20 Temmuz 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

20 Temmuz 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİBS, £0 TEMMUZ 1957 y —i SİNEMA birini daha yaşıyacaktı. “Lejyon Dö- nüşü” kalabalık bir yıldız kadrosuna sahipti. Hazırlanışında oldukça mas- rafa girişildiği halde. karanlık bir 18- tikbale namzetti. Sinemanın şahsi! kaprig ve kompleksleri hazmetmedi- r kere daha şahsi kapris yüzün- den bunca emek ve masraf boşa gi- decekti. Çünkü, “Aşk yüzünden lej- ruk Kençin Esat Mahmut Karakurt- un romanından y a getırdıği “Çölde Bir İstanbul Kızı” idi. Başro lü bır önceki fılmde olduğu gibi gene gin Doru k K rılı olacağını kestirmek için daha ön- apılan Esat Mahmut adaptasyon- larını ve Faruk Kencçin öbür filmle- rini şöyle bir hatıra getirmek yeterdi. Olağanüilstlüi bir değişiklik olmıyacağı, farenin dağ doğurmıyacağı muhak- kaktı. Waterlo'dan Galataya F ilmciliğimiz öteden beri eli ayağı üzgün, yüzüne — gözlüne kadın yıldız kıtlığı icindeydi. yetleri sınırlı olduğu halde sırf bu fi- zik özellikleriyle Belgin Doruk per- demizin en gözde yıldızlarından biri olmuştu Suna Kanın nişanlısı olmak- t kazanan Ahmet Ünstel ilk rejısörlüğünü yaptığı “Ebediyen Se- ninim” adlı filmde eski gilzellik kra- hçelerimizden Sibel Göksel'i başrolda oynatiyordu.. Sibel Göksel geçen mevwsim oynatılan “Gün Doğarken” de hiçbir varlık gösterememiş, tok silik kalmıştı. Türk filmciliği için is- tifadeli olup olmıyacağı “Ebediyen Seninim” de meydana — çıkacaktı. “Waterlo Köprlüsü” ne benziyen bir hikâve anlatan filmden bahsederken Ahmet Üstel, mevzuda bazı gerekli degışikhkler yaptıgmı m için Koprnsu" koymadığım sbymy rdu. Geçen mevsim yık — filmlerden başka bir Veremlı ucuz Toman da çe- gşıtli maceralardan sonra gelecek mev- sime kaldı. “Ölmüş Bir Kadının Ev- rakı Metrukesi” ni Metin Erksan yapmaya başlamıştı. jisör, yürekler acısı hali adından Bet- B olan bu filmi evirip çevirip bir şek- le sokmaya çahşırken bunaldı, kur- ve A dikları bu film, adıyla gözyaşı bez- 'Terini harekete getırocek kudretteydi. Gelecek mevsimin ağlama duvarları- nın huırlınması için hiçbir gayret- ten kaçınılmamıştı. Bugünkü Basın Kanununa Lâyık Gazeteciler kis'in 153 Üncü sayısındaki Se- taya çıkmış gibi göstenlebilmekto- mih Tuğrul adındaki kişiyi bana dirler. Bugün filmleri: yrı karşı savunmak için yazılmış sanı- sını uyandıran bu yazı, beni Semih Tuğrul'a tam cevap vermemekle suçlandırmış. Onun Kamelyalı Ka- dın için yazdıklarımn yalnız bir nok- tasına cevap vermişi Şunu derhal aı,ıklamak isterim ki, Semih Tuğgrul'a tarafımdan verilmış bir cevap yoktur. Bir tekzip yapıl- mıştır. Kamelyalı Kadın filmıni Prodüktörü sıfatiyle Şakir Sırmalı Tercüman gazetesine yolladığı bır tekzipte, çevirmiş olduğu filme yan- lış yükliyen Semih Tuğrul'un sine- ma bilgisinden yoksun olduğunu u- " mumi efkâra bildirmiştir. Nitekim olay şudur: Semıh Tuğrul! Kamelyalı Kadın filmi için Tercü- man gazetesine yazdığı bir fıkrada beni muradederek: “Rejisörün en acaıp işlerinden biri de Mekân ala- ninda sayfiye evleri, şehirden adala- ra garip atlamalar, ve buna benzer bir yığın garipli " demiş. Büyle- "Nkle, Margueritte'in evi olarak film- de Büyükadadaki bir villânın gös- terilmiş olmasını, Margueritte'in evi karşısındaki meydan sahnele rlnln- se, Taksim meydanında çevrilişi garip bulduğunu açıklamış. Oysa iki ayrı mekândan bir tek mekân elde etmek sinemanın her gün kul- landığı âdi bir trüktür. Trük de sa- yılmaz, harcı âlemdir. Garip olan bu trüğü kullanmak- değil; b kuılunışlı bır sinema triğünü bile da duyulması gereken sorumluluya aldırmamış olur. Semih ul'u okuyucu knrşısmda. sorumluluğa Ö- diğini, Kamelyalı Kadın fıkrasından on gün sonra, Yedi Te- pe dergisine yazdığı bir yazı ile, Tercüman gazetesindeki fıkrasına aykırı düşmesinden açıkça anlıyo- ruz. Yedi Tepedeki yazısında, bir si- nema kitabını övmek için Semih Tuğrul bakın ne diyor: “Sinema ko- nusunda derin ve etraflı bilgisi an- cak takdirle karşılanabilecek olan Nijat Özon ilk sinema eserini yaz- ağa ve bastırmağa muvaffak ol- du”. Şimdi, Semih Tuğrul'un dedi- ğine göre Sinema bilgisi derin ve Özon'un yayınladığı sinema kitabının 53, 54 üncü sayfa- larını açalım da, bu kitabın iki ayrı mekândan tek bir mekân elde et- mek Kkonusunda ne dediğine baka- hm: “Birbirinden çok uzak yerler- de, ayrı, ayrı zamanlarda meydan gelen aksıyon parçaları birleşurıle- rek aynı zaman ve mekân içinde or- yerlerde çekilmiş parçalı.nn bır!eı- tirilmesiyle bu şekilde tek bir me- i olağan bir usul- Kadın filminde Taksim meydanı ile Büyükadadakı villânın aynı mekân olarak göste- rilmesine “garip” diyen Semih Tuğ- rul'la, iki ayrı mekândan tek bir me- kân elde etmenin günün sinemasın- da olağan bır usul olduğunu söyle- en Nijad Özon'u “sinema bilgisi derîn ve eırallı" diye öven gene ay- ru Semih Tuğrul. İşte Tercüman ga- zetesine yollanan tekziple bu durum belirtilmek istenmiştir. Yoksa Şa- r Sırmalı'nın refjisö arak, yazı- larını böyle sorumsuzca yazan bir kışiyı cevnplandırmak için harcana: yok Akısteki şimdi mzünü etmekte olduğumuz yazının bir başka yerin- de şöyle deniyor: “Şakir Sırmalı, dar okusaydı, 1945 den yâni dünya harbinin bitmesinden beri si- nemada millt değerlerin önem ka- zanmasına, gerçekçiliğin, günlük yaşayışın, gÜntin meselelerinin film- lerde her zamankinden çok yer al- masına rastlıfacaktı.... Semih Tuğ- rul sadece Taksim meydanında ada sayfiye evi gösterilmesi gibi bir me- kân bilmecesi Üzerinde durmakla kalmamış, filmin milli sinema hare- keti alanında hiç bır rolü olmadığını da işaret etmiştir. Semih Tuğru!' la çömezlerinin (x) hâlâ 1945 de yaşamalarına karışa- am. Dünya 1957 yılındadır. İkin- ci dünya savaşının bitiminde değil, o vakitten beri olayların 17 yıllık gelişimi içindeyiz. Ne batı ne de do- ğu memleketlerı 1945 deki durumla- rında değildirler. Neorealist sinema ekolünün dün problem diye eline aldıkları, şimdi su Öötürmez ger- çekler halindedir. Dünya hlımcılim kendine yeni bir yol bulmak zo! ğın hiç bir devlet artık kendi ba- na buyruk olmadığına göre, sine- madı gerçekçiliğin beşeri bir gü- rüşle geliştirilmesi gerekmektedir. İkinci dünya savaşından so! Olayları yerinde don- duran, kitap dışına çıkamıyan, düne yapışık skolâstik düşünceler kadar “millt sinema areketi” ni geride bırakacak ikinci bir faktör daha yoktur. Prodüktör Şakir Sırmalı. (x). Kendisi sinema eleştirmecile rimizin lideri sayılmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: