22 Mart 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 8

22 Mart 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yüksekti. Umumi hah neş' 'esizdi, pek ü ü Lacıvert Yardımcı ise adeta somurtuyordu ve sıkılıyor gibiydi. İs- tifasını 24 saat ettirebilen Prof. Ekrem Şerif Egeli ve Kübalı- nın avukatı Prof. Sıddık Sami Ona- rın hasbıhalleri bile Yardımcıyı aç- maya yetmiyordu. Kendisine Be- ledıye Başkanlığı teklif edilen Prof. Kâzım İsmail Gürkana karşı Başba- kan ne kadar multefıtse Yardımcı da Prof. Onara karşı o derece mültefit davranıyordu' Mısaürler arasındaki iri yarı bir genç,' profesörler tarafın- dan pek yadırganmıştı Bu, Başbaka- nın yeğeni Özdemir Evlıyazade idi. Herkes "Özdemir oğlumuz" diye anı- lan bu delikanlının toplantıda ne ara- dığını kendi kendine soruyordu. Be- reket davetin orta yerinde Özdemir Evliyazade ani olarak Profesörler E- vinden ayrıldı ve çok kimse rahat bir nefes aldı. Aperatif faslından sonra, alt kat- taki yemek salonuna inildi ve U şek- 1111dek1 masanın etrafında toplanıldı. Mönü, kuzu kızartması, acem pilavı, domateslı yeşil salata, Başbakanın çok sevdiği zeytınyaglı enginar, ka- rışık hamur tatlısı ve meyvadan iba- retti. Yemekten sonra kahve veril- medi. İçki olarak sadece şarap vardı.. Başbakan bir bardak Doluca içmiş, tatlılardan da bir dilim — baklavayı tercih etmişti. Aslında Profesörler E- vinde içki içilmesi adeti yoktu. Bu misafirler şerefine göze alınmış bir istisnaydı. Yemekten sonra gene üst kata çı- kılmış ve Beyazıt Meydanına bakan oturma salonuna geçilmişti. Burada memleketin kalkınması ve imar ba- his mevzuu olmuştu. O sırada Beya- zıt meydanından geçenler. Başbaka- nın etrafındaki profesörlere birşeyler anlatarak elleri ile' işaretler yaptığım görmüşlerdi. Profesörler Başbakana İstanbul'un yeni hakkında sitayişkâr sözler söylemişler ve fir- satını bulup taşı gediğine koymuş- : Profesörler de karınca kara- rınca İstanbulun güzelleşmesine ka- tılmak, ıstıyorlardı Üç sene kadar ön- satla bir kooperatif kur- muşlar Ve böylece hem birer "müte- vazi yuva'ya sahip olmak, hem de şehri güzel bir mahalle ile süslemek istemişlerdi! a Maçka sırtlarında ki bir arsayı hâlâ Vakıflar Genel Mü- dürlüğünden alamamışlardı Başba— kan profesörlerin bu "büyük dertleri" ile hemen alâkadar olmuş, bir Emir- le Vakıflar Genel ü Orhan Capcıyı vanma, çağırmıştı. Profesor— lerin önünde Orhan Capçıya direktif verilmiş. İtalyan sefarethanesinin ar- kasındaki arsanın kooperatife devri ve Vakıflar Bankası tarafından bura- da bir profesörler mahallesi kurulma- sı işi tahakkuk etmişti. Hattâ mesai saati geçtiği halde mukaveleler bile imzalanmıştı. Böylece üç senedir as- kıda kalan bu çetin mesele iki saat içinde çözülmüş oluyordu. AKİS, 22 MART 1958 Prof. Dr. H. N. Kubalı Yılan Hikayesi Perde henüz kapanmadı Görüşülen diğer bir mesele de Ku- balı işiydi! Kubalının Mart so- nunda kürsüsüne iade edileceği hazır bulunanların önünde bir defa daha vaadedildi. Zaferin yazdıgı gibi, fesörler gazete bırlerını kabul etmemek ve herhangı bir beyanatta' bulunmamak ferasetini gösterseler, Hükümet ile Üniversite yekdiğerini anlıyacaıktı Esasen bütün kabahat, "vatandaş idrakini manşetlerdeki se- viyesizliğe indirmeğe çalışan" basın- daydı. Profesörler Evindeki ziyafet de- vam ederken hâdisenin