YURTTA OLUP BİTENLER. ların herbirinin kendi meseleleri ol- duğu hatırdan çıkarılmazsa ve tek müşterek meselenin yardım teminin- den ibaret kaldığı Trealitesi göz ö- nünde tutulursa Bağdat Paktı kozu- nun pek de kuvvetli bir koz sayıla- mayacağı ortaya çıkar. Nitekim bu haftanın başında Lon- dradan gelen bir haber uyandırıcı vasıf taşımaktadır. Bilindiği gibi Sir Nuri, geçen hafta Yeşilköy Hava Meydanında Menderesle spektaküler bir goruşme yaptıktan sonra İngilte- reye gitmişti. Bir ka gün sonra Office'in bir sözcüsü Ku- veyt Şeyhliğinin Arap Federasyonu ile "yakın münasebetler" kurmasını İngilterenin iyi karşılayacağını açık— lamıştır. Sözcünün bildirdiğine gore İngiltere, — Federasyon İliderlerinin Kuveyt Şeyhinin Federasyona dahil olacağı ümidini beslediklerinden ha- berdardır. Halbuki senede 60 milyon ton petrol çıkaran bu şeyhlik İngi- liz mandası altındadır ve - dikkat buyrulsuh - Şeyhliğin dış politika- sını İngiltere tedvir etmektedir. I- rak ise senede Kuveytin ancak ya- rısı kadar petrol çıkarmaktadır. Bu, dostumuz Sir Nurinin İngilterede hangi meselelerle meşgul bulundu- gunu görmeyenlerin dahi gözleri ö- nüne sermektedir. — İngiltereyi Tür- kiye hesabına tazyiki beklenilen ay- nı Sir Nuridir! Güvenilen dağlara kar — yağma- ması için yapılacak en iyi şey me- teoroloji raporlarını daimi surette kontrol altında bulundurmaktan iba- rettir. Bu kontrolde de "iki el bir baş 'içindir". Üniversite Kapılar kapanırken I ri kıyım, gozluklu ve kırmızı yüz- lü hoca önündeki masanın karsı- sına oturan talebeyi manidar bir ifade ile süzdükten sonra yanındaki asistanına döndü ve istihza ile "Bak, meşhurlardan biri geldi" diyerek ta- kıldı. Devamla "Bu ve Malkoçlar Rektörlüğe gidip istifa et diye ba- ğırdılar, sonra da buraya gelip ka- famızı şişirdiler. Buna Zzor sualler Boralım da aklı başına gelsin!" Hâdise geçen haftanın sonların- da İstanbul Unıversıtesı Hukuk Fa- kültesi Ceza Huku ji Enstitüsünde cereyan Hoca, Ceza Hukuku Profesörü Naci Şensoy, talebe ise 5-6 sömestr tale- belerinden olan ve Kübalı lehine ya- pılan gösteri ve nümayişlerin elebâş- larından biri diye itham edilen Hu- lusi Sağlamerdi. — Aslında Şensoyun yaptığı şakadan ibaretti. Zor değil, kolay sualler sordu ve not olarak da aldığı iyi cevapların tam karşılığım verdi. Zaten Sağlamer de hocasının adaletinden şüpheyi aklının ucundan dahi geçirmemişti. Elebaşlardan ol- 14 makla itham olunan diğer bir Hu- kukluya ise bir başka imtihanda hoca, D. P. nin meşhur Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununu sor- du. Fakat talebe — çalışmamış oldu- ğundan —hocası kendisine, ekimde tekrar imtihan masasında buluşmak zere bir randevu verdi. İşte Hukuk Fakultesı hâdiseli, gürültülü, yıp- ratıcı 1957-8 ders yılını böylece ta- mamladı ve yaralarım sarmış vazi- yette, yaz tatiline girmek —üzere Kurban Bayramı ile birlikte kapıla- rını kapadı. Neredeyse