Haftanın içinden Amerikalının Yanıldığı Nokta A merikanın meşhur Time mecmuası, lunduğu bir sayısında Türkiyeden etraflı şekilde bahsediyor. gazetesi güzel bir gazetecılık yaptı ve o sayı Türklyeye gelmeden yazıyı telsizle getirterek neşretti. Mecmua, kendi çeşidindeki mecmualar gibi, kapağa resmini koyduğu "haftanın adamı"nın hayatım ve şahsiyetini ele almak suretiyle "Türkiye meselesi"ni tetkik ediyor. Dört mecmua say- fası tutan yazının gerek sayın Adnan Menderes, gerekse memleketimizle alâkalı görüşlerinde mübalağalar da var, noksanlar da.. "Ataturkten sonra Turkıyede yetişen en büyük Türk diye telâkki olunuyor" bir takdim cümlesiyle izah eden- Time, yazısında, Amerikaya dost bir çok rta ve Güney Amerika memleketi lideri hakkında bu liderler iktidar- dayken kullanmakta olduğu ince lisanı kullanıyor. resin portresi olarak çizilen portre de o lıderlerınkını şayanı dikkat d nın resmini kapağa koyma sebebini recede hatırlatmaktadır. Fakat yazı, müşahedeleri ve hükümleri ihtiva ediyor. İyi hazırlanmış, emek mahsu- lü bir tetkik. Yalnız, yazıyı hazırlamak üzere Türkiyeye gelen Time muhabirleri* cemiyetimiz hakkında bir kanaat edinmişler. Yedi sene evvel mükem mel bir Demokrasi imtihanı geçırmış oldugumuzu hatırlattıktan ve günleri övdükten sonra diyorlar ki: niden öyle bir hale gelmiştir ki bir Turk b ir şey söylerken, kim din liyor, diye sağına soluna bakmak 1ht1yacın1 duyuyor. İyilik bakımından da. kötülük bakımından da bugünkü Türkiye, Menderesin kendisine ver- diği şekli taşıyor." Cemiyetimizin, yabancılar üzerinde böyle bir tesir uyandırmasına şaşmamak kabil değildir. Bilinmez bulundukları sırada kendilerine faydalı olabılecek /-herkesle mi? Yoksa, Türkiyeye uzun müddet Güne çalıştıktan sonra gelen Birleşik Devletlerın sevındı Ankara Buyult Elçısı ve diğer Amerikan vazifelilerinin dar mu bugünkü Türkiyenin "iyilik bakımından da, kötülük bakımından da Menderesin kendisine verdiği şekli taşıdığını söylemek bu cemiyeti tanımamak demektir. Bilâkis, büyük derdimiz ve meselelerimiz, huzur- suzluğumuz Türk cemiyetinin 1958 yılında kendisine D. P. tarafından verilmek istenilen sekli sureti katiyyede kabul etmemesinden yor mu? Bir Türkün, bir şey söylerken, kim dinliyor diye sağın» soluna bakmak ihtiyacını duyup duymadığına gelince bu sualin cevabını ogren— mek için meselâ İstanbulda laalettayin bir taksiye binmek kâfidi Cemiyetimizin bir takım sakatlıklarla malül bulunduğunu saklamaya lüzum yoktur. Batı memleketlerinden gelen bir kimse bu sakatlıklar karşısında kolaylıkla hayrete düşebilir. Tek parti devrıne dogru bır gı— diş arzusunun mevcudiyeti de muhakkaktır. kendisine Menderes tarafından verilmiş bir şeklı taşıdıgını söylemek haksızlık olur. Time muhabirleri 1945'den bu yana yeni bir de ve değişik fikirlerle bizzat sayın D. P. muazzam bir kütlenin, kendisini teslimiyete terketmediğini müşahede edebilirlerdi. Zannedersem liderleri arasında mecmua tarafından müşa- behet'görülen Birleşik Devletlere dost Güney le Türkiye arasında mevcut en esaslı fark budur. derlerl İktidar yıllarında da Muhalefet yıllarında şampiyonluğunu yap- tıkları güzel fikirleri muhafaza etselerdi ilk Demokrasi imtihanımızdan sonra sınıfları geçmemiz çok daha kolay olurdu. Esef edilecek tek nok- ta bundan ibarettir. Ama bu, bir yenilmesi kabil güçlükten ibarettir ve zannedildiğinden de çabuk yemlecegı muhakkaktır. Zira ortadaki bü- tün emareler, ancak bu neticeyi 'gösterecek mahiyettedir. netice kolay elde