asıl kahra- manı Prof. Huseyın Nail Kubalı, Mı- sır Çarşısının bombardımana uğramış manzaralı Eminönüne bakan kapısın— daki Pandefli lokantasında yemeğini yiyor ve yeniden kürsüsüne kavuşa- cağı günü bekliyordu. Kubalı meselesinin son sahnesi böylece oynanmış, fakat perde henüz kapanmamıştı. Ziyafette, durgunluğu yersiz değildi. Başbakan, diğer üç arkadaşı ile birlikte, Gür- kan, Tanoğlu ve Timur-, kendilerine Kubalının Şubat so: nunda kürsüsüne iade edileceğini vaat etmişti Fakat vaat yerine getirilmemişti. Bu vazi- yet karşısında, arkadaşlarına karsı mahcup durumda kalan Egeli istifa- ya dahi kalkışmıştı. di, Kubalı- nın iadesi otuz gun geriye bırakılı- yordu. Mart sonu için de, daha geniş bir kitleye yapılmış bir vaatten baş- ka teminat mevcut değildi. Mart so- a kadar Kubalı kürsüsüne iade edılmezse Başbakana kim ne diyebi- lirdi ki ? Egelinin' Fakat profesörler asıl sürprizle o gece karşılaştılar. Radyo Başbakana . verılen ziyafete —ait tafsilâtı yaydı. , Menderesi Üniversitede "bin- talebenin tezahüratla karşıla' dığını belirttiktten sonra toplantıya dair bir tek tafsilât verıyordu Pro- fesörler, kendilerine ev yapacak koy operâtiif işini Başbakana açmışlardı Başbakan da bu iş için gerekli eniri vermişti. Hani, haberi veren A.A. Ü niversite ile ogretım üyelerini umumi ârın nazarında üçük düşürmek için bin yıl düşünse bundan daha iyi- sini bulamazdı. Hakikaten o gece rad- yolarını dinleyenler istihfafla omuzla- rını - silktiler. Üniversite de buydu profesorler de buydu, tek dert un ibaretti! Haberle hususi bir maksadın güdüldüğü aşikârdı. Bir çok hoca. kendi kendilerine, nasıl oyuna geldiklerini ancak radyonun havadisi veriş ini duyunca anladı— Halbuki, pi kı o operatıf'ı işi 0 toplantının en mühim işi deği Ama öyle gösterılmekte "fayda" mülâhaza edilmişti. Buna rağmen Kubalının İktidarın bir lütfü olarak kursusune iade edileceği anla- şılıyordu. Aksi Üniversite ile İktidar arasındakı suların yeniden donması ihtimali de her an mevcut- Şu perdenin kapanmasının gecik- mesinden dolayı, en çok İktidarın za- rar görmekte olduğundan hiç kimse- nin şüphesi yoktu. Kalkınma Tehlike çanı (Kapaktakı AAT biz, bütün Türk. ler, hayat ızda duymadığımız kadar vaad duk işitmediğimiz kadar iyi haber ışıttık Kalkınıyor- du r ve müreffeh bir Türkiye, kuruluyordu. Bir iç turizm faaliyeti- ne girişmiş bulunan D. P. ileri gelen- leri gittikleri yerler halkına bizzat, yetişemediklerine radyo — vasıtasıyla bunu gunlerle tekrarl dılar. Vatan sathı, geniş bir şantiyeye donrnuştu Heryerde bir faaliyet vardı. Baraj- lar, yollar yapılıyordu. k yakın- da atacaktı. Dar elbiseleri içinde her- zaman şık kalmasını bilen Başbakan Menderes de. Bütçe müzakereleri sı- rasında, ikna edilmek istiyenlerin ko- layca sihrine kapıldıkları, tatil sesiy- le "Bugün Türkiyenin kara tablosunu çızenler yarın nedamet duyacaklar" demişti Hakıkaten Bütçe müzakereleri, konulan bütün tahditlere rağmen ik- tisadi durumun sihsiyâih bir tablosu- gözler önüne sermişti. Komisyon çahşmalarıyla beraber aylarca sü- ren görüşmelerden millete kalan in- tiba, işlerin iyi gitmediğiydi.. Halk bunu gündelik. hayatta — görüyordu. Nereye elini atsa, eli boş dönüyordu. hakiki çehresiyle görmeye çalışanlar, paletlerini tozpembesi renklerle

Bu sayıdan diğer sayfalar: