YURTTA OLUP BİTENLER okunuyor, üzerlerinde münakaşalar ediliyordu. Ekseriya acele kaydı taşıyan ra- porlar hiç de gönül açıcı değildi. Teş- sinirli sinirli kilâtta — huzursuzluk v hizipleşme derdi, adayları tesbit gunu yaklaştık- ça gitgide artıyordu. Hizipler akıa gerek raporlar, gerek Başba- kanlığın kapısını çalan heyetler söze ümitli bağlıyor, D.P. nin bölge- lerde seçimleri kazanacağını söylü- yorlardı Ama ne çare ki bu tatlı ha- ber n sürmüyor, ardından bir "fa- kat" gelıy ordu. "Kazanırız" lai “adayları iyi seçersek" takip ediyor- du. Tabiidir ki her hizip, ancak kendi listesinin — kazanabileceğine merkezi, Aksi halde yağ sürülecekti. "Yine siz fakat karışmam ha..." raporların ve heyetlerin son sözünü teşkil edıyordu. D.P. den milletvekili çıkm teyenlerın de sayısı bir 1. mdiki mılletvekıllerının a- yaklarına çelme takmaya çalışan teşkilat, mutat alaturka kurnazlık- lara başvuruyordu. Seçim bölgelerine bir turist gibi uğrayan milletvekil- lerinin seçilme şansı çok zayıftı. Bu husus göz önünde bulundurulmazsa, ogal- akıbet partı için hiç de hayırlı olma- yaca Hızıpleşme D.P. nin ezeli derdiy- ha geçen gün Çankırıda il idare ku- nci defa işten el çektiril- mişti. Diyarbakırdaki yeni idare he- yetinden hergün şikâyetler geliyor- du. Partiden istifalar artmaya baş- lamıştı. Genel Başkanın dertleri o kadar çoğalmıştı ki çok sevdiği temel atma ve açış merasimlerine bile gidemez olmuştu. Afyon Çimento —Fabrikacı OLGUNLUK VE ÇOCUKLUK Sâyasî Partilerin birbirleriyle teması ne kadir tabii se bu temaslar sonunda anlaşıp anlaşmamaları da aynı derecede tabıı sayılm ak gerekir. Hattâ. Siyasi Partiler bır taya kadar anla: şırlar oradan öteye anlaşamazl unda graripsenecek bir husus görmek kabil degıldır Eger her temasın sonunda mutlak an- laşmaya varmak olsaydı dünyada ya anlaş- mazlık kalmazdı, İş Gönüllerin İstediği ile realiteyi birbirinden ayırmak lâ- zımdır. Bizim Muhalefet Partileri aynı masa etrafında toplanmca D. P, den feryatlar yükseldi. Bu feryatla- manâsını anlamak kabildi ama, hak vermek kolay degıldı Hele D. P. lügatçesinin meşhur "Sıyası Ahlak- sızlık" sözü ortaya atılınca herkesin dudağında bir te- bessüm belirdi. Maksat anlaşılıyord D. P, gürültü ve patırdı ile aslında son derece tabit olan bir hâdiseyi mılletın gozunden duşurmek ıstıyordu Doğrusu iste- nilir. . Ekolünün artık beylik hale gelmiş tak- tıklerınden bırıyd Muhalefet Partileri bir noktaya kadar anlaştılar, oradan öteye geçeme iler. Aklı selim di ki üzerinde anlaşılan hususlar muhafaz. oradan itibaren her Parti kendi yolunda yuriisun telik tam anlaşmaya varılamamasının ana sebebi de tidarın Seçim Kanununu bir kat daha ağırlaştırmağıy- . Fakat hayır, böyle yapılmadı. Aynı masa başına otur- muş olan üç Muhalefet Partisinden liderleri D.P. Ekolün- de yetışmış olan ikisi feryada başladı. "Siyasi Ahlâksız- lık" sözü bu defa o Ekolün eski müridlerinin ağzına duşt D. P. ye ait oldugu bilinen taktikler onlar tara- rece tabii olan bir hâdiseyi milletin gözünden düşür- mek. u gayretlerin tavayı bir kaç gün müddetle bulan- dırdığım kabul' etmemek imkânsızdır. Eğer üç Partı- den liderleri olgun olanı da ta yola sapsaydı D.P. unu- tulacak ve seçımler tamamen dejenere hale gelecektı Fakat birkaç ağır başlı, ciddi açıklama; iki güzel nu- tuk; Ve n ıhayet ışbırlıgı görüşmelerinin esas fikrini muhafa za eden ır program gösterdi ki b memleket- İ “"Sabık Başbakan" dedirtmek ti yok "Sabık milletvekili" dedirtmek istemeyenler de pek çoktu! Doğan hayâl kırıklığı ışte en çok bundan ileri ge- liyordu. Halbukı iki küçük Muhalefet Partisinin ve bilhassa ür. P içindeki bır muayyen ubun hâdiselerden ders alması lâzımdı. ar artık öğrenmeliydiler ki on iki senelık faal polıtıka hayatından sonra milletin gözüne kül atmak, en salim hareketleri en sakim ha- reket gibi göstermek kabil değildir. Hür P. bunun tec- 6 rubesını geçen yıl yapmıştı, bir "Ültimatom Muhtıra" sına, p konuşalım" diye cevap verilince "Vay, işte teklıflerımızı reddedıyorlar, işte samimiyetsizlik, lb;uıılar böyledir" diye sun'i bir hava ,yaratm: S işte ak peşinde olmaksızın — oturu o mü temadıyen tekerrür etmesi mi lâzımdır ? ünkü hadise nedir? Üç Muhalefet Partisi fik- : m olur! ıçın bırbırlerıne gırmelennm, acı sözler sarfetmelerinin, ıthamlara gırışmelennın kendilerini yukselten bir tarafı var mıdır? Küçük Muhalefet Partilerinin Müecliste yüklüce bır grupla temsil edilme şanslarının Ana Mu- halefet partisinin kanadı altına girmekle sağlanacağı- nı d"şünm"ş olmaları bu imkân kaybolunca hayal su- kutuna uğramaları mümkündür. Ne mleke- tin menfaatleri parti endışelerının ustunde tutulma- ı. Fikri cephenin yürümemesi için grtada tek bir se- bep var mıdır" Oturup konuşmuşsun, fikirlerini orta- ya dökmüşsün, ustelık muştereken neşredılen program milletten tasvip de görmüş. Demişsin ki şu, şu, şu kanunları degıştırecegım nisbi temsıl usulünü kabul edeceğım sonra da yeni şartlarla yeni seçime gidece- ğgim. Sen bunu söyledikten sonra İktidar ameli cephe- nin tahakkuku yoluna yenı maniler dıkmış Bu Banal- ler karşısında sen "seçime gırmeyelım demışsın, öÖte- ki "bölgeleri taksim edelim demiş, zaman muvazaa ithamı altında kalırız, seçımlere kepımız gi- relım ama dostane hava içinde girelim" fikrini savun- . Anlaşamamışsınız. Anlaşamadınız mı, haydı, ver yansın edelim! Samimiyetsiz, hain, peşin hesaplı, muh- teris... Halbuki öteki "muhteris" ne yapmış? Fikri cep- hede vardan anlaşmayı resmen tekabbül etmiş. Adam "altı ay sonra seçimleri yapacağım, altı ay içinde de şikâyet mevzuu kanunları kaldıracağım" diyor. Üstelik teşkılatına da tamim göndermiş; Muhalefet Partile- riyle ugraşmayın dıy Nhayet bızzat Genel Başkan, m de kendi or, orada kendisi- ne hücum eden Muhalefet Liderleri hakkında tıpkı iş- bırlıgı toplantılarında soyl diği guzel sözleri söylüyor, andaşlarına gözlerinin tuttuğu Muhalefet Partisi- ne rey vermelerını tavsıye ediyor. Diyor ki: Mesele, şu Demokratik Re_ıımı bu mem- lekete artık yerleştırmektır işte bunun için progra- B mım, işte niyetlerim, işte tasavvurlarım. karsı ustadlardan yükselen ses: Bu vatandan C. H P. nin (Hürriyet Gazetesi, 22 Ey- kökünü kazıyacağız! lül 1957) Eee, bu millet sana mı kulak verir, ona mı? İnsaf yani... AKİS, 28 EYLÜL 1957