AKİBS, £0 TEMMUZ 1957 y —i SİNEMA birini daha yaşıyacaktı. “Lejyon Dö- nüşü” kalabalık bir yıldız kadrosuna sahipti. Hazırlanışında oldukça mas- rafa girişildiği halde. karanlık bir 18- tikbale namzetti. Sinemanın şahsi! kaprig ve kompleksleri hazmetmedi- r kere daha şahsi kapris yüzün- den bunca emek ve masraf boşa gi- decekti. Çünkü, “Aşk yüzünden lej- ruk Kençin Esat Mahmut Karakurt- un romanından y a getırdıği “Çölde Bir İstanbul Kızı” idi. Başro lü bır önceki fılmde olduğu gibi gene gin Doru k K rılı olacağını kestirmek için daha ön- apılan Esat Mahmut adaptasyon- larını ve Faruk Kencçin öbür filmle- rini şöyle bir hatıra getirmek yeterdi. Olağanüilstlüi bir değişiklik olmıyacağı, farenin dağ doğurmıyacağı muhak- kaktı. Waterlo'dan Galataya F ilmciliğimiz öteden beri eli ayağı üzgün, yüzüne — gözlüne kadın yıldız kıtlığı icindeydi. yetleri sınırlı olduğu halde sırf bu fi- zik özellikleriyle Belgin Doruk per- demizin en gözde yıldızlarından biri olmuştu Suna Kanın nişanlısı olmak- t kazanan Ahmet Ünstel ilk rejısörlüğünü yaptığı “Ebediyen Se- ninim” adlı filmde eski gilzellik kra- hçelerimizden Sibel Göksel'i başrolda oynatiyordu.. Sibel Göksel geçen mevwsim oynatılan “Gün Doğarken” de hiçbir varlık gösterememiş, tok silik kalmıştı. Türk filmciliği için is- tifadeli olup olmıyacağı “Ebediyen Seninim” de meydana — çıkacaktı. “Waterlo Köprlüsü” ne benziyen bir hikâve anlatan filmden bahsederken Ahmet Üstel, mevzuda bazı gerekli degışikhkler yaptıgmı m için Koprnsu" koymadığım sbymy rdu. Geçen mevsim yık — filmlerden başka bir Veremlı ucuz Toman da çe- gşıtli maceralardan sonra gelecek mev- sime kaldı. “Ölmüş Bir Kadının Ev- rakı Metrukesi” ni Metin Erksan yapmaya başlamıştı. jisör, yürekler acısı hali adından Bet- B olan bu filmi evirip çevirip bir şek- le sokmaya çahşırken bunaldı, kur- ve A dikları bu film, adıyla gözyaşı bez- 'Terini harekete getırocek kudretteydi. Gelecek mevsimin ağlama duvarları- nın huırlınması için hiçbir gayret- ten kaçınılmamıştı. Bugünkü Basın Kanununa Lâyık Gazeteciler kis'in 153 Üncü sayısındaki Se- taya çıkmış gibi göstenlebilmekto- mih Tuğrul adındaki kişiyi bana dirler. Bugün filmleri: yrı karşı savunmak için yazılmış sanı- sını uyandıran bu yazı, beni Semih Tuğrul'a tam cevap vermemekle suçlandırmış. Onun Kamelyalı Ka- dın için yazdıklarımn yalnız bir nok- tasına cevap vermişi Şunu derhal aı,ıklamak isterim ki, Semih Tuğgrul'a tarafımdan verilmış bir cevap yoktur. Bir tekzip yapıl- mıştır. Kamelyalı Kadın filmıni Prodüktörü sıfatiyle Şakir Sırmalı Tercüman gazetesine yolladığı bır tekzipte, çevirmiş olduğu filme yan- lış yükliyen Semih Tuğrul'un sine- ma bilgisinden yoksun olduğunu u- " mumi efkâra bildirmiştir. Nitekim olay şudur: Semıh Tuğrul! Kamelyalı Kadın filmi için Tercü- man gazetesine yazdığı bir fıkrada beni muradederek: “Rejisörün en acaıp işlerinden biri de Mekân ala- ninda sayfiye evleri, şehirden adala- ra garip atlamalar, ve buna benzer bir yığın garipli " demiş. Büyle- "Nkle, Margueritte'in evi olarak film- de Büyükadadaki bir villânın gös- terilmiş olmasını, Margueritte'in evi karşısındaki meydan