edilmeyecektir. Fedakârlığa katlanacağız, göze alacağız. Zaten katlanmıyor, zaten almıyor muyuz? Sunda Zafer Sayın Mendereste değil, mutlaka ve mutlaka Sayın Menderesin bize 1946 1950 arasında telkin ettiği fikirlerde kalacaktır. Tü iyeti Time'ın ifade ettiği manada "Menderesin kendisine şımayacaktır. Tımer'ın bu hususu belirtmesini gönül ne kadar isterdi . dünyanın her tarafında çok okunan bir mecmuadır. geldıgınde bu açık hakikati Ankaradaki sevimli Amerika Büyük Elçisiy- le büyüklü, küçüklü Amerikan vazifelileri de gelir ki pek de istifade ederlerdi. AKİS, 1 ŞUBAT 1958 kapağında sayın Menderesin bu- lideri tarafından yetiştirilmiş Siyasi sahada kumar oynamak- tan korkan Dulles hava şansım de- niyecekti. Altık eşref saatinin gel- mesini teklemekten başka bir iş yok- tu. Ama şeref salonunda her beş da- kikada bir; tekerrür eden "Bir emri- niz var mı?" lardan. alaturka neza- keti sıfır olan Dışişleri Bakam sıkıl- mıştı. Valiye teşekkür edip uçağına döndü. Nihayet beyaz alemıny um u- çak 15.50 de havalan O gün sabahtan beri Esenboğada teşrifatla meşgul olan iktidarın Ba- şı ve onun diplomatik meselelerdeki sağ kolu meydandaydılar. Pistte has- bıhal ederek mühim misafirin gel- mesini bekliyorlardı. 0002 numaralı araba da pistte gezenleri — uzaktan merasim adımıyla takib etmekte idi. Nihayet hava kumarında — kazanan Meteorolojist Dulles akşam üzeri An- karaya vasıl oldu. Şeref kıtasını tef- tiş etti. İki defa "merhaba asker" demeğe çalıştı, ne dediği pek anlaşı- lamadı. Arkadan gelen bir General Dulles'ın namına bu vazifeyi ifa et- ti. Hava meydanındaki-beyanatında Dulles, AKİS"in geçen hafta yazdı- ğı gibi, bu sefer Türk Demokrasisinin kuvvetinden bahsetmıyordu Dolar, İsrail, Keşmir senboğa Hava Meydanının güzi- de misafirleri ertesi gün saat on- birde Türkiyenin en yeni ve en güzel takta kaplamalı salonunda toplandı— lar. Bu salon yakında neşri yasak grup toplantılarına şa— hit olacaktı. Salona evvelâ Müslüman kardeşler, sonra tam oribirde Dulles gir,di. Mühim misafirlerle çok meş- gul olan fotoğrafçılar pek kelli felç- li olmıyan Sehwyn Loyd'un gelişinin farkında bile olmadılar. Biraz sonra toplantının başkanı kürsüdeki, yeri- ni âldı ve pek sevdiği fotografçıları pek sevimli tebessümle selâmladı. Koraltan da salondaydı. Bir gün ev- vel Türk ve İran güreşçilerini sey- reden Meclis Başkanı, protokolü unu- tarak, bu tarihi günde hazır bulun- mak istemişti. Kürsünün ikinci katı- na çıktı ve iki buçuk saat süren İn- gılızce konferansı -İngilizce bilmedi- ği halde, ilgiyle dinledi.. Konferan- sın başkam, nihayet gözlüklerini tak- ti ve oturumu açtı. İngilizce — açış nutkunu muvaffakiyetle okudu. Son- ra nazik bir el Jesti ile birer bırer Delegasyon Başkanlarına söz veri Ba bu tarihi güne uygun su— ya, sabuna dokunmayan nazik bir konuşma yapmıştı. İran Başbakanı artan Sovyet iktisadi yardımım ha- tırlatarak para istedi. Kendini Irak Parlamentosunda zanneden Nuri Sa- ki gür sesi ile İsrail aleyhinde baba- yani bir konuşma yaptı. Bununla da hızını atamadı. Ve Dulles'in yüksek sesle konuşmayı sevmediği dolar. Cezayir, Kıbrıs, Keşmir v.s. den bah- setti. Dulles'ın pek ilgilendiği komü- nistleri de unutmayan Sir Nuri, yu- karıda saydığı meseleler halledilrnez- se komünistlerin Orta Doğuda kaza- nacağım da acı söyleyen bir dost eda- sı ile hatırlattı. Pakistan Başbakanı olar, Cezayir ve Keşmirden konuş- tu. Gazetecilere dağıtılan metinde u- nutulan Kıbrısı da nutkunda hatırla- ı. Söz sırası Müslüman Kardeğler- 5