nasların şüphesiz eh seviyelilerinden biridir. Bununla birlikte, sanatçının İstanbuldaki resitalinde Saray Sine- ması salonu ancak üçte bir dolmuştu. İstanbul halkının konserlere — olan rağbetine musiki dışı sebeplerin 1s— tikamet verdiği bilinmese, bu şehr mizde konser veren sanatçıların dın— leyicilerden, değerlerinin ' üstünlüğü nisbetinde az ilgi gördüğü söylene- bilir. Nitekim, gecen mevsim İstan- bula gelen yabancı sanatçılar ara- sında en değerlilerin konserlerinde salonlar boş kalmıştır. Halbuki İs- tanbulda, bir musikişinasın gişe ba- şarısını, O musikişinasın değeri de- ğil, başka sebepler tâyin etmektedir. Bunların başında, azınlık grupları a- rasındaki bir çesit dayanışma gelir. konsere buyuk ilgi gösterir. başka mevsımm bazı zamanlarında konserlere - başka — gösterilere- halkın ragbetının azaldığı tecrübey- le sabittir. İstanbullu — menacerler bilhâssa Noelde, kendilerine pahalı- yâ mal olacak sanatçıları ve toplu- lukları getirtmekten kaçınırlar. Kon- ser veren sanatçının isim şöhretinin de gişe başarısını tâyinde pek bü- yük rolü vardır. Nihayet, bir icracı- nın çaldığı çalgı ile repertuarı da Enserine gösterilen ilgiyi ayarlar. Başta piyanistler, sonra kemancılar, büyük rağbet görürler. Bir viyolon- selcinin konserinin biletlerinin satıl- ması için, Fournier gibi, Cassado gibi, İstanbulluların aklında kalmış 1sım1erın afışlerde görülmesi gere- kir. Bundan ba aşka, konser veren sa- natçının programında, eethoven, Chopen, Liszt gibi bestecilerin ünlü eserleri yoksa, gişenin önünde sıra- lananların sayısı azalır. Bernard Michelin'in resital prog- ramının gerçi, çiğnenmiş yolun dı- şındaki eserlerden meydana gelmiş olması bakımından, bir seçkinliği yardı. Fakat bu eserlerin — kıyıda köşede kalmışları yerine, konser sah. nesine dana sık çıkmaya lâyık olan- ları programa alınsaydı oda musi- kisinden mahrum İstanbullular her- halde daha çok faydalanmış olurlar- dı. Richard Strauss sonatı Eccles'i. Richard Strauss'un sona- tı takip etti. Strauss'un ondokuz yaşında bestelemiş olduğu bu sonat- ta bestecinin şahsiyeti ancak şurada harada, çoğunlukla melodik eğriler- de ve orkestra tarzındaki piyano ya- zısında kendını gösteriyordu. Bunun ışında 'eser tamamen. Brahms, Wâgner ve bilhassa Scumann te- AKİS, 28 ŞUBAT 1959 sirleri taşıyordu. .Bernard Michelin ile piyanisti Nikola Astrinidis'in ku- sursuz bir icrayla çaldıkları bu sı- cak, kanlı canlı musiki, — Richarı Strauss'un bir yandan bir gençlik eserini, öte yandan bu bestecinin o- da musikisi sahasındaki seyrek ça- lışmalarından birini tanıma fırsatım İstanbul dinleyicisine verme — bakı- mından alâka eskiciydi. Fakat Ber- nard Michelin, İstanbuldaki tek re- sitalinde daha önemli bir romantik sonatı -meselâ Rahmaninof sonatı- nı- programına alabilir, hele prog- ikinci kısmındaki Falla "İs- panyol Halk Süiti", ya da Saint - Saens "Allegro apassionato" gibi ba- sit şeyler yerine. Fransanın kültür temsilcisi olduğunu belirten eserler çalabilirdi. Fakat ne çalarsa çalsın Bernard Michelin, herşeyden önce "'virtüöz" sıfatına lâyık saglam tekniğiyle, zengin ve tesirli tonuyla, nüanslı Bernard Michelin Kulaklara ziyafet derecelerıne hâkimiyetiyle - sivrilen viyolonselciydi. Tefsirei olarak romantik musikiye temayülü