14 Haziran 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

14 Haziran 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KADIN Ankara Gece açılan sergi aat dokuza geliyordu, — Şiddetli yağmura rağmen Galeri Milar bir haylı kalabalıktı O gün genç bir sanatkâr kadın, Ülker Okçuoğlu, An- karalılara yaptığı nefis eşarpları gös- terecekti. Doğrusu o eşarpları kıyıp ta boyna dolamak kolay iş değildi. Olsa olsa bunları çerçeveletip duva- ra asmak, örtü olarak kullanmak mümkündü. Galeri Miların güzel de- koru içinde, arkadan ışıklarla aydın- latılmış olan eşarplar hakikaten ca- zipti. Ül ker Okçuoglu bir bez veyahut abakası ile — örterek boyaya batırmak suretiyle güzel mo- tifler ve Türk kokusu taşıyan desen- ler meydana getirmişti. Bu tarz ça- lışma "Batik" ismini alıyordu. ÜUl- ker Okçuoğlu vakıa bu batik çalışma- yı Münihte öğrenmişti ama, bu süsle- me sanatının Doğudan Batıya git- tiği ve Doğuda unutulurken Batıda büyük bir alâka çektiği muhakkak- tı. Yakın zamanlara kadar Orta Anadolu ve Şark bolgelerımızde bu tarzda süslenmiş muhtelif giyim par- çaları ve ev eşyaları görülmekteydi. Bunlardan bilhassa peştemal, fes, yazma ve yastık örtüleri pek meş- hurdur. İnce tülbentlerin süslenmesi suretiyle meydana getirilen yazma- lar ise bilhassa tipiktir ve batik sa- natın menşeini göstermek bakım dan çok mühimdir. Ülker Okçuoglu Anadoluda eline geçirdiği eski yazma parçaları üzerinde bilhassa etüd et- miş ve bunların balmumu ile çalışı- larak yapıldığını tespit etmiştir. "En güzeli, Münihe gidip orada eski bir Türk sanatını bulmak" oldu diyor. Diğer ecnebi talebeler bu sanatı ta- ÇARE G eçen haftanın en mühim hâ- disesi hiç şuphe yok ki hepi- miz için peşpeşine gelen ve birbi rini kovalayan zamlar u. Hepi- miz için diyorum, çunku bundan yalnızca sabit gelirli - kimselerin müteessir olduğuna inanmıyorum. Meselâ bir kömür' zammı, o kadar şümullü ve peşinden o kadar zam sürükliyecek mahiyettedir ki, tek aşına dahi zincirleme bir hayat pahalılığı dogurabılecek kudrette- dir. Malına yevmiyesine serbestçe zam koyan tüccarın, sanatkârın, işçinin de hayat pahalılığından şi— kâyetçi olduğu muhakkaktır. Ça- lışarak hayatını kazanan herhangi bir vatandaşın zamları üzül- meden karşılıyabılecegını miyorum Fiyatlar — öylesine koş- maktadır ki tam onlara yetişip yeni şartlara uyduğumuz ve va- ziyete nihayet intibak ettıgımız an- da, bir de bakıyoruz ki ipin ucunu gene kaçırmışız. Zaten gün geç- tikçe, maddeye biçtiğimiz kıymet ölçüsü de değişmektedir. Bundan birkaç ay evvel, ete yarı yarıya zam yapıldığı zaman — halimizden şikâyetçi idik., Hattâ hatırlıyorum, Et-Balık Kurumunun o hıncahınç dolu satış mağazaları bile birden tenhalaşıvermişti, tıpkı şimdi Sü- merbank mağazalarının tenhalaş- tığı gibi! Halbuki bugün, alâka- lılar duymasınlar ama bir kilo ka- yısıya beş lira ve en adi eriğe üç lira öderken et, kesemize değilse de gözümüze bir hayli ucuz görün- mektedir. Birkaç ay evvel pahalı bulduğumuz eşyalar, ev kiraları bugün sudan ucuz telâkki edil- mektedir. Meselâ otobüs ücretleri, herşeye kıyasen hakikaten bedava idi ama şimdi düşünüyorum, ucuz mamile modern çizgilerle — çalıştır- maktaymış Ülker Okçuoğlu da belki nı yolu tutacaktı ama hocası, ken- dısını çocukluğuna, kendı 1çıne için- de kapalı kalan hatıralara götürmüş ve bunları aksettirmesini öğretmiş- tir. Sanat ancak bu takdirde bir ma- na ifade etmekte bir şahsiyet taşı- maktadır. Ülker Okçuoğlunun ay yıldızlı, kuşlu eşarpları eskiyle yeniyi birleş- tirmektedir. Tahta kaşıklar, vazolar, tabaklar, bilhassa yazlık tahta bıle— zikler de rgide görülmeğe değer eserlerdi ve eşarpların arasında hoş bir çeşni yaratıyordu. Sosyal Hayat Halk eğitimi C ebecinin pazar günü idi. Kalaba- lık içinde dolaşan uzun boylu kı- vırcık saçlı bir hanım, alışveriş eden Jale CANDAN olsun diye uzaklarda ev tutan kü- çük memuru bırakın, en kalantor memuru düşünüyorum. Günde aile efradına ödiyeceği vesait parasını hesaplıyorum ve bunun aylık ge- açacağı gediği küçümsemi- yorum. Maaşlar ve gelir ne kadar artsın, fıyatları alınan bütün runma Kanunu yeni kararlar pa- halılığın muayyen zümrelere yük- lenemiyeceğini ve dâvanın — esas- tan ele alınması zaruretini göster- miştir. Elbette ki arada karabor- sacılar, fırsatçılar zuhur etmekte- dir ve bunlar katmerli bir pahalı- lık yaratmaktadır ama, — yalnızca bunların mevcudiyeti dahi bizim güttüğümüz iktisadi — politikayı gözden geçirmemiz icab — ettiğine işaret değil midir? — Karaborsacı daima sıkıntılı devirlerde, harpler- de türemiştir ve mesela ikinci dünya harbinde hükümetin ve hal- kın elele vermesine, bütün gayret- lere rağmen İngilterede dahi ka- raborsacı tamamiyle yok edileme- mıştır Geçen hafta içinde gazete- sini okurken vesait paralarını, kö- mür masraflarını ve daha birçok şeyleri hesap eden aile reisinin, çarşıda etiketlere ümitsizce bakan ev kadınının bütün üÜümidi Büyük Millet Meclisindedir. Muhalifinin muvafığının memleketi — ilgilendi- ren bu mühim dâvada birleşmesini canı gönülden beklemektedir. Çün- kü muvafığın da muhalifin de bu durum karşısında aynı üzüntüyü duyacağı muhakkaktır. ev kadınlarına sokuluyor ve onlara birer davetiye veriyordu. Hanımlar bu davetiyeye biraz hayretle bakı- yorlardı. İçlerinde, giyimleri kuşam- ları yerinde olduğu halde okuma yaz- ma bilmiyenler de vardı ve uzun boy- lu kıvırcık saçlı hanım bunlara ade- ta uzaktan teşhis koyarak hareket ediyordu. Davetıye bir film davetı— yesi idi. tesi karşısındaki bodrum katında gösterilecek filmler ise eğitim filmleri idi. lantıyı, Türkiye Halk Eğitimi Sosyal Geliştirme Derneği tertip etmişti. U- zun boylu, kıvırcık saçlı hanım ise bu derneğin başkanı Rana Çakırözdü. Rana Çakırözü bir çok Ankaralı kur- duğu "Karınca Yuvaları'"ndan tanı- yordu. Karınca yuvaları, tatilde so- kaklarda oynıyan çocukları — günde birkaç saat bir çatı altında toplu- yor, onları oyunlarla, elişleri ile meş gul ediyordu. AKİS, 14 HAZİRAN 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: