MANASI GÖRÜLMEYEN MANALI İŞARETLER e Ikktıdar ileri gelenleri ikinci seri bir yurt gezisine çı- ıyorlar. Hükümet işlerinin aksamaması şartıyla, ya- ni idart teşkilatla idari işleri tedvir edebilme imkanı -Başbakana danışmaksızın- sağlandığı takdirde bunun fayda getireceği şüphesizdir. Vatandaşlarla temas et- mek iktidarda bulunsunlar, ulunmasınlar bütün polıtıkacılar için hem bir zarurettır, hem de vazifedir. Zarurettir, balkın ruh haleti, ne düşündüğü, ne iste- diği ncak o sayede anlaşılır Vazifedir, demokratik rejimlerde vatandaş politikacıların kendisiyle meşgul olmalarını ister. Ancak, bu iş yapılırken bir esaslı nokta gözden u- zak tutulmamalıdır. Gezi sırasında hâdiselere mutlaka doğru teşhis konmalı, bunlar hislerle veya peşin hü- kümlerle değil, akıl, mantık ye basiretle mânalandırıl- malıdır. Aksi halde insan seyahatinden büsbütün yan- lış intibalarla döner ve icraatına ters istikamette hız verir. Böylece elde edilen, uçurıımun kenarına bir an evvel yarmaktan ibaret kalır İktidar ileri gelenleri, eger 1946 Demokratı ise- ler, halkın kendilerine o zaman gösterdiği — alâkayla bugün gösterdiği alâka arasında bir mukayese yap- mayı ilk hedef bilseler çok iyi ederler Bu onlara bü- yük halk kütlelerinin D. P. den ne kadar memnun ve- ya ne kadar şikâyetçi olduğu' hususunda fikirlerin en mükemmelini verecektir. Ama Demokrat —Büyükler, devlet kuvvetiyle sağlanan kalabalıkları "halkın ha- kiki hissiyatı" yerme alırlarsa, nabız yoklamış değil, kendi nabızlarına uygun şerbet içmiş olurlar. kıyafetleri üzerine çevirmelidir. Hele tören meydanla- rında, bir kenarda durup etrafı seyreden kendiliğinden gelmiş köylülerin üzerlerindeki elbiseler, alâkasını her şeyden çok çekmelıdır O elbiselerdeki yırtıklar; o ya- "C, taktiği" sayılırsa, kılıksız insan- la ın sad ece 'C. H P. aktörler" okluğu zehabına kapılınırsa Ankaradan kıpırdanmış olmak dahi boşuna sarf edılmış bir gayret haline gelir. mdi bakınız: İktidar ileri gelenı dert dinlemek- tedir. Evvelden hazırlanmış vatandaşlar her lâfa "Al- lah sizleri başımızdan eksik etmesin" diye başlayarak İktidar ileri geleninin hoşlanacağı taleplerde — bulun- maktadır. İktidar ileri geleni bir gün bu sınıf "ihtiyaç sahipleri" nden. meselâ bir köyde "Pıyasada buz dola- bı bulamıyoruz, bize buz dolabı temin edin" cümlesini pek ala işitebilir. Eğer bu talebi ciddiye alır ve rad- yolarda tekrarlanan nutuklarının birinde "İşte görü- yorsunuz, öyle bir kalkındık ki şimdi gittiğimiz yer- lerde köylüler bizden köylerine su, yol mektep, cami değil,; buz dolabı istiyor, buz dol. Övünür.: ona herkes güler. Basıretlı bir polıtıkacı köylüleri dm lemeden önce köy malı, insanların nerelerde ve kımlerle bırlıkte yattıgını görmelidir. Hele, — hâlâ çarık giydiğini söyleyen insanları "Muhalefetin kukla- addetmek ve çarşıda onbeş lıraya ayakkabı satıl- dıgını bildirenlere kulak vermek insanı yüzde yüz yan- lış fikirlere sahip kılar. Çarık, bugün büyük bir köylü kütlesinin ayağındadır ve ondan da büyük bir kütle şalvarına yama üstüne yama vurmaktadır. 