YURTTA OLUP BİTENLER Cürüm ve ceza Şimdi, — hayatlarının sekizer ayını hürriyetlerinden mahrum olarak eçirmeye hazırlanan ve aileleriyle birlikte çilelerini bu hafta çekmeye başlamış bulunan iki genç gazeteci bunlardır. Bu, Basın kanunumuzun cürüm ile ceza arasında bir ayarlama- ya muhtaç olduğunun yeni delili de- ğil de nedir? Bir karikatürden dola- yı bir ressam senelerce hapse mah- kum ediliyor, bir gazete bir ay kapa- tılıyor, bir basit nükte sekiz aya ma- loluyor.. Hayır, böyle bir sistemi batı memleketlerinin hiç bırınde göster- meye imkân yoktur. Hiç bir batı memleketinde bizde olduğu kadar çok gazeteci zindanlara sevkedilme- mektedir. İktidar bu meselenin üzeri- ne yeniden eğilmeyi kendisi için ve- cibe bilmeli, ıstıraplara son vermenin bir yolunu mutlaka bulmalıdır Zira, tek kelimeyle: günahtı e Allah Yalmanı yarattı ğer Ahmet Emin — Yalmanın geçen haftanın sonunda çıkan bir yazısı bütün bunların üstün gelmemış olsaydı, — belki Washıng— ton'dan gazetesine gönderdiği bu yazı, hemen bütün — yazıları gibi gözden kaçar ve doğurduğu derin in- fiali doğurmazdı. Fakat, talihsizlik, bu yazının neşredildiği gün, iki ga- zetecinin daha hapishaneye gitmek için hazırlık yaptıkları güne tesadüf etti. Yalman, Milletlerarası — Basın Enstitüsünün tertıpledıgı bir — top- lantıda hazır bulunmak üzere Ame- rikaya gitmişti. Oradan bizzat bil- dirdiğine göre, kendisine rastla- yan bütün gazeteciler daha hapiste değil sormuşlar. Yalman, işte zaman 'memleketimizdeki bazı tahdit ted- birleri" nin hür dünyada aleyhimi- ze olarak ne fena tesirler uyandır- dığını anlamış! Bunun üzerine ne yapmış? Yaptığını kendisi şöyle anlatıyor: "Görüştüklerimin her bi- rine ayrı ayrı temin ettim ki Türk gazetecileri hür basına ait olan ser- best tenkit vazifelerini daimi göğüs- lerini gere gere yapmışlar ve mü- nakaşa hürriyeti cephesinde muka- vemet ve mücadeleden hiç bir za- man geri durmamışlardır. Anarşi ile nizam arasında bir ayarlama mak- sadıyla bazen — başvurulan — şiddet tedbirleri ya tamamiyle tatbika hiç konulmamış veya ilân — tahditleri meselesinde olduğu gıbı kısa zaman- da geri alınmıştır." Bu izahatı du- yunca, "meslektaşlar çok sevinmiş- ler". Oradaki meslektaşlar hakikaten çok sevinmişler midir, — yoksa Yal- mana bıyık altından gülmüşler mi- dir, bilinmez ama, buradaki mes-- lektaşlar sadece derin bir hiddet duydular. Demek basına karşı alı- nan butun tedbirler "anarşi ile ni- zam arasında bir ayarlama" mak- sadına matüftur! Öyle ya, — Yalma- nın bir başka meslekdaşı ve hem- şehrisi olan Behzat Bilgin de aynı şeyi Mecliste söylememiş midir? De- mek, bu tedbirler tamamiyle tat- bike da konmamıştır! Ya,- Hüseyin Cahit Yalçından başlayıp bugün Ni- had Subaşına gelen "zindana atıl- mış — gazeteciler" zinciri? Ee, Yal- man onlar hakkındaki fikrini sek- sen yaşındaki Yalçın hapsedildiği zaman