Ev sahibesi, valinin ziyaret se- bebini öğrenince hafifçe güldü. Hal- buki hig gülecek hali de yoktu. De- mek çocuklar, kendisine açıkça ilâ- nı harp etmişlerdi. Topu aldığı gün- den beri kapısı çalınıp duruyordu. Polisler bile gelmışlerdı Hepsine aynı cevabı vermişti. "Hayır, diyor- du, camı yaptırsmlar ondan sonra topu ıade ederim. zim hanımefendi, aslında Varlıklı bir kimseydi.- Son de fa, bir milyon değerindeki arsasını Trabzon 'memleket hastanesine hibe etmişti. Şimdiye kadar kaç defa meydanda top oynayan çocukların — çektikleri sert bir şutla evin pencereleri şangur diye aşağıya inmiş, hepsini — sineye çekmişti. Bu nihayet, bir iki lira- nın başına patlıyor, öfkesi de ça- buk geçiyordu. Fakat artık durum değişmişti. Mühim olan camın kırıl- ması değil, camın bulunmayışı idi. Hasta haliyle, tevzi bürolarının, res- mi makamların eşiğini mi aşındıra- cak, ona buna dil mi dökecekti? Son defa oturma odasının penceresi tuz buz olup da, top odanın ortasına dü- şünce, "verin o topu bana" demiş ve yatağının yanına koymuştu. Cam yerine takılır, top da sahiplerine iade olunurdu Ev sahibesi bütün bunları Müm- taz Tarhana anlattı. Fakat vali, hayrettir, topun geri verilmesi için i. Nazime hanımefendi red- . Bunun üzerine İstanbul Vali ve Belediye Başkanı ile hasta ka- dın arasında bir ver - vermem" münakaşası başladı. Ev sahibesi ni- hayet yandaki odada bulunan misa- firlerini çağırarak — Valiye — ısrarı- nın beyhudeliğini göstermek istedi. Mümtaz Tarhan gayet — sinirli halde, dışarda bekleşen — çocukların bakışları arasında kapıdan çıktı, otomobiline binip uzaklaştı. Ertesi gün, aynı evin kapısı ça- lındı. Hizmetçi kız pencereden ba- şım uzatıp gelenleri gördükten son- ra, telâşla içeriye koştu ve Nazime hanıma "hanımefendi — polisler gel- di" dedi. Nazime hanım "e ha- limle karakola mı, hapishaneye mi?" diye düşündü. Valiyle arasında ge- çen münakaşadan sonra böyle bir neticeyi pek âlâ tahmın edebilirdi. Kalbalık riye iki polisle bir sivil adam girdi. azime hanımefendi gelenlere bak- tı, Polislerden biri: "Vali beyin em- rıyle ustayı getirdik efendim, dedı Kırılan camın ölçüsünü alaca " eçen hafta Ankaralılar bir sine- mada Lana Turner'in Hind Rü- yası adındaki filmini seyrederler- ken sanki cazibeli yıldızın kendi ha- yatını oynadığı fikrine Lana Turner filmde, yonu yapan azgın bir dişi rolündey- di. Seans sırasında bir çok defa sa- londan aynı ses yükseldi: nato!.. Stompanato!" Hatta bir kişi "Ölmeseydin, başrolü sen oy- nardın" diye bağırmaktan kendisini alamadı. 26 Prenses Margaret Calypso!.. üzünlü Prenses Margaret, Trini- dat adalarına yaptığı seyahatte, meşhur Calypso dansının aslını gör- dü. Yerliler, yan yatırılmış mızrak- ların altından mızrakla yere sürtü- ne sürtüne muvaffakiyetle geçtiler ve dans meraklısı güzel prensese ke- derini biran için olsun unutturdular. Gösteri seyahatin en başarılı kısım— larından bırını teşkıl etti. Şimdi İ gilizler, biraz endişeyle, Margaret - in Trinidat'ta öğrendiğini Londranın kibar bir gece kulübünde yakışıklı bir kavalyeyle tekrarlayıp tekrarla- mıyacağını pek merak ediyorlar. Zi- ra sevimli prensesin bu gibi adetleri Vardır ve bu adetler Sarayı ziyade- siyle rahatsız etmektedir. Mümtaz Tarhan Top peşinde MUSİKİ Opera Aida V erdi'nin Aida'sı, repertuarın en gözde eserlerindendir, Bu opera- nın sahneye konmasında başlıca güç- lük, göze hitap eden — taraflarının oyurucu olmasındadır; bilhassa Zafer Sahnesi, herşeyden önce geniş bir sahneye, bol figürana, bol para- ya ihtiyaç gösterir. Eserin müzikal cephesi de daha az önemli değildir. ygun bir icra için, bilhassa tenor ve — başrol soprano partilerine tek- nik ve artistik ehliyeti haiz sanatçı- ların tayini — gerekmektedir. — Ver- di'nin partisronu melodik bakımdan zengin olmakla beraber, eserin lib- rettosu, bu bestecinin — başvurduğu librettoların belki en zayıfıdır. Ghis- lanzoni'nin metni, bir tiyatro piye- sinin en iptidai kuruluş kaidelerinden mahrumdur. İlintisiz. birtakım ba- leler ve diğer gösteriş sahneleri, olayların tabii akışına set m dir. Kişilerin karakterleri" iyi memiş, yaşadıkları çağ, yer lar içindeki durumları açıklanma— mıştır. Verdi, hemen hemen bütün operalarında olduğu gibi, libretto za- aflarını musikiyle örtmek bir yana, bilâkis -melodik seçkinliği — olması- na rağmen - ne olayları, ne kişileri ne de çağ ve yeri tarif ve tasvir edememiştir. Bu bakımdan Aida, inandırıcı bir sahne eseri olarak se- yirciye sunulma bakımından, rejisö- rün karşısına büyük meseleler çı- kartmaktadır. Devlet Operasının bu —eseri ele alışında iyi niyet ve gayret belirti- leri sezilmektedir. Fakat temsilin her branşında bir takım kifayetsiz- likler, ilk Türk Aida'sını - Devlet Operasından beklendiği gibi * bir felâket haline getirmemişse bile, tat- min edici olmaktan çok uzaklaştır— mıştır. Dekor ve kostümler Ulrich Damrau'nundur. Damrau Aida'da, genel olarak, bugune kadar yaptıgı en iyi opera dekor ve kostümlerini çıkartmıştır. Fakat birbirini takip eden sahnelerin — dekorlarında, iyi sevk ile zevksızlıgın ardarda gıttıgı hele Damrau'nun belirli bir üsluba malik bulunmadığı görülmektedir. Kaya İlhanın koreografyasında gör- gü ve meslek bilgisi vardır; — fakat muhayyile yoktur. saydı, en azın- dan, firavunlar devri Mısırlıyla "klâ- sik” balenin ne alâkası olabileceğini aklına getirirdi. Vedat Gürten eseri sahneye koyarken, kişileri, diriltmek, olaylara dramatik hayat vermek işi- ni başaramadığı gibi, sahne — bölme işinde de birtakım tuhaflıklara kaç- mıştır. Anlaşılan, bir sonraki tablo- yu hazırlatabilmek gibi seyirciyi hıç 11g11endırmıyen bir maksatla. Aida' itorna Vinctior'u kırmızı per- de önünde söyletmek, operanın aynı zamanda tiyatro olduğunun düpedüz inkârıdır. Zafer Sahnesinin istenen AKİS, 3 MAYIS 1958