oldu- ğu anlaşılıyordu. Resıtahnde ek par- ça olarak çaldığı Mozart enuet" de, bu be: tecının karakterini olsun, menuet'nin tempo hususiyetlerini ol- sun virtüozluk uğruna hiçe sayması, Boccherini konsertosunun ilk bölü- münde tempolarım, yer yer orkes- trayla beraberliğini bozacak derece- de gevşetmesi, klâsik eserlesin üslü- una mizacının yabancı oldugunu düşündürüyordu. Fakat "teganni" edilecek bir melodi karşısına çıktı- ğında — -Boccherini — konsertosunun Andante'sinde, Schumann konserto- sunun büyük bir kısmında ve Ric- hard Strauss sonatında— çalışı ko- lay ulaşılmaz zirvelere yükseliyor- du. Hele, birçok viyolonselcinin mü- zikal" sesler yerıne midesi, bozulmuş ir kedinin vlamalarını andıran nlardaki duygusu sesler çıkarttıkları tiz to güveni dinleyiciye huzur veriyordu. Kültür Sonorama M usıkişinasların ve musiki me- raklılarının, gerek meslek ve gerek zevk ihtiyaçlarını tatmin et- meleri bugün, geçen yıla — kıyâsla, çok daha guçleşmış, hatta imkânsız- laşmıştır. 5 a ve nota alıcıları, artık geçen yıla kıyasla; üç misli fazla para ödemektedirler. Fa- at plâk alıcıları ve plâklarını din- liyecek teçhizatı temin etmek isti- yenler, ceplerinden üç misli fazla P*- ra çıkarmayı göze alsalar bile, in- tiyaçlarını yerine — getiremiyecekler- dir. Basılı maddeler arasında kitap. mecmua ve nota ile plâk ve manye- tik şeridi daima birbirinden ayıran, birincileri, muhteviyata - bakmadan kültür eşyası sayan, plâk ve man- yetik şeridi ise lüks eşyasından da- ha ağır hükümlere tabi tutan güm- rük ve malıyemız plâk ve şeritler- den çok ağır gümrük vergisi al- maktadır. Bugün, geçen yıla kıyasla üç misli para ödemek suretiyle, istiyen, herhangi bir yabancı dergiye abone olabilir ve dergi muntazaman pos- tacı tarafından evine getirilip teslim edilir. Fakat, kâğıt ile plâstik -plâk ve şeritlerde kullanılan madde- tef- riki işin içine girdiğinde ne olacak- tır? Alâka çekici bir örnek, Franşa- da yayınlanan "Sonorama" adlı mec- muadır. Herhangi bir mecmua gibi içinde dünya olayları, politika, sa- nat, musikisi gibi bahislerin yer al- dığı bu mecmua, kâğıt üzerine ba- sılmış kısımlarından — başka, — vinil plâstik üzerine basılmış sesli, sayfa- lar da taşımaktadır. Yani, mecmua- nın herbir sayısında, 33 devirli, uzun çalan, altı tane plâk bulunmaktadır. Şimdi, bu mecmuaya Türkiyeden abone olmak 1st1yen biri, gerçi- ismi mecmua" olduğu için, ya bir ki- tapçı — vasıtasiyle, ya da Kambiyo Müdürlüğünden müsaade almak su- retiyle buna imkân bulacaktır. at mecmuanın ilk abone sayısı ad- resine gönderildiğinde tefrik kendi- ni gosterecektır ünkü, yalnız kâ- ğıt üzerine basılı herhangı bir mec- mua, hiçbir formaliteye lüzum -kal- madan postacı tarafından abonenın adresıne teslim edileceği halde. o norama" mecmuası gümrükte tutu- lacak, abone -herbir sayıda altı ta- ne plak olduğuna ve, yeni kararlar- dan sonra, gumruklenmızde plâk ba- şına 30 lira civarında gümrük ver- gisi alındığına göre. herbir sayı i- çin | lıra cıvarında para ödiye- cektir. mecmuasının beher sayısının ücretiyse eski rayi- ce göre 6 lira, şımdı 20 Tiradır. Bu örnek alde, gümrük ve malıyemızın XX asrın gelişmeleri- ni anlamıya muvaffak olamayacağı- nı ve bu gelişmelerde ayak uydura- mıyacağını ispat etmektedir. 31