sahnele rlnln- se, Taksim meydanında çevrilişi garip bulduğunu açıklamış. Oysa iki ayrı mekândan bir tek mekân elde etmek sinemanın her gün kul- landığı âdi bir trüktür. Trük de sa- yılmaz, harcı âlemdir. Garip olan bu trüğü kullanmak- değil; b kuılunışlı bır sinema triğünü bile da duyulması gereken sorumluluya aldırmamış olur. Semih ul'u okuyucu knrşısmda. sorumluluğa Ö- diğini, Kamelyalı Kadın fıkrasından on gün sonra, Yedi Te- pe dergisine yazdığı bir yazı ile, Tercüman gazetesindeki fıkrasına aykırı düşmesinden açıkça anlıyo- ruz. Yedi Tepedeki yazısında, bir si- nema kitabını övmek için Semih Tuğrul bakın ne diyor: “Sinema ko- nusunda derin ve etraflı bilgisi an- cak takdirle karşılanabilecek olan Nijat Özon ilk sinema eserini yaz- ağa ve bastırmağa muvaffak ol- du”. Şimdi, Semih Tuğrul'un dedi- ğine göre Sinema bilgisi derin ve Özon'un yayınladığı sinema kitabının 53, 54 üncü sayfa- larını açalım da, bu kitabın iki ayrı mekândan tek bir mekân elde et- mek Kkonusunda ne dediğine baka- hm: “Birbirinden çok uzak yerler- de, ayrı, ayrı zamanlarda meydan gelen aksıyon parçaları birleşurıle- rek aynı zaman ve mekân içinde or- yerlerde çekilmiş parçalı.nn bır!eı- tirilmesiyle bu şekilde tek bir me- i olağan bir usul- Kadın filminde Taksim meydanı ile Büyükadadakı villânın aynı mekân olarak göste- rilmesine “garip” diyen Semih Tuğ- rul'la, iki ayrı mekândan tek bir me- kân elde etmenin günün sinemasın- da olağan bır usul olduğunu söyle- en Nijad Özon'u “sinema bilgisi derîn ve eırallı" diye öven gene ay- ru Semih Tuğrul. İşte Tercüman ga- zetesine yollanan tekziple bu durum belirtilmek istenmiştir. Yoksa Şa- r Sırmalı'nın refjisö arak, yazı- larını böyle sorumsuzca yazan bir kışiyı cevnplandırmak için harcana: yok Akısteki şimdi mzünü etmekte olduğumuz yazının bir başka yerin- de şöyle deniyor: “Şakir Sırmalı, dar okusaydı, 1945 den yâni dünya harbinin bitmesinden beri si- nemada millt değerlerin önem ka- zanmasına, gerçekçiliğin, günlük yaşayışın, gÜntin meselelerinin film- lerde her zamankinden çok yer al- masına rastlıfacaktı.... Semih Tuğ- rul sadece Taksim meydanında ada sayfiye evi gösterilmesi gibi bir me- kân bilmecesi Üzerinde durmakla kalmamış, filmin milli sinema hare- keti alanında hiç bır rolü olmadığını da işaret etmiştir. Semih Tuğru!' la çömezlerinin (x) hâlâ 1945 de yaşamalarına karışa- am. Dünya 1957 yılındadır. İkin- ci dünya savaşının bitiminde değil, o vakitten beri olayların 17 yıllık gelişimi içindeyiz. Ne batı ne de do- ğu memleketlerı 1945 deki durumla- rında değildirler. Neorealist sinema ekolünün dün problem diye eline aldıkları, şimdi su Öötürmez ger- çekler halindedir. Dünya hlımcılim kendine yeni bir yol bulmak zo! ğın hiç bir devlet artık kendi ba- na buyruk olmadığına göre, sine- madı gerçekçiliğin beşeri bir gü- rüşle geliştirilmesi gerekmektedir. İkinci dünya savaşından so! Olayları yerinde don- duran, kitap dışına çıkamıyan, düne yapışık skolâstik düşünceler kadar “millt sinema areketi” ni geride bırakacak ikinci bir faktör daha yoktur. Prodüktör Şakir Sırmalı. (x). Kendisi sinema eleştirmecile rimizin lideri sayılmaktadır.