gat, batılı manası ile siyaset adamı olmasını bilen, prensiplerden ve par- ti programlarından başka hiçbir kuv- vete baş egmiyen bir kadındı. Bütün dâvalarımızın ancak demokrasi reji- mi içinde halledilebileceğine emindi. Demokrasi öyle söylenildiği gibi her- kesin başıboş — bırakıldığı — anarşiye müsait bir rejim değildi.. Bilâkis baş- kasının hürriyetini tehdit etmiyen bir hürriyet anlayışı 1ç1nde bütün va- tadaşların kanunlara sıkı sıkı bağ- li oldukları bır re]ımdı. Demokrasi idareciden evvel, ferdi düşünürdü. Zaten idareci olmadan önce insan fert değil miydi? Demokrasi Treji- minde bütün vatandaşların hak ve hürriyetleri müsavi şekilde teminat altına alınmıştı. Bu bakımdan söz ve yazı hürriyeti, halkın devamlı kont- rolü, her idarenin ergeç — düşebile- ceği hakikati, keyfi hareketleri, ha- tâları ortadan kaldırmıştı. Söz ve ya- zı hürriyeti olan bir. memlekette "ilti- maslar" mecburen ortadan kalkardı. hakkı" haksız ıthamları hakaret ve tecavüzleri önliyen yük kuvvet- ti. Talan soylıyen kanunun pençesin- den kurtulamazdı, çıkan bir iftira, bu iftirayı yapanın mesleki hayatım yıprandırırdı. Kı- sacası Demokrasi rejiminde — hiçbir zümre, ekseriyette de olsa, bir diğer zümrenin hak ve hukukunu çiğneye- mezdi. Amerikan kıs kolejini bitirdikten sonra, İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun olan ve demokrat memleket- lerde vazife görmüş olan Piraye Bı- gat işte bütün bunlara inanmıştı ve inançlarını terketmektense partisini terketmeyi tercih etmişti. Meslekler Bir açılış merasimi avi elbiseli, beyaz gomleklı genç kız dolabını açtı, "kep" ini çıkar- dı. Onu başına yerleştirirken bir an — Cebecide açılan hastahanenin umumt görünüşü Parayı veren, Çünkü tanıdıklarını, eşini dostunu ko- rumak için onlara liyakatleri fevkin- de mevkiler veren idareciler teşhir edilip yıpranmak tehlıkesı ile karşı karşıya idiler. Böylece suiistimaller, her tip haksızlık lıyakatsızl k derha l meydana çıkardı. İltimas kalkınca ihtisasa hürmet hissi yerleşirdi. lece o memleketın 1ktısad1yatı aseti, im e bütün meseleleri ellere tevdı edılırdı Devlt birbirine bağlı olarak, müstakilen çalışan, çok parçalı, tıkır tıkır işliyen bir makin ye benzerdi.. Vakıa her parçaya yapma imkânını vermekten ibaretti. Bu şekilde, kontrol altında iş gören i- dare adamlarının da aynı kuvvetle ka nun himayesinde oldukları aşikârdı. Kim demiş ki gazeteci veya herhangi bir siyasi rakip bir devlet adamını istediği gibi lekeleyebilirdi? "İspat AKİS, 28 EYLÜL 1957 düdüğü — çalacak... aynaya baktı, gülümsedi.. Etrafın- da birçok genç kızlar aynı tebessüm- le aynı hareketi yapmışlardı, sonra teker teker yatakhaneyi terkettiler. Hertaraf, kreton ortulerle suslenmış yataklar, avabolar. arkeler fayans pırıl pırıldı korıdorlar aydın— lık ve ferahtı. elbiseli — beyaz gömlekli genç kız merdıvenlerden inerken kapalı kapılara bir göz attı: Yarın bütün bu kapılar açılacaktı. Her yataktan yardım istiyen bir