Syngman Rhee Benim koltuğum ne olacak? da Rusyadaki sertleşmenin sebeple- ri arasında saymaktadırlar. Fakat temel güçlük Çinden — gelmektedir. İktisadi kalkınmasını gerçekleştir- mek zorunda bulunan Çin, Komünist blokunun şimdilik içine kapanması- na taraftardır. Kruçefin Mısıra, Hin- distana v.s. ye asıl dostlar yardıma muhtaçken kredi açmasını Mao - Tse Tung hoş — karşılamamaktadır. Zirve konuşmalarında bir koltuğa sa- hip olmaması da Çini, — -dolayısıyla Rusyayı- sertlik siyasetine sürükle- mektedir Bu durumda günlerden birgün iki dev başbaşa verip dünya meseleleri- ni halletmeye niyetlenseler bile, müt- tefikleri yüzünden bunu rçekleştı— remiyeceklerdir. Bılhassa Amerika- nın müttefikleri ne bir, ne ikidir. am Amcanın Uzak Doğudaki dost- ları Çan Kay Şek Syngman Rhee ve Diem, Çin - an münase- betlerinin duzelmesıne şıddel mu- haliftirler. Hatta büyük — dostlarını, Çinle anlaşmaya yanaşırsa, kızıllar— la harbe kalkışacaklarını söyliyerek tehdit etmektedirler. oğuda Nuri Said ve kralları, iktidarda kala- bilmek için yegâne şanslarının soğuk harbin devamında olduğunu bilmek- tedirler. Sam Amca Nasır ile hafiften flörte başlar başlamaz — Nuri Said, ihanete uğramış bir zevce gibi kıya- meti koparmakta tereddüt etmemiş- tir. Avrupada manya meselesinin halli Adenauer'ın vetosuyla — karşı- laşmaktadır. Bu dostlar sağ oldukça, Doğu ve Batı arasındaki askıda — meselelerin nasıl bir hal şekline bağlanacağını kestirmek çok güçtür. Sayısız müt- tefike meram anlatmak zorunda ka- lan Dulles cidden iki cami arasında kalmış beynamaz durumundadır. AKİS, 5 TEMMUZ 1958 ÇALIŞMA İşçiler Dertlere deva, H aziranın sonlarına doğru bir gün İstanbul Elektrik, Tünel ve Tramvay İşletmesinin Şişlideki depo- sunda çalışan işçilerden -işçi temsil- cisi sıfatını da taşıyan- san Bal- canın işine işveren tarafından — son verildi. İşçi temsilcisinin işine son verilmesinin sebebi son derece ga- i. İhsan Balcan işçi mümessili o- larak, işverenin sırlarını kötü niyet- lerle basına aksettirmişti! İ. E. T. T. nin Şişlideki deposun- da uzun zamandan beri bir huzur- suzluk hüküm sürmektedir. Işçılerın asgari ücret, fazla mesai zammı gi- bi taleplerının yanında 1şletmen1n kendilerine verdiği yemeklerin zukluğu da başlıca şikâyet mevzula- rından birini teşkil etmektedir. Yıl- lardan beri Şişlideki bu depoda işçi- lerin içme suyu bile bulamamaları ise son günlerde büsbütün feci bir hal almış ve yemek yenen kaplar da- hi yıkanmaz olmuştur. İşçilerin ye- meklerden ilk şikâyetleri yemeklerin Çok zaman kokmuş etle yapılması yüzünden meydana çıkmıştı. Sonra bunu martta bir gün bir öğlen ye- meğinde yerilen balıkların içinde cam kırıklarının bulunması yüzün- den bir işçinin damağının ve duda- gının kesilmeni takip etti. İ. E. T. nin Şişli deposunda yemekler son 'de- rece dikkatsiz ve son derece gayri sıhhi şartlar altında pişiriliyordu. Derken işçiler kendilerine verilen a- şurenin yenmeyecek halde olduğun- dan şikâyet ettiler. Nisan ayının 24' ünde verilen kıymalı makarnanın kokmuş olduğu ve yenemiyecek hal- de bulunduğu işverene bildirildiği halde alınan cevap kapıdan terslen- mek oldu. Bu kıymalı makarnayı yi- yen işçilerden altmış tanesi zehirle- nerek hastahaneyi boylayınca da iş- verenlerin bütün hiddeti işçi mümes- sillerine döndü. Zira İ. E. T. T. nin Şişli deposunda altmış işçinin yedik- leri kıymalı makarnadan zehirlen- dikleri haberi gazetelerde çıkmıştı. İşverenler için dertlerin basına ak- setmesi işçilerin zehirlenmesinden çok daha mühimdi. Bu haberlerin ba- sına aksetmesindeki bütün kabahat de işçi temsilcilerindeydi! İşçi tem- sılcılerı kötü niyetle hareket ediyor- ardı! Ama bu arada işçi temsilcile- de boş durmuyorlar, susuzluktan yemek kaplarının yıkanm ıiğım, bu- na bir çare bulunması gerektiğini iş- verene duyurmağa çalışıyorlardı. Te- mekler ise devamlı halde yenmeye- cek kadar bozuk çıkıyordu. Nitekim 21 mayıs günü işçiler verilen pata- tes yemeğini yemediler. Zehirlene- ceklerinden korkuyorlardı. Nitekim, korktukları da başlarına geldi. Her- zeye rağmen aç kalmamak için önü- ne konan patatesten bir lokma alan bir işçi midesi bulandığından masa- dan kalkmak istemiş fakat gözleri karararak yere düşmüş ve kaşı pat- lamıştı. Bu hadiseden bir iki gün sonra ise İbralhim Yüksel adında bir işçi yediği yemekten zehirlenerek öldü. Bütün bunlardan sonra İstanbul Elektrik, Tünel ve Tramvay idare- sinin yaptığı, yemeklerı düzeltmek için çareler aramak değil, 16 hazi- randa işçilerin bir defa daha kok- muş etli fasulyeden şikâyet etmeleri üzerine işçi temsilcilerinden san Balcanın işine son vermek oldu. Zira iddialarına göre İhsan Balcan, işve- renin ve işyerinin sırlarını kötü ni- yetle etrafa yayıyordu! Bu esbabı mucibeye kurbağalar bile gülerdi a- ma nedense İ. E. T. T. idarecileri buna gülmemişler ve işi pek ciddi tutmuşlardı. Bayramın pek yaklaştı- ğı bir günde İhsan Balcanın 1şletme ile ilişiği kesildi. Dert bir mi? I şveren mumessıllerı sadece İ. E. i mümessillerinden mi şıkayetçıydıler" Hayır, hemen her buyuk işyerinde aynı şikâyetler, ay- ni anlaşmazlıklar çeşitli sekil ve kı- lıklarla karşılarına dikiliyordu. Me- selâ Salihli İplik Dokuma Fabrika- sının işçi mümessilleri de pek müm- kündü ki bugünlerde işlerinden atıl- mak tehlikesi ile karşı karşıya kala- caklardı. Zira yedi yıllık bir mazisi olan bu fabrikanın işçileri de çeşitli şikâyetler içinde kıvranıyorlardı. İp- lik Dokuma Fabrikasında 20 bin li- ralık hisse senedi olan hissedarlar ayda ortalama 2500 - 3000 lira te- mettü alıyor ve 20 bin liralık hissi- lerini yüzbin liraya bile satmağa yanaşmıyorken işçilerin en kab da- yısının lın ayda üç yü larında bulunması gereken her türlü sıhhi tesisattan mahrumdu. 14-20 yaş arasında çocuklar çahştırılıyor— du ve bunlar son derece ağır şartla altında hırpalanıyordu En fazla pa— ra verilen iş çapaydı ve çapa işçile- rine günde 10 - 11 lira veriliyordu a- ma buna da herkesin gitmesine im- kân yoktu. Zira kadın ve kızlarla ço- cuklar bu işin üstesinden gelemiyor- lardı. İşe ilk girene 40 kuruş saat ücre- ti veriliyor ve bu ücret yıllarca da ayni bırakılıyordu. Bu —fabrikada zam alabilmek hemen hemen imkân- sızdı. 50 kuruş saat ücreti adeta bü- yük bir ücret gibi görülüyordu. Ko- ca fabrikada topu topu 46 kişi ayda eline 300 lira alıyordu. 24 makinaya birden bakan bir masaracı bile saat- te 40 kuruşa çalışmak zorundaydı. Buna karşılık şefler 2500 lira ücret alıyordu. Fabrikada duş, yeri, yemek, yemekhane yoktur. Son derece havasız olan çalışma yerlerin- de vantilatör diye bir nesnenin var- lığından kimse haberdar değildir ve çok zaman seksen doksan derece ha- rarette çalışmak zorunda kalınıyor- 23