ÇA L | İşçiler Onuncu köye doğru eçen haftanın ortasında Perşem- Gb günü, Zonguldaka 15 kilomet- re mesafedeki Gaca mevkiinde -göz- leri Ankara yoluna çevrili bekleşen iki polis memurunun, hallerinde bir fevkaladelik olduğu ilk bakışta belli oluyordu. Bunlar, bir trafik muaye- nesi için değil, hususi bir vazifeyi i- fa maksadıyla oraya yerleştirilmiş- lerdi. Nitekim Ankara istikametin- den gelen bir otomobilin -plâkası o- kunacak kadar- yaklaştığını görün- ce, kurulmuş gibi harekete geçtiler ve yolun ortasına çıkarak, — şoföre "Dur" işareti verdiler. Şoför frene bastı; elini cebine sokup ehliyetini çıkardı.' Memurlardan uzun boylusu "Bırak şimdi ehliyeti. Onu sormadık. Mehmet Alpdündar çıksın — dışarı" dedi. Otomobilin arka kapısı açıldı. Gür bıyıklı bir adam dışarı çıktı: "Ne var? Ne istiyorsunuz?" — diye sordu. Polis, muhatabım yukarıdan aşağıya süzdü; "Müdüriyetin emri var, bizimle geleceksınız dedi.' A- dam, soğukkanlı "Pekâlâ" dedi; şo- förle hesap gördü, 15 kilometrelik mesafeyi birlikte katedecegi polis- lerin yanına geldi. İki lis, Mehmet Alpdündarı dogruca şehrın içindeki Maden İş- çileri Sendikası merkezine götürdü- ler. Alpdündar -bu Sendikanın ikin- ci başkanıydı- orada, başkanlık ma- sasının üstünde kendisini — bekliyen resmi bir yazı buldu. Yazı daha o gün Çalışma Bakanlığından çıkmış, yıldırım süratiyle polis marife- tiyle muhatabına ulaştırılmıştı. Teb- Hb — keyfiyetinin tamamlanmasıyla vazifelerini bitiren polisler, Alpdün- darın imzasını alıp gittiler. Gür bıyıklı Sendikacı, isçi sıfa- tının, dolayısıyla isçi temsilciliğinin kaldırıldığını işte böylece — öğren- di. Ereğli Kömür İşletmesi Nak- liye Kısmında çalışan, Alpdündar, sendıkacıydı Son olarak 35 bin üÜüyeli Zonguldak Madenleri Sendıkasının İkinci Baş- kanı ve aynı zamanda Türkiye Ma- den İşçileri Federasyonu Genel Sek- reteri seçilmişti. Bu vazıfelerını hak- kıyla başarmağa çalışıyor, maden işçilerinin dâvalarını müdafaa — yo- lunda elinden geleni ardına koymu- yordu. — Alpdündar, 'bir yandan da Demokrat Partinin Ocak Başkanıy- dı; fakat iktidar partisinden olmayı haklılığına inandığı işçi dertlerinden bahsetmeğe mâni saymıyordu. Zon- guldaktaki maden işçilerinin o sıra- lardaki derdi - daha doğrusu ezeli derdi- ücret meseleyiydi. Toprağın yüzlerce metre altında güneş yüzü görmeden çatışarak hayatlarını ka- zanmağa uğraşan bu işçilerin eline, yaptıkları iş karşısında gülünç kala- cak ücretler geçdyordu. Tam 40.334 işçi vardı ki yevmiyeleri 465 kuruş- 24 Ş M A la. 600 kuruşun arasındaydı. Bunla- rın 10.179 u 450 kuruşun, 13.988 i 500 kuruşun üstüne senelerdir yuk- selememişlerdi. Hükümet maden İ- şine nisbetle çok hafif kalan iş sa- halarında bile bu miktarın çok yu- karısında 10, 12, 15 liralık asgari ücretler tanımış, işvereni olduğu bu işçileri ise tamamen kendi kaderle- rine terketmişti. Çalışma ve Sana- yı Bakanlıkları karşısında — maden işçisi, üvey evlât muamelesi bile gö- remiyor, yapılan teşebbüsler bu ba- kanlıkların evrak kalemlerinde kış uykusuna yatırılıyordu. Mehmet Alpdündarın sendikacılı- ği zamanında, bu teşebbüslerin ya- rım bir semeresi elde edilir gibi ol- du. Hukumetııı verdıgı karara go- re, bu s a da yeni bir asgari üc- ret tespit edilecekti., Çalışma ve Ti- caret Bakanlıkları temsilcileriyle iş- veren ve işçi temsilcilerinden kuru- lu Asgari Ücret Komisyonu toplan- dı. İşveren temsilcisi Ereğli Kömür İşletmesinden geliyor ve aynı — za- manda Sanayi Bakanlığım temsil e- diyordu. Müzakereler "Asgari Ücret 7 lira mı, yoksa 8 lira mı olsun?" munakaşasıyla yurudu İşveren ha- riç diğer temsilcilerin aklı 8 liraya daha çok yatmıştı. Ama işveren "Se- kiz lira kabul edilirse itiraz ederim." deyince. 7 liralık asgari ücret üze- rinde mutabakata varıldı. Yani da- ha hâdisenin başlangıcında anlaşılı- yordu ki, Ereğli Kömür işletmesi de, nku ücretlerin adaletsızlıgını kabul etmektedir. İstediği, bu tin 8 değil de, 7 lira olmasından ı- barettir. ncak hâdisenin bundan sonraki inkişafında -itirazını sadece, bir li- ralık farkta toplayan- işveren tem- silcisi birden fikir değiştirip karan esasından reddediverince, mevzu ile alâkalı herkes, hayret ıçınde kaldı. Aradan geçen zaman içinde ne ol- muştu? Bu değişikliğe sebep ney- di? Sonradan anlaşıldı ki bu sebep, asgari ücretin 450 kuruştan 700 ku- ruşa çıkmasıyla Sanayi Bakanlığı- na 27 millyon 230 bin 940 liralık bir külfet yükleneceğinin hesaplanması- dır. Bu nokta Bakanlıkça tespit e- dilmiş ve Ereğli Kömür İşletmesine varabil bir telefon emriyle karara itiraz edilmesi bildirilmişti. Son dakikada ortaya çıkan bu i- tiraz, ücretlerin gene eski seviyede bırakılacağını — gösteriyordu. — İşçi temsilcilerinin o zamana kadarki e- mekleri gene boşa çıkmıştı. Çaresiz aralarından bir heyet seçtiler, An- karaya gönderdiler. Mehmet — Alp- dündarın başkanlığındaki Maden İş- çileri Sendikası Heyeti. Ankarada önce Başbakanla görüşme imkânını aradı. Başbakan onları Sanayi Ba- kanlığı Vekili Sebati Atamana ha- vale etti taman da, artık kolay ele geçirilecek adam olmaktan çık- mıştı. İncilerin — randevu — talebini “vakit darlığından" kabul edemedi. Onlar da Bakanı Meclis gazinosun- da yakaladılar. Bir masa başında çay içilerek uzun boylu konuşuldu. Sanayi Bakanlığı Vekili. — işçilerin ücret dâvasını mühimsemiyor, hattâ ortada böyle bir dâva olduğunu ka- bul bile etmiyordu. İsçiler görüşme- nin sonunda anlamışlardı ki, Ata- manla daha fazla konuşmama fay- dası yoktur. Müsaade isteyip ayrıl- dılar ve otellerine giderek aldıkları neticeyi mütalâa ettiler. Madem ki hükümet kendilerine gereken alâka- yı göstermiyordu, o halde onlar için umumi efkârın alâkasına sığınmak- tan başka çare yoktu. Bu düşünce ile bir basın toplantısı yapmağa ka- rar verdiler. Ertesi gün, etrafında arkadaşla- rı olduğu halde. Mehmet Alpdündar gazetecilere hâdiseleri etrafıyla an- latıyor ve bu düşük ücretlerle çalı- şan bir isçinin düşük randıman ver- mesinin tabii bulunduğunu — belirti- yordu. Maden işçilerine ' yapılacak zammın, Ereğli Kömür İşletmesinin milyonlarca liralık lüks — masrafın- dan vazgeçmekle karşılanabileceği- ni belirten Sendikacı, "Biz ihsan ve lütuf beklemiyoruz. Sadece emeği- mizin karşılığını istiyoruz" diyordu. Basın toplantısı Zonguldakta geniş akisler yaptı. İşçiler, Sendika mer- kezine mektup yazıp, telgraf çeke- rek, veya bizzat gelerek, bu enerjik hareketten duydukları memnunıyetı belirttiler. Sendika İkinci Başkanı u mevzuda tamamen destekledıkle- rini bildirdiler. Ama tabii Sanayi Bakanlığında- ki akisler, hiç de bu merkezde ğildi. Bakan Ataman, ertesi gün Za- ferde ve Cumhurıyette -berikisi ta- bii tekzip yoluyla. İkinci Başkana yıldırımlar yağdırdı. Bu gıbı beyan- lar, hainane bir teşvik mânası taşı- yordu. İşçinin hakkı böyle müdafaa edilmezdi. Tahrıkçıler cezalarım gö- receklerdi Nitekim ertesi gün bütün —suçu bir Sendikacı sıfatıyla işçilerin hak- kını müdafaa etmekten ibaret olan "tahrikçi" cezasını gördü. Bu iş i- çin Çalışma Bakanlıgının İş Kanu- nuna dayanarak "çalıştığı branşın -benzin dağıtıcılığı- İş Kanununun şümulüne girmediği mülahazasıyla" Alpdündarın işçi sıfatını kaldırması kâfi gelivermişti. Muamelenin tabii neticesi olarak Sendikacı, işçi mü- messilliğinden de oluyordu. Gerçi Alpdündar bu işte 1952 den beri çalışıyordu: ve "benzin da- gıtıcılığınm iş Kanununun — şumulü dışında kaldığı" Çalışma Bakanlığı- nın o vakte kadar aklına gelmemiş- ti ama, karara itiraz edecek yol yok— tu. İş Kanununun şumulüne giren branşları tespit etmek Çalışma Ba- kanlığının salâhiyeti içindeydi. Hat- ta o kadar ki Bakanlık bu selâhiye- ti iş- kollarına göre değil çalışanla- rın şahıslarına göre dahi kullanabi- lirdi. Nitekim gene aynı iş kolunda çalışan birçoka işçinin işçilik sıfatla- rını -Mehmet'Alpdündarınki gibi - kaldırmak kimsenin aklına gelmedi. AKİS ,28 ŞUBAT 1959