ses duyulacaktı. Genç kızın kalbi heye- isini ğ her sese cevap ve i ha- f'ıf]etmeğe çalışacak, hasta ile hem- şireyi birbirine bağlıyan sıcak şefkat bağını hiçbir zaman koparmıyacak— tı, Vaktiyle bir yerde okuduğu cüm- leyi hatırladı. "Eğer kalbinizde mer- hamet yoksa hıçbır zaman hemşire olamazsınız." Genç kız hemşire ol- maya, iyi bir hemşire olmaya azmet- üstelik meydana' KADIN mıştı Aşağı kata indiği zaman, bü- ük bir — kalabalıkla — karşılaştı. O gün Ankara hastahanesi, Hemşire Ebe - Laborant Okulunun açılış me- rasimi yapılm Modern bir hastahane Hastahane, Türkiyenin en modern. en yeni tıbbi cihazlarına sahipti. Bina, Hemşire Okulu ve hastahane o- larak inşa edildiği için neni hastala- rın, hem hemşirelerin, hem de diğer personehn her türlü konforu düşü- nülmüştü. En üst kattaki mutfak, en alt kattaki çamaşırhane, doktorların dinlenmesine mahsus salonlar, nöbetçi asistan odaları, okul kısmındaki mu- azzam anfi, beş yüz kişilik modern sinema salonu, dinlenme yerleri haki. katen tatmin edici idi. Lüks hasta o- dalarında gayet şık bir banyo, güzel manzaralı bir balkon, hastanın, baş ucunda radyosu vardı, dolaplar göm- me idi ve her oda başka bir renkti Hele kretonlu divanlar bu odalara bır hastahane manzarasından ziyade ir ev manzarası veriyordu. Bütün bu konfor büyük bir sadelik içinde. yapılmıştı. Koğuşlar da ferah ve te- mizdi. İşte hemşireler bu hastahane- de tatbiki dersler görerek dört se- nede mezun olacaklardı. Üç sene mes- lek ve kültür dersleri yaptıktan son— ra 20 lira asli maaşla mezun oluyo lardı. Fakat hemşire kolejini bıtıre— bilmek için bir sene daha, 25 lira asli maaşla ihtisasları üzerinde çalışma- . Orta Okulu bitiren, onbeş yaşından küçük ve yirmi yaşından mıyan her genç kız hemşire olabıhrdı Hemşire koleji, bu mesleği seçen genç kızlara her bakımdan yük- selmek, iyi görerek, iyi çalışma ze- mini bularak yetişmek imkânları veriyordu. Şayet biz hemşireye kıy- met vermesini —öğrenecek — olursak hemşirenin hastaya kıymet vermesi- ni Öğreneceği muhakkaktı. Koyu gri tayyörlü, kısa siyah saçlı ince zarif bir hanım işte bütün bunları düşünerek beyaz önlüklü genç kızları seyredıyordu Hemşire Türk Gürkan — Hemşire -Ebe - Laborant Okulunun mudur muavini idi ve muhakkak ki o gün hayatının en mesut günlerinden yordu.. en büyük gayesi Türk hemşiresinin de, dünyadaki meslektaşları gibi' lâyik olduğu mevkiye ve kaliteye ulaşabilmesi idi.' O gün Ankara — Hastahanesinde çalışma zevkinin verdiği sevinci du— yan yalnız hemşireler ve — hemşir: namzetlerı değildi.. Hertürlü 1mkan— la — çalışabilmek — zevkini birçok doktor da vardı. kliniği baş asistanı Dr. Halu gen ameliyathaneyi gezen halka, büyük bir nezaketle hertürlü 1zaha— tı veriyordu. Mavı fayanslı duvarlar, kauçuk yatak, son sterılızasyon tertibatı ve bılhassa amelıyathane— deki yumuşak, huzur verici neşelı hava ınsanı .cezbediyordu. Bir seyir- ci han "İnsanın burada ameliyat olası gelıyor dedi. 27