fütursuzca ifade — etmiş ve hapsedilmek suretiyle memleketin dı- şardaki itibarını zedelediği için - ki- me, düşününüz Ulus Başyazarına şiddetle çatmış, onu — ayıplamıştır. Her halde Washington'daki görüş- melerinde de bu gazeteciler kendisi- ne hatırlatıldığında "Bırakın canım, onları.. Onlar, hiç bir şey ifade et- Nihat Subaşının boş kalan masası Acı günler çabuk geçer mezler. Onlar iktidarı sarsmak için mahsus hapsediliyorlar.." — demiş, Vatan gazetesine ilan verilmekte ol- duğuna göre herşeyin güllük gülis- tanlık bulunduğunu bildirmiştir. Yal- manın, basın hürriyeti mevzuundaki kanaatleri malümdur: Vatanın ilân- ları tehlikeye girdi mi, -1650 -52 arasında olduğu gibi-, İktidar teh- likeli yoldadır; Vatanın ilânları ga- ranti altına alındı mı İktidar inti- bah yolunu seçmiş, hatadan dön- müştür. Bu bakımdan Cemil Sait Barlas ,veya Cihat Baban gibi başyazarların 'bütün gazeteciler tarafından — duyu- lan infiali dile getırmelerıne lüzum dahi yoktu. Yalmanın "mazide ka- lan bir kalem" den 1baret bulundu- ğunu, hiç bir şeyi temsil etmediğini Ve böyle toplantılara) giderken hükü- mete verdiği döviz talepnamelerin- "Toplantıda Türkiyede hürriyeti bahis mevzuu öre orada bulunmam memleket hesabına faydalıdır" demek âdetine sahığ q)ldugunu bilmeyen mi kalmış- tır. ki..? Basın hürriyetinin 1954'ten bu yana gıttıkçe kısılmasındaki maksa- dın ise anarşı ile nizam —arasında bir ayarlama" olmadığını sokakta çe- lik çomak oynayan çocuklardan ateh getirmemiş ihtiyarlara kadar herkes çoktan anlamış vaziyettedir. Adalet Kâr yılı eçenlerde, Kastamonu vilâyeti dahilinde vazifeli bütün hakim- ler matbu bir mektup aldılar. Mektu- bun altında, bir mühür vardı. Bembeyaz bir kâğıda basılmıştı Mü- hürde şöyle-yazıyordu: — Yeni K tamonu —Gazetesi Kâğıdın da ise şu ibare mevcuttu: Ye- ni Kastam ünlük ' Sıyası Demokrat Gazete Hakımler bu mokrat Gazete"nin kendılerınden ne ıstedıgını merak ederek, "Sayın Hâ- kim" diye başlayan yazıyı okudular. Yazıda bıldırıldıgıne göre Yeni Kas- tamonu "zengin münderecatı ve ba- sımının nefaseti" ile Kastamonunun en çok okunan gazetesiydi. "Dürüst ve bol havadis ve. çeşitli yazılar" en çok Yeni Kastamonuda bulunuyor- du. Yazının ikinci paragrafında mü- him husus bildiriliyordu: Gazete, "De mokrat Partinin Kastamonuda yegâ- ne organı" idi: Hakımler bu mühim hususa "vay. vay, va dıye mim koy dular ve üçüncü paragraf a geçtiler. Üçüncü paragraf, hakikaten dehşetli bir paragraftı ve aynen şöyle başlıyor du: "Vilâyetimiz dahilinde bazı mes- lekdaşlarınızın muhalif bir gazeteye devamlı bir şekilde ilân gönderdiğini müşahede etmekteyiz. Takdir buyu- rursunuz ki bu, kasdı mahsus ifade ettikten başka gayrı adilane bir hareket olur.” — Yazı yüreklere düşeceğinden emin göründüğü kor- kuyu bertaraf etmek için hemen ilâ- ve ediyordu: "Böyle bir keyfiyet za- AKİS 3 MAYIS 1958