lan ve müslüman ölecek olan Türk milletinin islâm dinine lâyık, — onun haşmetine uygun bilgileri ve fikirle- ri Türk evladına aşılıyacağı için iki defa mübarektir. Üçüncü defa mü- barektir. Çünkü: bu istek Türk mil- letinin arzusudur." Temeli atılan müessese bir İmam - Hatip okuluydu. Celâl Yardımcı aynı yerde bir buçuk saat süren bir başka konuş- masında iki sürahi su içti, — onbir fıkra anlattı. İhtimal ki Osman Bö- lükbaşıyla yarış ediyordu. Şimdi E- lazıglılar Yardımcının rekorunu kır- ması için Bölükbaşıyı — beklemekte-' dirler. Fakat başka vatandaşlar da Celâl Yardımcının meselâ Ilahıyat Fakültesi temeli atmak gibi bir işi kaç defa mübarek sayacağını merak etmektedirler. Celâl Yardımcı sayesinde Muha- lefet mensupları da önümüzdeki se- çıme kadar ne yapmaları gerektiği- ni öğrendiler. D. P. büyüğü bunların "İktidarımıza dua" dan başka yapa- cak işleri bulunmadığını ilân lazığlılar kahahatlıydıler Sözlerinde durmamışlardı. Seçim sı- rasında Elâzığa giden Başbakan bir Teknik Okul vaad etmişti. Buna mukabil Başbakanın seçimlerde D. P. ye oy verileceği yolunda bir sözz almış olduğu zehabında bulunduğu- nu Yardımcı açıkladı. FFakat ilâve i: "— Siz D. P. ye oy vermemek suretiyle sözünüzde durmadınız ama, biz sözümüzü tutacağız." Gölcük sinemasında cereyan eden bu konuşma, sinemayı dolduranlara hakikaten zamanın nasıl — geçtiğini bile hissettirmedi. Celâl — Yardımcı iktidarını Demirkırata bin- miş, başı kasketli, elinde Hızır A- leyhisselâmın kırbacı ve terkisinde Halil İbrahim bereketli — dağarcığı bulunan bir süvari olarak vasıflan- dırdıktan sonra C. H. P. lileri delik torbalı olarak ithamı etti. "—- Bizim dağarcığımızdan bere- ket ve refahtan başka hürriyetin sü- lâlesi çıkarken onlarınkınden ölüleri çıkıyor. Kim dem zamanında hürriyet yok dıye"' Celâl Yardımcı bundan sonra, halkın faltaşı gibi açılan gözleri ö- nünde rejim buhranı diye de, ikti- sadi sıkıntı diye de bir — meselenin bulunmadıgını soyl edi ve kestirip attı. D. P. büyüğü Kıbrıs meselesin- de de vatandaşların yüreklerine su rpti ve "İngiltere zaten tezimizi kabul etti" dedi. İhtimal ki, bu, Lon- drada bile henüz bilinmeyen yepyeni, bir haberdi. İngilizler tezimiz kabul ettiklerini 'i Türkiyedeki muhabirinden öğrendiklerinde — kim- bilir nasıl şaşacaklardı. . Yardımcı konuşmasını o gün, bü- n Demokrat buyukler gibi bır dua ıle bitirdi: "Allah bizi bu — yoldan, onları da içinde bulundukları kötü yoldan ayırmasın!." Bu — müslüman duasında "onlar" diye kastedilenler muhaliflerdi. AKİS, 4 EYLÜL 1958 Tevfik İleri Nutuk — makinası Nutuk Celâl Yardımcıyı bir an- da Türkiyenin her tarafında İleri veya Bölükbaşı, Gülek veya Gedik gibi hararetle beklenen bir politika- cı mevkiine yükseltti. Nitekim bu haftanın başında Zafer, geziye çıka- cak D. P. bü yuklerı arasında Yar- dımcının da ismini ilân etti. Kıbrıs İki meçhullü muamma u haftanın başında pazartesi gü- nü Ankara Radyosu uzun zaman- dan beri beklenilen haberi verdi. Dışişleri Bakanlığından bildirildiği- ne göre Kıbrıstaki başkonsolosu- muz Burhan Işın Adaya Türk tem- silcisi olarak tâyin edilmişti. Böyle- ce Amman Büyük Elçimiz Mahmut Dikerdem ile Bağdat Büyük Elçimiz Behçet Türkmenin isimlerinin karış- tığı bir "rivayetler silsilesi" sona ermiş oldu. İngiliz plânı tatbike ko- nunca Türkiyeyi Vali nezdinde Bur- han Işın temsıl edecekti. Eğer haftanın başında radyola- rın verdiği haber bundan ibaret kal- saydı Kıbrıs meselesinde, bizim le- himize sayılmamakla beraber bir neticeye varılmış olduğu düşünüle- bılırdı Fakat aksi tesadüf, tam aynı gün başka radyolar İngılterenın “Spaak teklifi"'ni kabul ettiğini ha- ber verdi. "Spaak teklifi" birinci İn- giliz Plânından geri olan ikinci İn- giliz plânının dahi Yunan arzuları- na uyularak tadili için "Beşli Mü- zakere" açılmasını derpiş etmekte- dir Masanın beş, iskemlesini İngilte- re, Türkiye ve Yunanistandan baş- ka Adadaki Yunanlıların temsilcisiy- YURTTA OLUP BİTENLER le Türklerin temsilcisi işgal edecek- tir. Her şey bundan bir müddet ev- vel Atinadaki, bir zamanlar Büyük Britanya adını taşıyan, fakat Kıb- rıs meselesi çıkınca Küçük Saray olarak vaftiz edilen meşhur otele or- ta yaşlı bir kadının girmesiyle baş- ladı. Kadın otelin en gözde sakinini, Papaz Makariosu görmeye geliyor- du. Görüşme, Makariosun muhteşem dairesinde cereyan etti. Gerçi misa- firin, siyasetle meşgul İngiliz kadın- larıyla mukayese edildiğinde hiç de çirkin sayılmasına imkan olmaması dudaklarda bir tebessüm madı değil ama, kadının ismi surat- lara ciddiyeti iade etti: Mrs. Barba- ra Castle! İngilterenin en şöhretli kadın politikacılarından biri olan ve İşçi Partisinde İcra — Komitesinin Başkan Yardımcılığı mevkiini elinde tutan Mrs. stle Kıbrıs mesele- sinde tarafların ne düşündüğünü iyice anlayabilmek ıçın seyahate çıkmıştı. Makarios ıse, © günler- de büyük telâş içindeydi; ne ya- yapıp yapıp Türk temsilcisinin Ada- ya ayak basmasına mâni olmak is- tiyordu. Koca sakallı papaz, hâdise- lerdeki yeni gelişmelerden o derece endişe ediyordu ki, durumu değişti- rebilmek ümidiyle, evvelce biç akla gelmiyecek bir tâvizde — bulundu ve Enosısten vazgeçtiğini ve — yalnız "müstakil" bir Kıbrıs devleti istedi- ğini söyledi. Mrs. Atina- dan kalkıp Ankaraya geldi. Burada. resmi ve gayriresmi toplantılarda kendisine anlatıldı ki, Enosisle "is- tiklal” arasında asımda hiçbir fark yoktur ve Makariosun Trazı olduğu bütün kayıtlara rağmen, — müstakil Kıbrıs devletini Yunanistanâ ilhak etmek işten bile değildir. Makarios, müstakil devletin keııdılıgınden Enor sise karar veremiyeceğini, bunun için Birleşmiş Milletler Genel Kuru- lunun kararına ihtiyaç olduğunu söy- lemış ve böylece Türklerin endişele- rini önliyebileceğini zannetmıştı Halbuki, Hindistan, Gana, Tunus gi- bi müstemlekelikten henüz kurtul- lan ve "milliyet", "istiklâl", "self-determination" gibi kelimelerin cazibesine kolayca kapılıveren mil- letlerin mebzul miktarda bulunduğu bir Genel Kurulda, Rum ekseriyeti- nin isteklerini kabul ettirmek pek kolay bir iştir. Türkiye, göz göre gö- re, böyle bir oyuna gelemez. Fakat'kurnaz Makarios, dunya halk efkarım harekete geçirecek si- nirli kelimeyi — bulmuştu. "İstiklal" deyince akar sular duracaktı. "Eno- sis" "self-determination" — kelimele- rinden bir şey anlamıyanlar, bunla- rı şüphe ile karşılayanlar çoktu a- ma, "istâkiâl"in ne demek olduğunu bilmeyen ve buna karşı sempati bes- lemeyen kimse yoktu. Nitekim, keli- me, İngilterede de istenilen tesiri u- yandırdı. İngiliz basını başta ciddi Economist olmak üzere, Makariosun teklifinin — ciddiyetle ıncelenmasını istedi.İşçi Partisinin icra Komitesi 15