ma bizim — mütehassısların bu işi kendisinden çok daha — vukufla ve kolaylıkla yaptıklarını görünce hay- ret ve takdirlerini bildirmekten ken- dini alamamıştı. Umum Müdürlüğünün ış— leri yalnızca daire içinde, masa hut âlet başında görülen işler de— ğildir. Harita, hele sağlam ve sıh- hatli harita yapabilmek için — uzun arazi çalışmalarına ihtiyaç vardır. Bu iş için Harita Umum Müdürlü- ğünün arazide istihdam edilen ve hu- susi surette yetiştirilmiş subay ve erlerden müteşekkil bir birliği, mer- kez olarak Sökeyi seçmiştir ve her yaz Anadolunun dört bir köşesine yayılarak arazi üzerindeki ölçmele- ri, hesaplamaları yapmakta, merke- ze bildirmektedir. Merkezde bunlar, gene Harita Umum Müdürlüğü em- harita tayyareleri tarafın- dan çekilmiş resimlerle — karşılaştı- rılır. Son gerece ince bir takım ka- saplardan sonra da kâğıt — üzerine nakledilir. Uçaktan çekilmiş bu re- simlerin kâğıt üzerine — nakledilişi- nin tamamen makinalar tarafından yapılması, hata ihtimalini son de- rece azaltmıştır. Resimden — kâğıda geçirilen münhaniler, — dereler, de- nizler, fotogrametri dairesinden da- ha üst katlara çıkar. Haritalar ter- sim şubesinde, göz yorgunlukları tat- l1 bir müzik dinleyerek ve sık sık dinlenme imkânı verilerek — çalışan tersimcilerin önüne gider. — Bunlar makinaların — çizdiği bu — çizgileri renklendirirler. Şayet harita — film üzerindeyse, bu — filmleri — işlerler. Artık iş baskı safhasına yaklaşmış- tır. Film matbaaya teslim — edilir Binbir kimyevi tertipten geçirilen filmler çinkoya çekilir ve ofset ma- kinalarına bağlanır. Baskıda hassa- siyete o kadar ehemmiyet verilir ki, rutubet veya sıcaktan kâğıtların e- bat değiştirmesi dahi hesaplanır. Bu iş için, ebat değiştirmeyen kâğıtlar kullanılır. Taylorizme doğru E vet, tatlı bir muzık dınleyerek" Zira Harita Müdürlüğ Türkiyede, mesai saatleri dahılınde müzik çalınan tek resmi dairedir ve bu, randımanı © 2,9 nisbetinde arttırmıştır. Hakikaten, — müessese- nin beş katlı muazzam binasının en üst katında muntazam sıralanmış resim masalarının başında yüze ya- kın insan çalışır. Aralarında kadın lar da vardır. Hepsi beyaz önlükler giyerler. Salonda ince uçlu kalemle- rin hışırtısına, hoparlörlerden yayı- lan hafif müzik sesi karışır. Kadın erkek, asker sivil bütün mütehassıs- lar burada haritaların elle işlenen kısımlarını tersim ederler. Bu iş son derece büyük bir dikkat ve işidir. Tersimcilerin salonda sigara ve çay içmeleri yasaktır. Ama buna karşılık mesaileri muayyen — fasıla- larla bölünür ve dinlenme tatilleri yapılır. Böyle müzikli ve mesaiyi parçalara bolerek çalışma usulünü Har üdürlüğü makamı- nı şımdı ışgal eden Yüksek Mühen- dis, Korgeneral İhsan Şeref Dura tatbik etmeye — başlamıştır. İhsan Şeref Dura, Türkiyenin sayılı harita- cılarından biridir. Bir asker ve yük- sek mühendis olmasına rağmen, son- radan hukuka merak sarmış ve Hu- kuk Fakültesini de bitirmiştir. Se- nelerce Avrupa ve Amerikada kal- mıştır. Askerlik hayatı ise daim başarılı geçmiştir. 