YURTTA OLUP BİTENLER civarında kâin apartmanlar, İşçi Si- gortaları Kurumunun, yukarıda izah edildiği eçhıle fonlarını kısmen ya- tırmakla mükellef bulunduğu gayrı- menkuller katagorısındendır Mülki- yeti ve intifal uruma ait- tir. Seksen Uç daireden müteşekkil bu iki blokun ihtiva ettiği dairelerin İşçi Meskenleri mevzuu ile hiç bir alakası bulunmadığı gibi, Kurum me- murlarına tahsisini — gerektiren bir üküm de mevcut değildir. Yani bu daireler. İşçi Sigortaları Kurumunun nkarada veya başka şehirlerimiz- de mevcut emsali gibi kira mukave- lesi mevzuudurlar. Kiraları mevzua- tımızın emrettiği veçhile mahalli Be- lediyeler tarafından tesbit olunmuş- tur. Kiracılarının tayininde tamamen serbest olan Kurum, kendi memur- larının iskânı gibi sosyal bir düşün- ceye uyarak, sahip olduğu gayrımen- kullerin tercihan camia mensupları- na kiralanması hususunda bir karar ittihaz ederek Vekâletin tasvibini al- mış ve Vekâletçe — tasdik — olunan bir Talimatname dairesinde hareket etmekte bulunmuştur. Bahse mevzu seksen üç daireden sadece yedi daire camda mensubu ol- mayan hakiki ve hükmi şahıslara ki- ralanmış durumdadır. Bu yedi daire- den ikisi komşu bir memleketle dost- luğumuzu geliştirmek gayesiyle ku- rulmuş bir Cemiyete, üç daire cami- amıza dahil bulunmayan fakat me- mur vasfında olan şahıslara, diğer i- kisi de memur vasfını haiz olmayan iki şahsa kiralanmıştır. Netice: 1 — Gayrimenkul iktisabı, İşçi Sigortaları Kurumu için kanuni bir mükellefiyettir 2 , gayrımenkullerinin iktisap ve 1şlet11mesınde hususi hu- kuk hükümlerine tâbidir. 3 Mülk sahibi hakiki — veya hukmi bir şahsın malik olduğu gay- rimenkulu, kira mukabilinde, istifa- delerine terk ettıgı şahısların 1sımle— böyle bir mecburiyeti yoktur. 4 memurlarının kiracı olarak tercıh edilmeleri Vekâletimiz- ce tasdik olunan bir Talimatnameden başka hiç bir anuni — müeyyideye bağlı değildir. 5 İnşaat sırasında — Vekâlete tefrik olunmuş bir kontenjan bulun- madığı gibi bilâhare bunun artırıl- mış olması da varit değildir. 6 — Bahis mevzuu dairelerin ki- ralanması hususunda Vekâlete vaki bir kısım müracaat, ait olduğu dai- re, yani İşçi Sigortaları Kurumu U- mum Müdürlüğüne intikal ettirilmiş- tir. 7 Cem'an seksen üç daıreyı muhtevı iki blok yüzde doksanın üs- tünde bir nisbette — memurlarımıza kiralanmış olup sadece iki daire me- mur olmayan şahıslara Belediye râ- içleri dahilinde kiralammıştır. 16 Hakikatleri tahrife — çalışmanın kısa ömürlü bir muvaffakiyet sağla- ması cazibesine tekrar kapılmıyaca- ğınızı umar, karilerinize karşı böyle müşkül durumlara düşmemenizi tav- siye ederiz. Çalışma Vekili Hayrettin Erkmen Basın Nice bayramlar ama... Geçen haftanın sonundan bu haf- tanın başına kadar en çok ziya* Nihat Subaşı —— Bu da geçer yahu! ret edilen yerlerden biri hiç şüphe ok ki Ankara Merkez Ceza ve Tevkifevi oldu. Ankaranın hemen bü- tün gazetecileri, C.H.P. teşkilâtının muhtelif kademelerinden heyetler, milletvekilleri ve içerdekilerin — ya- kınları, aileleri erkânı, çocukları, eş- leri bayramın birinci gününden iti- baren yakıcı, kavurucu bir güneş al- tında demir parmaklıklar arkasın- daki arkadaşlarım, dostlarım, akra- balarını — görebilmek - için saatlerce sıra beklediler. Hapishane talimat- namesi gereğince — içeriye ancak üç kişinin alınması, b ziyaretçilerin pek çoğunun birer kart bırakıp geri donmelerıne sebeb oldu. Dışardakilerin içerdekileri göre- bilmek için eziyet çektiği — saatlerde içerdekiler de ayrı bir üzüntü için- deydiler. Hele Bayramın birinci sa- bahı, yıllardan beri ilk defa çocukla- rından, evinden uzak bir bayram ge- çiren Nihat Subaşının yüzündeki de- rin elem çizgilerine bakıp da üzül- memek mümkün değildi. Gerçi Şina- si Nahit daha eski ve tecrübeli bir hapishaned olarak aldırmaz görünü- nun da yaşlı annesini, kardeşlerini düşündüğü ve çok za- man espriler arasına sıkıştırmağa çalıştığı halde üzüntüsünü gizleye- medıgı goruluyordu Ankara Cezaevi nin malüm ve maruf 10 numaralı ko- ğuşu, Bayramın birinci — sabahı bir bayrama girer gibi değil de içerden bir cenaze çıkmış gibi sessiz ve sı- kıntılı idi. Diğer mahkümlar da ba- sın mahkümlarının haleti ruhiyesi içindeydiler. Hepsi de gözleri sa- at yelkovanlarında, dışardan içeri vuran ziyaretçilerin uğultulu konuş— malarını dinleyerek, kendilerinin zi- yaretçileri ile goruşturuleceklerı sa- ati bekliyorlardı. O gün her zaman- kinden de erken uyanılmış, traş o- lunmuş, giyinilip kuşanılıp bayram- laşılmıştı. Meydancı çayları tazele- miş, sigaralar peş peşine — yakılmış, yüreklerde bir eziklik, bir kırgınlık hemen hiç kimse konuşmadan kar- şılıklı oturulmuş dakikaların daki- kaları kovalayışı seyredilmişti. Ger- zaman zaman Hiltonun bu sessiz- liğinden sıkılan Şinasi Nahit ortaya eğlenceli lâflar atmıştı ama hemen hiç kimse başka zaman olsa kahka- halarla güleceği bu sözlere gülme- miş ufacık tebessümler bile yüzleri aydınlatmamıştı. Herkes o saatlerde dışarda olup bitenleri, babasız ağa- beysiz, kardeşsiz kutlanan bayram- ları düşünüyordu. Herkesin yüzü as- kın cam sıkkındı. Sonra ziyaret sa- ati gelmişti Koguşta isimler yüksek sesle bağırılmış. ziyaret hücrelerin- de kendılerını bekleyenlerı olanlar hücrelere gonderılmıştı Bir an ev- vel oğlu ile' kızını görmek isteyen Subaşı bu hücreye en heyecanla gi- denlerden biri olmuştu. Hücrenin bir tarafında Subaşı — görüldüğünde tel ve camla ayrılmış öbür taraftaki iki çocuk "baba, baba" diye seslenmiş- lerdi. Subaşının heyecandan sesi kı- sılmış, çatallaşmıştı. O, çocuklarını teselli etmek niyetindeydi ama biri kız biri oğlan olan çocukları ve eşi onu teselli etmeğe başlamışlardı. Su- başının ziyaretçilerini kabul — ettiği hücrenin numarası 3'tü. Berkerinki ise 5. Şinasi elinde siyah bir tesbih, güneşten iyiden iyiye yanmış durma- dan komik şeyler anlatıyor, ziyaret- çilerine "bacanak" la karışık hitap- larla dışardan haberler — soruyordu. En çok merak ettiği şeylerden biri de Karpiçin akşamları gene kalaba- lık olup olmadığıydı. Hatta bir ara- lık dayanamadı ve "nasıl biralar so- ğuk soğuktur değil mi?" diye sordu. Ziyaretçilerle mahkümlar ancak be- şer dakika konuşturuldugundan ay- rılışlar çok kere son cümleler, son kelimeler tamamlanamadan — vuku buluyor, içerdekilerin de dışardaki- lerin de gözleri birbirine takılı ka- tıyordu AKİS, 5 TEMMUZ 1958