me, fındığa, fıstığa dayanan ihraca- tın çelimsiz omuzları, ithalâtın ağır- lığı yetmiyormuş gibi 'bir de dış borç- ların ezici yükünü taşıma zorun— daydı. TİME'in dediği gibi "Turp a- lacak kredi"miz yoktu. 1956 yılında mecburen 271 milyon lira borç öden mişti. Bu rakkam ihracatın üçtebiri- ni yutmaktaydı 1957'de durum daha da feci idi. Geçen yıl tam 386 milyon lralık döviz, borçlara gitmişti. Yani zaruri dış borçları karşılıyabılmek i- çin zavallı ihracatın hemen hemen yarısını feda etmek lâzım gelmişti. Tarihte bu kadar borçlanmış başka bir .memleket bulmak kânsızdı Düyunu ye zama— nında Osmanlı Devleti bile bu de- rece borçlu, bir duruma düşmemişti, ihracatın bu ağır. borç yükünü kal- .dırması hayaldi. Hesapsız dostun borçlarını ödemek, çaresiz, hasisli ğinden — şikâyet edilen Sam Amcaya düşmüştü. 1957 — yılında NATO'nun enfrastrüktür harcamaları 189 milyon Dünya Bankası ve Para Fonu. kredile- Tİ 15 milyon, kredili ithalât 88 mil- , Sam Amcanın doğrudan doğruya yaptıgı yardımlar 280 milyon olmak üzere dış âlemden 572 milyon lira döviz almak sayesinde tediye bilan- osunun iki yakası bir araya getırıle—, bılmıştı 572 milyon gibi bir dış kredi elde edilmesine ragmen kâfi derecede ham madde, yedek par—, ça ve yatırım malı ithal etmek mi kün olmamıştı. Halbuki böyle bır yar Doğan AVCIOĞLU yaptığı incelemeler de bu görüşün doğruluğunu göstermektedir. Bu bölgede yapılan enflâsyonla kal- kın denemeleri, ir —müddet sonra yatırımların azalmasına se- bebiyet vermiştir. Halen mem- leketimizdeki urum da bun- dan farklı değildir. Ama bu bile, istikrar istiyenlerin, kalkınma duş— manlıgıyıa suelandırd-niasına ma- maktadır. Mevcut şartlar altında boyle bır iddiayı ciddiye almaya imkan yokttir. Nisbi bir is— tıkrar bilakis, kalkınmanı gayri ufarıkı olarak ortaya çık maktadır Yalnız şu var ki, istikrar için- de hızlı veya yavaş kalkiniılâbilir. Kalkınma hızı esas itibariyle, el- deki dovız miktarına ve tasarruf hacmine tâbi olacaktır. O halde memleketı hızla kalkındırmak iste- yen "bir iktidarın, nerşeydeın ev- vel tasarrufu arttırmayı,y: ke- merleri daha — fazla sıkıştırmayı göze alması lazımdır.Kalkınmanın fiatı budur Aksi halde, şu veya bu sebepten dolayı, kalkınmanın fiatı- nı ödemekten kaçınanların şampi- yonluk iddiaları, iktisadi hayat ta- rafından surette tekzip edilecektir. AKİS ,22 MART 1958 nı vermemişti. YURTTA OLUP BİTENLER Sarıyar Barajı inşaatı "Sakarya Zaferi"nin siperleri İkinci dımı eski iktidar hayal dahi etme- mişti. Yarın Türkiyedeki tesislerini tâmâmlayan NATO nun enfrastrük- tür harcamaları son bulacaktı. Hi- be şeklinde verilmeyen kredilerin vâ- deleri gelecekti. Borç yükü, kendisini daha fazla hissettirecekti. Acaba o zaman hangi kapıya baş vurulacak- tı? Dünyanın dört bucagında delik tıkamak zorunda olan cadan daha fazlasını beklem e ımkan yok- tu, istikbâl hikikaten karanlıktı. asat zaman ma Iktıdara sorarsanız, ortada en- len içinde bulunulan güçlükler, "su- dür" devresının tabit — sıkıntılarıydı. Yapılan yatırımlar henüz meyvaları- Hele bir meyvâlar ol- sun, her şey düzelecekti. Sudür devre- sinin kara tablosunu çızenler oza an nedamet duyaca Ş TİMSİZ denilen guzelleştırme yatırımları bile, Türkiyeyi ziyaret edecek turistler sa- yesinde yüz mılyonlarca dolar tuta- rında mevvalâr verecekti... Bu meyvâ- -ar, gelecek seçımlerden 'evvel topla- nacaktı .Bugünkü kara tablocular, nedâmet duygusundan mahrum "bile olsalar, meyvalârı gören seçmenler kötü hab mquecılerını tasfiye et- mesini bilecekleri Doğrusu, en umıtsız zamanda bi- le insanın ümidini kaybetmesı tâk- dire lâyik bir hareketti. Ama ümid edebilmek için, ortada bazı mâkül se- bepler mevcut olmalıydı. Boş ümit- ler sâdece hüsran getirirdi. Yatırım- arın meyvâsinı vermesi için gittikçe artan yatırımlara ihtiyaç vardı. Hal- bukı milli gelirden yatırımlara ayrı- lan pay azalıyordu. Tasa kay- nakları kuruyordu. Yatırımları arttı- rabilmek için, her yıl daha fazla dö- viz lâzımdı. Halbuki başlıca döviz kaynağı olan ihracat — geriliyordu. Hızla artan nüfus ve enflasyonun körüklediği talep ihracatı yutuyordu. Ağır dıs borç yuku de cabaydı. İhra- catı çoğaltmak için yem yatırımlar yapmak gerekmekteydi. Ama ithalât imkânsızlıkları dolay isiyle mevcut tesisleri bile tam randım tırmak mümkün olmuyordu. rın hiç değilse bundan sonra, elde i mahdut yatırım imkânlarını en ran- dımanlı şekilde kullanması beklenir-. di. Şimdiye kadar yatırımlar, daha fazla yatırım yapmaya fırsat verecek şeki yürütülm emıştı Yatı rımlar, eşya imal sahalardan çok, inşaat ve nafia işlerine nisbetsiz bir şekilde yöneltilmiştj. Güzelleştir- me hastalığı da ortaya çıkınca, bu nisbetsizlik evci bâlâsına erişmişi?. İstihsal politikası takip ediyoruz di- yenlere Ferit Melen haklı olarak şu sualı soruyordu: "Eski yen Zıraat yol e nakil vasıtal arının sü ye lenmelerı gerekirke paraların park— ların düzeltilmesinde, yahut caddele- rin indirilmesinde veya bindirilmesin- de kullanılması mı istihsal politika- sıdır?" Istihza mevzuu yapılan plân ve progra in ihtiyaç vardı. Muhtelıf yatırımlar arasında bir mu- vazene k uriydi. Fazla ya— tırım yapmaya ımkan verecek bu mı seleye de tabit aldırış edilmemişti. 1953 den beri inşâat ve nafia yatı- rımın doğrudan doğruya prodüktif makina ve teçhizat yatırımlarını a- zaltmak pahasına nisbetsiz bir şekil- de arttırılmıştı. Bu — muvazenesizlik sanayi sahasında da görülmekteydi. Sanayileşmenin yatırım ımkanlarını arttıracak şekilde yürütülmesi gerek- 13