25 ındaki Korgeneral Dura, 1335'de Istanbul Harbiyesini bitirmiş Ve demiryolu subayı olarak orduy katılmıştır. Birinci Cihan Savaşında ve İstiklâl Savaşında vazife gören Dura, daha sonra Fen Tatbikat Okulunda, Topog— rafya ve demiryolu inşaatı hocalığı yapmış, 1949 da Fen ; Subay Mek- tebi Müdürü olmuş, oradan da Ha- rıta Umum Müdürlüğüne, önce Um. Md. Mv. olarak gelmiş, bir iki ser ne Önce terfi ederek — müessesenin başına geçirilmiştir. Tamamiyle avrupai, hatta ame- rikanvari bir çalışma sistemini be- nimsemiş olan Korgeneral — Dura, haritacılık mesleğim vatan — müda- faasında hiç bir zaman geri hizmet olarak kabul * etmez. Dünya harita- cıları arasında da sayılı bir adı olan Korgeneralin en — büyü gayesi, 1964'e kadar bütün — Türkiyenin 1/25 000 lik haritasını tamamlaya- bilmektir. v Yumurta peşinde Haritta Umum Müdürlüğünün e- linde, son derece mükemmel bir matbaa vardır. matbaanın verdi- ği baskı işleri, belkı de Türkiyenin en mükemmel baskılarıdır. Matbaa- nın başında genç bir binbaşı İzzet Çetin — bulunmaktadır. İyi bir fo- togrametri mütehassısı olduğu ka- dar, iyi bir ressam ve son derece us- ta bir matbaacı olan binbaşı matba- asının içinde görülmeye değer. Üze- rinde bir iş tulumu, baskı makina- larının başından bır an bile ayrıl- maz. En çok övündüğü şey de -hak- l1 olarak- yaptığı temiz baskılardır. Harita baskıcılığı başlı — başına bir sanattır. En ufak bir renk veya çiz- gi kayması haritaya bütün hassasi- yetini kaybettırır İzzet Çetinin ge- çen yıllar adar en büyük derdi, zaman zaman piyasada bol mıl_(tar— da yumurta bulunmamasıydı. Çetin, öyle boğazına düşkün turuşta yarım düzine yumurta yiyen bir insan değildir. Bilâkis, zayıf, çı- ta gibi zarifdir. Onun yumurta dar- lığından şikâyeti makinaları içindir. Harita Umum Müdürlüğü matbaa- sında da, geçen yıllara kadar, Tür- kiyenin heme bütün ofset — baskı yapan matbaalarında oldugu gibi çin- ko işlemek için yumurta kullanılırdı. Halbuki yumurta bulmak, hele An- karada pek zordur. İzzet Çetin bir yıldır yumurta derdinden — kurtul- muştur. Türkiyede ilk defa yumurta yerine "Protovac 401" denilen bir maddeyi kullanmağa başlamıştır. Bu, matbaacılığımızda yep yeni bir usuldür ve bu sayede ofset baskıla- rı eskisinden de sıhhatli olmaktadır. TİYATRO Şehir Tiyatrosu Kırmızı güllerin hikâyesi ehir Tiyatroları Eminönü bölü- Ş D bir misafir yolla- di. Aldo De Bendetti'nin — yazdığı "Due Dozzine Di Rose Scarlatte" isimli üç perdelik komedi artık iyice beliren bir zihniyetin temsilcisi sayı- labilir. Şehir Tiyatrolarım idare eden lerde yerleşmiş bir kanaat var. Ti- yatronun başarısı gişeye giren para ile ölçülür" diye düşünüyorlar. Beri taraftan 80-85 kişilik oyuncu kadro- sunda ışe yarayan sadece 10-15 kişi miş, kalanlardan bir kısmı f'ılmlerden dublajlardan sahneye çık- mağa Vakıt bulamıyormuş, bir kıs- mına sahneye çıkmak, yetişmek im- kânı verilmiyormuş ; bütün bunlar onlar için üzerinde durulması gere- kin hâdiseler değil. Onlar kâra, zara- ra bakıyorlar. Kâr etmek imkânsız olduğuna göre zararı azaltmanın ça- resini bulurlar, olur biter! Komedi mi yok dünyada, vodvil mi yok? Bi- ri Zobuya, biri Arcan'a, biri Raşit Rı- zaya Verılır böylece de mevsim so- nuna varılır. Ama o zaman da Şehir tıyatrolarının üç sahnesinde aynı Za- medi oynar. Varsın oy- nasın! Ne çıkar halk gülecek, gişe- ler iş yapacak ya! Talihsizlik, idarecilerin bu hesap- ta da aldanmalarındadır. Zira oyun- lar gene beş altı sırayı ancak doldu- ran seyirciye oynanıyor. Şehir Tiyat- rolarını idare edenler şu günlerde her halde bu ilgisizliğin — sebeplerini dü- şünmekle meşguldürler.