Fakat Epictete, aynı soguk kanlılıkla ımparatora hitap e "Dememiş Miy, Idamlar korkunç bir tempo ile devam ediyordu. Colysee'nin mah- mlarla dolup taşıyor- du. Sadist bir seyirci kitlesinin uğul- tusunu zaman zaman arslanlara par- çalattırılan mahkumların çıglıkları bastırıyor re meydanı arşısında bulunan Foı'um un sutunları arasın- da anlıyordu. İsraf, sefahat ve zulüm... İşte Neron'u tasvire kafi gelecek üç ke- lime.. Lâkin o halâ adının tarihe bü- yük altın harflerle yazılacağım zan- nedıyordu Id am mahkümlarının da- hi kendis hürmette kusur edebi- leceklerını havsalası alınıyordu Gla- diyatörleri bile "Selâm sana Sezar, ölüme gidenler seni selamlar"' dıye jnünde eğilmeğe mecbur ediyordu. Ebedi şehir doğuy: oma hadıselerını eden yıllar tün gayretini şehırın ımarına har- cadı. "Meydanların buyıı u V ıhtışamına zarar — vermesin" — diye nehrin sol kenarındaki — yangından ları — kestirdi. Büyük - (yangın) takıp da, © gir binalar yaptırdı. ve mermerli Romakârı inşaat tarzıy- la, daha sonra gelecek müstebitleri ve diktatörleri imrendirecek kadar güzel nümuneler yarattı Neron'un Romada vücude getır— dıgı eserlerin en mühimi Altın Sa- idi. Bu sarayı kendısı ıçın yap- tırdıgından, bılhassa itina — etmişti. »Sarayın ön cephesınde, bir buçuk kilometre uzunluğun üç sıra sü- tun vardı. Bahçesınde sun'? bir göl 'bulunu; Banyo dairesinin suyu kükürtlü kaplıcalardan taşınarak getiriliyordu. Yeme larının tavanları fildişi ile kapla - mıştı. Tav panoları döndürüldükçe sofranın uzerın içekler serpiliyor ve ortalığı, tahrık edıcı bir rayiha Kaplıyordu. Sarayın ihtişamı, halkın sefaleti ile tam bir tezad teşkil ediyordu. raf, umumi bir — memnuniyetsizlik doğuruyordu. İmar hareketi 1lerle— dıkçe masraflar kabarıyor ve 'on'un son saati yaklaşıyordu. İsyanlar yayılıyordu. Londra ci- varında bir ayaklanma., 70 bin kişi- nin kılıçtan geçirilmesine sebebiyet ermişti. Nihayet Britanya adala- TIN! Suriyeye kadar her yenle gö- rülen kaynaşma, sarayın — muhafız ıtalarına kadar sırayet etti. Neron, medhaline 25 metre yukseklıgınde kendi heykelını dıktırd Sarayı! daisyan eden kıtaların elıne duşe- ceğini anladı. Zalimlerin en büyük korkusu, ez- --ği kitlelerin eline düşmektir. Onlar lerindeki kuvveti ikbal mevkiinde bulundukları müddetçe suistimal et- mekten çekinmediklerinden, düşman- larının adalet sahibi olabileceklerini savvur dahi edemezler. Nitekim Neronda, bu korkunun tesiri altın- da intihar etmekten başka çare bu- lmadı. Sene M. S. 68 idi. ÇA LI İşciler Memleketımızde iş kazalarının sa- yıca hergün artmakta olduğu kimsenin meçhulü değildi. Taşocak- larında, inşaatta, fabrikalarda, ba- rajlarda çalışan işciler arasında iş kazalarına kurban gidenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Bu kazala- rın çoğu işverenlerin işyerlerinde ka- zaları önliyecek tedbirleri almama- sından ileri geliyordu. Halbuki bu tedbirler cüz'i bir masrafla sağlana- bilirdi. Fakat bizde maalesef, birkaç yüz lira, bir işçinin hayatının üstün- de tutuluyordu Diğer taraftan da, İş Kanunundaki hükümler ne kadar yetersiz olursa olsun, bunların tam olarak tatbik edilip edilmediği de kontrol edilmiyordu. Turdun diğer birçok yerlerinde olduğu gibi İstan- bulda da iş kazalarını önliyecek ve işçinin sağlığını koruyacak tedbirler - alınması için işverenleri tazyik eden yoktu. Bu suretle işverenler diledik- leri gıbı hareket ediyorlardı. Vakıa İş Kanununa ve diğer kanunlara ay- kırı hareket eden işverenler için ce- zalar vardı. Ama bunlar 25-50 lira gibi hafif para cezalarından ibaretti. İşverenler de birkaç yüz lira masrafa girip iiçi sağlığını koruya- cak tedbirleri almantaksa bu kadar- cık para cezasını