20 bin' mdi bakma: Bir "Yok yok vapuru" İktidar ileri gelenini getiriyor. Gemi limana gırıyor rıhtıma yana- acak yerde saatlerce körfezde gezı ıyor Maksad ka- labalık toplanmasını sağlamaktır. Günlerden beri sü- ren çalışmalar, gayretler vapurun geliş saatinde dahi bir kütleyi rıhtımda bulunduramamıştır. Varsın politi- kacı, nutkunu dinleyecek herkesin rıhtımın manzara- sını görmediğini ve bu nutkun radyolarda verileceğini düşüne re "mu teşem manzara"la dan — bahsetsin. Ama gözünü ara" basiretli bir polıtıkacının kafasında tehlike çanlarını çalmazsa, ge- zinin zerrece faydası olmaz. mdi bakiniz: İktidar ileri geleni şerefine bir zi- yafet verılıyor Sofrada, kuş sütü hariç, her şey var- d eynirin bütün çeşitleri, zeytinyağıyla pişmiş ye- mekler, nefis etler, tereyağı, balık yumurtası ve hav- yar.. Mısafirler kadehlerıne viski koyan — garsonları paylıyorlar: " bu White Horse'ü yok mu?" Basiretli bır polıtıkacı her sofranın bu sofra gibi ol- duğunu sanırsa, hakikati görmez. Bilâkis, basiretli bir politikacı bilhassa mahalli — misafirlerin o yemeklere nasıl, âdeta heyecanla saldırdıklarına dikkat etmeli- Sonra, tabiatı icabı tokgözlü olan bu Türk vatan- daşlarının tehalükünü mânalandırmaya çalışmalıdır. Şimdi bakınız: İktidar ileri geleni halkla karşı karşıyadır. Basiretli bır polıtıkacı en önde duranların kıyafetlerine bakıp hüküm vermemelidir* Bilâkis, göz- lerini daha gerilerde yer almış bulunanların kılıkları, AKİS. 4 EYLÜL 1958 i 200 bin yapan Zafer Nihayet, donanma halinde şehirler, sabah karan- lığından akşama yol kenarlarına çıkardan izci çocuk- lar, tertiplenen fener alayları, asılan bayraklar, çalan bando ve davul zurna bir basiretli oolitikacıya mille- tin daimi bayram halinde olduğu intibamı verirse gezi sadece yanlış kanaatleri besler. Hattâ böyle bir man- zara İktidar ileri gelenine halkın kendisini ne kadar sevdiğini de sandırmamalıdır. Zira valinin imzasını ta- şıyan tamimli, polisler tarafından yapılan tebliği sev- gi gösterisi olmaz. Sevgi, zor altında bulunulmaksızın ifade edilen bir histir ve sevgının sadece öylesi mak- buldür. Aksi doğru olsaydı, yirmi yaşında kızla evle- nen yetmişlik milyonerlerin komşunun delikanlı oğlu- na şayanı hayret derecede benzeyen çocukları dünyaya gelmezdi. Bir basiretli politikacı önüne serilen manza- ranın yaldızını silip altını görebildiği müddetçe kendi- sini hatalı adımlardan alıkoyabilir. Politikada hakikati ifade etmek politikacılardan istenmeyebilir. Varalım biz, gene — politikacılarımızın ağzından, milletin saadete gark edilmiş bulunduğuna dair edebi parçalar dinleyelim. Ama politikacı halkın arasına girdiğinde hakiki vazıyetı mutlaka kavramak, arzularının değil, hakikatin gozlerıyle etrafına bakma - yi ve ders almayı bilmelidir Iktıdar ileri gelenlerının başlamak .üzere olan İkin- ci seri yurt gezisinde bu hususlar göz Önünde tutulur- sa hem kendileri istifade ederler, hem memleket..