bir şeyi vardı ve bu şeyi Türk Hükü- metine kabul ettirmek için — Selwn Lyoyd ve Hugh Foot Ankarada bulu- nuyorlardı. İngilizler yeni plândan da- ha Yunanlıları haberdar bile etme- mişlerdi. Bütün ikna vasıtalarını kul- lanarak Cumhuriyet Hükümetine Foot Plânını begendırmeye çalışacak— lardı, İngilterenin tezi belliydi. Ma- _ıestelerının hükümeti, fıkrı pek sev- mese de, taksim kapısını tamamiyle kapamıyordu. Adaya verilecek olan nihayet bir muhtariyetti. Türk azın- lığının haklarım korumak için İngil- tere her türlü tedbiri almaya hazır- dı. İşte, bu muhtariyetin şeklini tes- bit için konuşmalara başlanmalıydı. Yalnız, Ada Rumlarını, temsil eden Makarios da bu konuşmalarda bulun- malıydı. Taksim tezine — dört elle sarılıp en ufak bir suples gösterme- mek doğru değildi. Unutmamak la- zımdı ki İşçiler İktidara gelirlerse, Türkiyenin vaziyeti daha kötü ola- caktı. Türkiye ehveni şere razı Ol- malıydı. Cumhuriyet Hükümeti Ma- kariosla konuşmak ve — muhtariyeti kabul etmek gibi <«ufak fedakârlık- lar» yapmalıydı. Selwyn Lloyd, An- kara Konferansından ayırdığı vakit- lerini bu tâvizleri elde etmeye sarfe diyordu. Lloyd'un işini kolaylaştır- mak için Dulles da elinden gelen gay- reti gösterecekti. Gerçi Yeşilköy Ha- va Meydanında Dulles adına beya- nat veren Dışişleri Bakan yardımcı- larından Andrew Berding, Amerika- nın Kıbrıs işiyle ılgılenmıyecegını söylemişti. Fakat bu mecburi bir yanattı. Dulles'ın Kıbrıs işiyle ılgı— leneceği muhakkaktı. Nitekim ilgi- lendi. Artan Sovyet tehlikesi karşı- sında Batı. Savunma Sistemini kuv- vetlendirmek ıçın çırpınan Dulles'in TO'nun doğu kanadını zayıflatan Kıbrıs ihtilâfının daha fazla uzama- sını müsamaha ile karşılaması bek- lenemezdi. Dulles Cumhuriyet Hükü- metine anlaşma lüzumunu kabul et- tirmeye — çalışacaktı. Yalnız — Nuri Said ile zaten başı dertte olan İn- gilterenin ve Amerikanın, Bağdat Paktına hiç değilse görünüşte — bir muvaffakiyet — havası vermek — için Türkiyeyi hu sefer pek fazla zor- lamamaları mümkündü. Aradan bel- ki biraz zaman geçecekti, fakat ne- tice degişmiyecekti! İngiltere — Hü- kümeti Foot Plânım kabul etmişti. Amerika, İngilterenin yeni görüşü- nü, hemen tamamiyle — desteklemek- Majestelerinin Hükümeti şim- dilik Kıbrıs işini i gönül rızası ile halletmeye — çalışıyordu. İ gayretinin netıce verdiğine getirirse en kısa bir zamanda Foot Plânını — tatbikata koymaktan çe- kinmiyecekti. "Geri dönülmez karar" alınmıştı. Sadece plânı sahneye koy- mak için eşref saat beklenmekteydi. Kıbrıs işi vahim bir safhadaydı. Boy— le nazik bir dakikada Pazar günü yaptığı basın toplantısında — Fatin Rüştü Zorlunun Sir John Harding devrindeymisiz gibi konuşması hay- ret uyandırdı. Şeklen Dışişleri Ba- kanlığına çok yakışan Zorlunun İn- AKİS, 1 ŞUBAT 1958 gilizcesi de o gün ikinci bir hay- ret mevzuu oldu. Nedense İngilizce konuşmaya karar veren Bakan ikide bir yanındaki tercümana hatırlayama- dığı kelimelerin İngilizcesini sormak- taydı. Bu İngilizce basın toplantısı son derece optimistti ve Zorlunun ev- velki konuşmalarına nazaran — ço yumuşaktı: Türkiye ile İngiltere ara- sında bu ana kadar bir görüş farkı yoktu! Lennox - Boy d taksimi kabul etmişti. Sonra Kibrisin bütün Orta Doğunun mudafaası için ehemmiyeti çok' büyükt Halbuki lngılız Devlet adamlarının vaktiyle çok tekrarladığı ve Zorlunun halen unutamadığı bu güzel lâflar şimdi tarihe karışmıştı. Mısırı ter- keden İngiltere, bir zamanlar hakika ten Kıbrıs üssüne güvenmişti. Hen Ty Hopkinson o sıralarda «Commomve- alth içindeki — stratejik ehemmıyetı dolayısıyla Adaya hiç bir zaman is- tiklal verilmiyecek» diyordu. Ama talihsiz Süveyş Seferinden beri ge- neraller artık. Kıbrıs üssünden ko- nuşulamasını bile istemiyorlardı. Bir general acı acı <«Kıbrıs üssü mü? Belki deniz altında balık avlama üs- sü olarak işe yarar» nüktesini yap- mıştı. Hakıkaten Mısıra meşhur ülti- matom gönderildikten 24 saat sonra ancak bir piyade taburu Magosa açık. larında bekleyen gemilere bindirilebil- mişti. Kıbrısda hâlâ bir liman yoktu. İşte İngilziler adanın hiçbir stratejik ehemmiyeti kalmadığı — tecrübesiyle öğrenmişler ve Kıbrıs siyasetini de- ğiştirmeye karar vermişlerdi. Fatin Rüştü Zorlu bunun farkında görün- muyordu . Boyd için de Taksim, AKISın yuzlerce defa yazdığı gıbı tünelin sonundaki hâl çeresiydi. Yal- nız, iç siyaset endişeleri dolayısıy- la Ingılız tutumunu birdenbire değiş- tirmek uygun bulunmamıştı. Mac Millan Süveyş Seferinin — yaraladığı Muhafazakârları hemen, ikinci — bir defa ayaklandırmaktan çekiniyor- du.Bunun için Mareşal — Harding'in vazifesini üç ay aha — uzatmıştı. Sputnık in diğer meseleleri unuttur- uğu bir sırada Sir aya gönderiliyordu. Yenı Valinin — aldığı talimat şuydu: "Hiç bir sert hare- kete girişmeyiniz. Acele etmeden A- dada bir İtimat havası yaratınız ve bu işi üç ayda hallediniz.” — Adada havayı zahiren düzelten Foot malüm raporuyla Londraya dönmüş ot plânı hükümet tarafından kabul edilmişti. Münasip bir zamanda tat- bike konulacaktı. Bu sebeple ufukta Ankara Hükümetini optımızme sev- kedecek en ufak bir ümit kırıntısı gozukmuyordu "Ufak tavizler" ve- ya "suples" fikrinde İngiltere sonu- na kadar israr edecekti. Cumhuri- yet Hükümeti ile istişareler meseleyi halletmezse, Majestelerinin hüküme- ti, durumun gerektirdiği — neticelen çıkartmasını bilecekti Adanın akibeti karanlıktı. simden başka bir hal çaresinin ka- bulü artık bir gün meselesi haline gelmişti. Bu herkesin — malümuydu. Tak- ve Fo-. YURTTA OLUP BİTENLER işte bu duruma isyan eden Kıbrıs Turklerı bu haftanın başında şimdi- kadar görülmemiş bir şıddetle hislerini ifade ettiler. Asıl o "yeni bir faktör" oldu. Ya taksim ya ölüm u haftanın başında bir sabah vak- ti Lefkoşanın Ataturk Meydanın- da toplanan Türkler sim" diye bagırıyorlardı Kıbrısta bulunduğu kısa müddet zan fında Taksim 1lâfını çok işitmiştir. Hattâ geçen hafta kendisine gönde- rilen portakalların üzerinde bile 'Tak- sim yazıyordu. Fakat — teşhisinden zerrece şüphesi olmayan Sir Hugh Taksim sözünü zerrece duymak iste- miyordu. Duymadıkça da Ada Türk lerinin huzursuzluğu ve nümayişler şiddetini gittikçe arttıracaktı. Bu liberal valinin plânında hesaba kât- madığı yeni bir meseleydi. Nitekim bugüne kadar sadece Rumlarla çar pışmak 1tıyadında olan İngiliz asker ve polisleri ilk defa olarak çok sa kin zannettikleri Ada —Türklerinin savletiyle karşılaştılar. Ingılız polis ürkler arasında üyüklükte bir çatışma Ada için yeni bir hadi seydi. Atatürk Meydanında toplanan Taksim taraftarlarını kolayca dağı tabileceğini sanan İngiliz polisi ya nılmıştı. Yeni takviyeler — almasını göz yaşartıcı"bombalar kullanması na ve sopalarım insafsızca savurma sına rağmen nümayişçiler gerile miyordu. Bazan dagılır gibi olurlar sa da, Adalı Türkler her seferinde daha kalabalıklaşmış olarak geliyor lardı. Kıtana Türktür Partisi Sekre teri Osman Örekin itidal ve sükünet tavsiyeleri de doğru bir davanın mü dafaasını yaptığından zerrece şüphe si olmıyan kütleyi yatıştıramadı. Örnek lerinde Türk bayrağı taşıyan genç kızların bulunduğu nümayişçiler yü rüyüşlerine devam ettiler. Aynı gü ce sokağa çıkma yasağına rağmen Türkler yine sokaklardaydılar. Göz yaşartıcı bomba yağmurları ve in safsızca sallanan sopalar onları dur duramıyordu. Bu arada Adanın en büyük garajı, yakılıyordu. Çarpışma bir buçuk saat sürdü. Takviye edilen İngiliz askerlerine, karşı taştan baş ka silâhı olmayan nümayişçiler adı adım mukavemet ettiler. Taşa kal kalkan kullanan İngilizlerin "Dağı lın, yoksa ateş ediyoruz" tehditleri kimse aldırış etmiyordu. epeden tırnağa silâhlı Majestenin askerler ateş etmediler. Fakat bir, askeri bir kadını ve ihtiyar bir Türkü çiğ nedi. "Ya Taksim, ya olum," diye nümayişçiler için bu ilk gün, kurban ve üç yüze yakın, yaralıya kapanıyordu. Kıbrıslı Türkler ertesi gün Magu sa sokaklarındaydılar. İngiliz asker leri bu sefer bir türlü, yıldıramadık ları, coştuğu zaman tam manası la coşan Ada Türklerine ateş etmek te tereddüt etmediler. Beş ölü var "Kıbrıs Türktür" Magosa Başka derhal tek dayanağı olan Cumhuri yet Hükümeti Başkanına ve Dışışle ri Bakanına durumu bildirdi.