YURTTA OLUP BİTENLER Tabiat Eller göğe açılıyor Geçen haftanın sonunda, Kadir gecesinde camilerde — toplanan müminler, filerini göğe, açmış Tanrı- ya yâlvarıyorlardı, Ama bü mübarek gecede Tanrıya el açanlar, şahsi, di- leklerden, ziyade milletçe duyulan sı.- kıntıların ve tabiat afetlerinin başı- mızdan defedilmesi yolunda yalvar- dılar. Hakikaten son günlerin hâdi- seleri kargısında, Tanrıdan başka sı- ğınacak melce kalmamış gibiydi. Son günlerde tabiat, memleketimi- ze, güler yüz göstermiyor, âdeta kah- rediyordu. Şeker bayramını, vatan sat- hının bir çok yerinde, âdet olduğu gibi güler yüzle karşılayıp geçirmek imkânı kalmamıştı. Nisan bir kurak- leketken, buğday İhraç eden memle- ket olduk' sloganına rağmen geçen yıl ancak Amerikadan — getirdiğimiz buğdaylarla ihtiyacımızı karşılıyabil- miştik. Bu yıl yem baştan, hem de geçen yılkinden de daha çok buğday ithal etmek, zorunda kalacaktık. Tek- ümit göklerdeydi. Bütün gözler gök- lerde belirecek bulutları bekliyordu. Yer yer yağmur dualarına çıkılıyordu ve Türk koylusu bütün kalkınma ede- biyatına rağmen yirminci yüzyılın ortasında kurtarıcıyı göklerde arıyor- du Derken günlerden birgün — gökler- de*, beklenen bulutlar belirdi. Ama bu oylesıne acayip bir buluttu ki, hiç de yağmur getireceğe benzemıyordu Nitekim zaten kurumuş ve çatlamış toprak, kavurucu — bir şam yeli İle bir defa daha kavruldu. Boy atama- Fethiyedeki felâketin sabahında Sabrın sonu, lık ayı olarak bütün Anadoluyu, bü- tün Trakyayı — kasıp kavurmuştu. Türkiyede bir damla yağış kaydedil- meyen yerler vardı. Orta Anadoluda susuzluktan toprak yer yer kuruyup çatlamıştı. Zahire anbarımız diye a- nılan yerlerden ümitsiz haberler gel- di. Buğday, daha topraktan bir karış bile yükselemeden kavruluyordu. Mil- letçe bir âfetle karşı karşıya kalmış- tık: Kuraklık... Anadolu köylüsü yüz- yılların verdiği tecrübeyle, Bu ku- raklığın ardından ne geleceğini bili- yordu. Kuraklığın bir amansız karde- şi daha vardı: Kıtlık Gerçi çelik, be- tonarnıe yüzlerce silo yapılmıştı, pmıyordu. Ama bu silolar tam tâbi- riyle "Fare düşse başı yarılacak ka- dar boştu. Buğday ithal eden mem- layları artık gü kası selâmet!» mış buğdaylar - büsbütün sararıp sol- dular ve "zahire anban"ndan gelen haberler daha da acılaştı. Felâketler bir birini kovalıyordu.. Sam yeli Ana- doluyu ennemden uzanmış alev- den bır dil gıbı bir baştan bir başa yalayıp geçm Millet, meteoroloııst kesilmişti. Raporlar ve adaki — değişiklikler dikkatla takıp edılıyordu biat ü gününe değil dakı— dakıkasına gözleniyordu. Derken günün birinde gönülleri bir parça se- rinleten iri taneli Nisan yağmurları, susuzluktan çatlamış toprağın bağrı- na düşmeye başladı. Milletçe bir bay- ram yapacağa benziyorduk. Fakat daha,bir oh demek mümkün olma- dan Kastamonu civarından kara bir haber koptu geldi Kastamonu or- manları sert bir lodos altında otuz küsur yerinden tutuşmuştu. Orman- sız Türkiyenin elindeki son kırıntı- lar da alev dilimleri, altında, yok olu- yordu. Yağmurun dogu dugu sevinç, bir, kere daha yasa dönüyordu. Yan- gin büyük gayretlerle ve — dört beş günde zor söndürüldü. Ana bilanço gerçekten hazindi. 100 bin dekar or- man yok olmuş, yuzlerce köy evi yan- mış, binlerce köylü evsiz barksız kal- mıştı. Radyolarda sık sık dinlemeğe baş- ladığımız "bereketli yağış" haberleri bir sabah yeni bir acı haberle kesildi. Çarşambayı Perşembeye bağlayan gece, Teravih namazını kılmakta olan Egeliler, secde ettikleri yerin sarsıl- dığım hissetmişler ye korku ile dışarı uğramışlardı. Kandilli rasathanesi bir gece içinde peşkeşine birbirinden şiddetli 16 sarsıntı kaydetmişti- İlk sarsıntı 21.11 de hissedilmişti ve tam yirmi saniye sürmüştü. Camilerden kahvelerden ve evlerden uğrayan E- geliler dehşet 1ç1ndeydıler Bir müd- det açıkta, bahçelerde, meydanlarda oyalanan halk, yeniden evlerine gir- mişti. Sahur yemeklerı yenmiş ve ya- tılmıştı. İşte Aasıl facia da bundan sonra başlamıştı. Yer sarsıntısına en çok maruz kalan şehir Fethiye idi. Fethiyeliler, birinci sarsıntının heye- canın verdiği bitkinlikle tam bir gaf- let uykusuna yatan, bölge- sakinleri sabaha kargı yer altından gelen kor- kunç gürültüler ve müthiş bir sar- sıntı ile bir defa, daha sokağa fırla- dılar. Amâ sarsıntı bir türlü dinmek bilmiyordu. Yer durmamacasına sar- sılıyor ve evler biran iskambil kâğıdı gibi devriliyorlardı. Akşamki sarsıntı- dan zaten gerilmiş olan sinirler bir- den boşanmış, ortalık bir ana baba gününe dönmüştü. Güney Ege bölgesinin üzerinde gün doğduğunda manzara buran acılığı ıle ortaya gıktı 2 binlik evlik Fethıye na kalmamıştı. Yer ver enkaz altından iniltiler, feryatlar geliyordu. Ağaran günle beraber imdat ekipleri faaliye- te geçti. Ama ortada kurtarılacak pek bir şey kalmamıştı. Muğla, Milas, Denizli, Çameli, Sarayköy, Finike, An talyada da zelzele derece derece ken- dini hissettirmiş, ufak tefek sararlar yapmıştı. Ama asıl olanlar Akdeni- zin incisi Fethiyeye olmuştu. Bilan- ço gerçekten hazindi, ölü sayısı, 245'i bulmuş, yüzlerce insan da yaralan- mıştı. Fethiye ve civarında yıkılan evlerin sayısı 3 bine yaklaşmıştı Ha- saraya uğrayan evler ise sâyılamıya- cak kadar çoktu. Felâketler zincirinin son halkası da böylece Fethiye ve civarında ge- niş bir yapa açmıştı. Tabiat 1957 de amansızca? Türk milletini ardıardına yaralamağa da- vam ediyordu, Ama millet inanıyor ve biliyordu kı bütün bunlar geçici-