bizzat teşkil ettiği kayalıklara bindirip mahvol- ma tehlikesi ile karşı karşıya kalan İstanbul Üniversitesi gene öz bunye— si dahilindeki Muhtariyet şampiyon- larının Sıddık Sami, fzı Veldet, Ragıp Sarıca gibi derleyicilerin mü- dahaleleri sayesinde 1957-8 ders yılı badiresini atlatmasını ve toplanma— sını böylece bildi. Eğer ayni yıpra- tıcı hâdiseler Hukukta değil de bir başka Fakültede konsaydı içinden çıkılmaz bir çok komplikasyonların patlak vermesi işten bile değildi. Fa- kat. Hukuk Fakültesinde hakiki ma- nasıyla bir müessese ruhu, bir aile havası hâkim kaldı. Öğretim üyele- rinin çoğunun yekdiğerlerine olan yakınlıkları sayesinde vaziyet idare edilebildi. Şimdi 1957-8 ders yılı ba- diresinden kalan, sadece Zzihinlerde- ki silinmesi imkânsız acı bir hatı- ra ve gazete koleksiyonlarında ta- rihin malı haline gelen kara haber- lerden ibarettir. Uyuyan Prens ki hafta önceki cumartesi gecesi, kanser mütehassısı Ord. Prof. Tevfik Berkmanın kızının düğünü vesilesiyle Liman — lokantası tıklım tıklım doluydu. Saat 24'e doğru, şöh- retli modern komikler Balarıları da- vetlileri kahkahaya boğuyordu. Ah- met ve Özdemir sinemalardaki dünya haberlerini taklit — ediyorlar, sözüm ona bir NATO konferansım tasvire çalışıyorlardı. Ahmet, üç kelime ka- fadan, beş kelime mideden Fransız delegesinin — yaptığı bir konuşmayı ana lisanı ile — naklederken cümle- lerinin arasına Hüseyin Nail Kübalı ismini de sıkıştırıverdi. 1957-8 ders yılı badiresinin 1 numaralı kahra- manının adı geçince Liman İlokan- tasının geniş salonu müthiş bir teza- hüratla yıkılacak hale geldı Uzunca boylu, kırlaşmış saçlı, ince yapılı A- nayasa Profesörü zarif refikasıyla o gece hayli eğlendi, — talebelerine taş çıkartacak kıvraklıktaki figürlerle bol bol dans etti. Fırtına o denizde de sükünet bulmuştu. Kübalı kendine gerek Milli E- ğitim Bakanlığı ve gerekse İstanbul Üniversitesi Senatosu tarafından re- va görülen muamelelerden sonra bir müddet kabuğuna çekilmişti. Ko- nuşmaktan vaz geçmişti. Şimdi ya- kınları Kübalıya, Esas Teşkilât Hu- kukunun Umumi Esasları ile Türk Anayasasını içine alan — mükemmel, ve büyük bir ders kitabı yazman İçin telkinlerde bulunuyorlardı. Ku- balı bir taraftan da davetli bulundu- ğu Milletlerarası Varşova konferan- sına ve Lüksemburgda vereceği tak- rirlere hazırlanıyordu. Bu haftanın başında, tatile giril- diği sırada İstanbul Üniversitesinde- ki gerginlik, asabiyet ve kırgınlıklar dağılmış, gruplaşmalar ortadan kalk mıştı. Medeni seviyemizin nihayet bir sembolü olan müessese muhtari- yet ve — bağımsızlığına kastetmeğe hevesli unsurlara kafa — tutabilmek için çıkar yolu gene tesanüt ve is- tikrarda bulmuştu. Olayların ciddi takip —ettiği — günlerde olmağa kalkıştığı inanılman bir hafiflikle Rektör Ali Tanoğlunca ileri sürülen Kübalı, halen Hukuk İstanbul Üniversitesinin kapısı Müessese ruhu galip geldi AKİS, 5 TEMMUZ 1958