ödemeyi tercih edi- yordu. Çalışma Bölge Müdürlükleri İş Kanununa aykırı hareket eden iş- yerlerini bazı hallerde kapatabilirler- di. Fakat bu takdirde işsiz kalaca işçilerin durumu bir felâket olurdu. İşte işverenler bu durumu ıstısmar etmesini becerıyorlardı renlerin ha sında derhal ileri sürdükleri iddia işçilerin işsiz kalması tehlikesi idi Hakikati bilmeyen de, ışverenlerın sadece işçilerin işsizliğini düşündü- ğünü zannederdi. İşyerlerindeki — işçiler, — işveren- lerin ihmali ve tedbirsizliği — yü- zünden sik sık kazaya kurban gidi- yorlardı. Fakat bugüne kadar "ihmal ve tedbırsızlıkle ölüme sebebiyet"ten m olmuş bir işverene rastlan- mamıştı O halde kabahat Çalışma Bakanlığının teftiş kadrosunda idi. Fakat onlardan da cezalandırılan duyulmamıştı. Demek ki, bütün ka- bahat bu ölen, sakat kalan işçilerde Çalışma Bakanlığı bütçesi, İşçi Si- gortalarının milyonları bu işe yetmi- yordu. Çünkü İstanbulda bilfiil teftiş için kullanılan ancak 5 müfettiş var- dı. Diğerleri kadrodaki boşluklar yü- zünden büroda çalışıyorlardı. Aslın- da bu tedbirlerin alınmasını sağla- mak, almayanları takip etmek ve bu suretle, kazaları önlemek devletin işi idi. Üstelik işçiler, büyük çiftlik sa- hiplerinden farklı olarak, vergi ve si- gortaları için yüksek primler ödüyor- lardı. Devletten ve Sigortalardan ŞMA hizmet beklemek hakları idi. Fakat biz hür bir memlekette yaşıyorduk Herşey gibi ölmek de serbest Şişe ve cam işçileri Son aylarda piyasaya çıkan cam eşyanın kalitesini ve — çeşitlerini görenler Türk işçisinin kendisine im- kân verildiği takdirde ustalığını or— taya çıkardığını gösteriyordu. Bun rağmen e cam fabrıkalarında çalışan işçilerin hali diğer iş kolla- rında çalışanlardan daha iyi değildi. Hatta birçok sebeplerle şişe ve cam sanayii işçilerinin diğerlerine naza- ran daha güç durumda oldukları söy- lenebilirdi. Gerçekten bu endüstride asıl iş nefese yani ciğerlere dayanı- yordu. Bu sebepten de bu işçiler ara- sık sık İŞÇİ İ ş hayatında türlü hallere karşı ilgili sigorta kanunu hükümleri- ni uygulamak ve Çalışma Bakanlı- ğına bağlı olmak üzere 1945 yılın- da bir İşçi Sigortalan Kurumu vü- cuda getirilmiş ve bu kurum 1946 yı- lının başından itibaren faaliyete geç- mişti. Kuruluşundanberi geçen 11 yıl içinde İşçi Sigortaları Kurumu iş hayatının türlü tehlikelerine karşı çıkarılmış olan hastalık, analık, iş kazaları ve meslek hastalıkları si- gorta kanunları gibi çeşitli mevzu- atın uygulanmasında ve memleket- te işçi sağlığının Jlüzumu fikrinin yerleşmesinde muhakkak ki büyük faydalar sağlamıştır. Bununla bera- ber, yukarıda sözü edilen çeşitli si- gortaların bütün çalışanlara teşmil edilmemesi ve İşçi Sigortaları Ku- rumunun çalışmasındaki aksaklık- lar sebebiyle gerek sigorta mevzu- atından gerekse kurumun teşekkü- lünden beklenen faydalar elde edil- memiştir. Bu bakımdan İşçi Sigortaları Kurumundan, kuruluşundan bugüne kadar, şıkayetler eksik olmamış, fa- kat bunlar son zamanlarda şumül ve şiddetlerini artırmışlardır. Gerek sendikalar etrafında teşkilâtlanan gerekse sendikasız olan işçilerle ya- pılan münferid veya toplu temaslar- da bunların İşçi Sigortaları Kuru- mundan ne kadar şikâyetçi olduk- ları hemen anlaşılmaktadır. O ka- dar ki, sendika yönetim kurulları- nın yıllık kongrelerine sundukları faaliyet raporlarının tenkidinde bile işçiler sözü Sıgortaya getirip sendi- kaların bu yolda işçiye faydalı ol- madıklarını, İşçi Sigortaları Kuru- munun aksaklıklarını gidermek i- çin çalışmadıklarını iddia edecek kadar işi ileri götürmektedirler. İşçiler tarafından İşçi Sigorta- larına karşı yöneltilen tenkitleri 3 sında ciğer hastalıklarına AKİS, 28 EYLÜL 1957