ğında elde edilen dövizin en zaruri intiyaç maddelerine tahsis edilebil- mesiy'di. 1958 yılında Ticaret Ba- kanlığı, 1956 mahsulünün talihsiz akıbetini aklından çıkarmamalıydı. Dış Yardım Hepsinin adı dost Nazık ve sevimli Washington Bü- yuk Elçımız Suat Hayri Ürgüplü- nün ismi geçen haftanın ortasında yenıden ajans bultenlerınde boy teriyordu. Ürgüplü, Amerika Dışış— leri Bakanhgının Orta Doğu işleriy- le —meşgul müdürlerinden — William Rountree'yi ziyafete gitmişti. Dışiş- leri Bakanlığından çıkarken gazete- cilere ziyaret sebebini açıkladı: Ro- untree ile Türkiyeye yapılan yardımı münakaşa etmeye gelmişti. — Hâlen Türkiyenin talebi, Amerika Dışişleri Bakanlığı tarafından incelenmektey- di. Büyük Elçi, istenen yardım mik- tarını tabit ki açıklamadı. Yalnız Türkiyenin Amerika ve Türk dış si- demek ıstıyordu Amerikanın dıger bir sadık dos Pakistan Başbakanı Malik Firuz Han Noon'un Washihgtonda soğuk duş tesiri yapan geçen haftaki — konuş- masından sonra, böyle bir açıklama lüzumluydu. Firuz Han pür hiddet; Pakistanın gerekirse dış siyasetini değiştireceğinden bahsetmişti. SEA- TO konferasındaki Pakistan delege- si Ticaret Bakanı Kızılbaş da öfkeli bir sesle dış. yardımın azlığından ve nötralistlere yapılan imtiyazlı mua- meleden şikâyet etmişti. Pakistanın, her iki devin de pohpohladığı nötra- list memleketler gibi olmaya özendi- ği anlaşılıyordu Bağdat Paktı dos— tumuz, hic değilse nötralizm bay: ğını bir tehdit sılahı olarak kullan— r vermişti. -Komünist teh- likesine karşı Paktlar yapmasına rağ- men, dolar ve Keşmir meselesiyle da- ha fazla — ilgilendiğini açıklamakta mahzur görmüyordu. Doğrusu böyle dostluğa can kurbandı. Dosttan ya- na talihsiz- Sam Amcanın müttefik- leri arasında, "Dolar kesesini açsan a açmasan senin yanındayım" diyen tek erkek ses Türkiyeden ge- liyordu. Amerika için bu hazin bir durumdu. Ama SEATO toplantısı bi- ter bitmez Mr. Dulles'in ağlayan çocuk Kızılbaşı görmeye — koşması, daha az hazin değildi.. Piyasa Sıkıntı yok etmiş yaşına rağmen, hâlâ dinç kalmasını bilen Sağlık — Bakan geçen hafta ortasında İktidarın ye— AKİS, 22 MART 1958 ni "yoklar tezi"nden haberi olma— dığını isbat ediyor ve yeni ayak uyduramıyarak filân yok" diyordu. Bazı aksaklıklar varsa, bunun kabahati reçetelerine bulunmayan Avrupa ilâçlarım — yaz- mayı itiyat edinmiş doktorlara aitti. Yoksa bu ilâçların herbirinin yerli- leri mevcuttu. Gazeteciler ve muhalif — siyaset adamları, her türlü kusurun kendi- lerine yuklenmesıne alışmışlardı. A- mâ doktorların, bu hususta henüz ihtisası yoktu.İlâç yokluğunun ka- bahatinin üzerlerine yıkılmasından hiç hoşlanmadılar. Bu ithamın bir meslekdaş tarafından, yapılması on- ları daha da üzdü. Halbuki iktidarın yeni tezi değişmişti. Dr. — Kırdarın bundan haberdar olması lâzımdı. Yok- lar artık inkâr edilmiyordu. Bilâkis mes'ut bir hâdise olarak selâmlanı- yordu. Başbakan meclis kürsüsünde, et yokluğundan duyduğu sevinci an- latırken Dr. Kırdar da bakanlara ay- rılan yerden bu sözleri — dinliyordu. Anlaşılan Başbakanı iyi takip ede- memişti. İyi takip etseydi, şimdi "E- vet ilâç bulunmamaktadır, fakat bu mes'ut bir hâdisedir. Zira halkımız bol bol ilâç kullanmaktadır" diye- cekti. Eh halkımızın bol bol ilâç kul- lanmak zorunda kalmasından da el- bette sevinç duymak lâzımdı! Ramazan geldi, hoş geldi I stanbulluların Ramazanda et yi- yeceklerine veya daha az et sı- kıntısı çekeceklerine artık inanmak lâzımdır. Zira bizzat Başbakan bu me- seleye el koymuştu. En çetrefil işle- rin bile rengi bu kademeye ulaşınca biraz değişirdi. Ahmet Salih Korur, İKTİSADİ VE MALİ SAHADA misyon teşkıl etmıştı Et Balık Ku- Ekrem Barlasın da katılmasıyla — üçlerin sayısı — dörde çıkmıştı. Barlas. büyük şehirlere et yetiştirebilmek için Et Balık Kuru- ütün vasıtalarını nasıl se- ferber ettiğini anlamıştı. Ama kuru- mun elindeki imkânlar — mahduttu." Hele şu celepler ve kasaplar kuru- mun çalışmalarını - baltalamak için neler yapmıyorlardı ki... Ama "üç- ler'in vazifesi suçlu aramak değil, hiç değilse Ramazan ayı' zarfında İs tanbulun et derdine bir çare bulmak- tı. Celeplerin, binbir çareye başvu- rarak fazla kazanma yollarını ara- dıkları muhakkaktı. Et ve Balık Ku- rumunun tek başına et derdine der- man olması mümkün değildi. Ku- rum Erzurum ve Konyadan İstan- bula daha fazla et sevketmeye çalı- şacaktı. Bazı yeni taahhütlere giriş- mişti. Avans şeklinde verdiği kredi- leri arttırıyordu. Ne are ki bütün bu tedbirler kâfi değildi. Celeplerin ve kasapların yardımına ıhtıyaç var- 1 yorlardı. lara Et ve Balık Kurumu tarifesi üze- rinden satış yapmak hakkı tanını- yordu. Yokları azaltmak için bulu- nan başlıca çare zamdı. Zaten ikti- sadi bakımdan "yok" diye — birşeyi i. Ancak şu veya bu fiata göre yoktan — konuşulabilirdi. Fiat yükselince yokların azalacağın- da şüphe yoktu. fiatlar celepleri daha çok minine — ve kesesi dolu olmıyanları daha az et yında kasap farklı bulmak için ödiyeceği fiat buydu. İstanbulluların Klasik manzaralardan: Et kuyruğu Ardında ne yattığı pek de belli değil