sar bu tezini başarı ile savunmak- ta, çocukları hem avutup hem dü- şündüren bir masalcı maharetiyle demek istediklerini başka bir alemin renk ve şekilleri içinde deyivermekte- dir. Zaten Giraudoux'nun tiyatroda sürrealizme ettiği öncülük de bura- dan geliyor. Sahnede can veren peri iraudoux Ondine'de seyirciyi bir masal, bir hayal âlemine sürükli- yebilmek için tiyatroda en tesirli yolu, söz sanatını seçmiştir. Devlet Tiyat- Tosu yazarın Ssöz ve icra sanatına verdiği ehemmiyeti aynı dereeede ciddiye almış olsaydı şüphesiz büyük Tiyatrodaki "Ondine" temsili de bir misli fazla başarıya ulaşmış olurdu. Eseri sahneye koyan Cüneyt Gökçer umumi hatalarıyla piyesin masal ha- vasına sadık kalmış, Ulrich Dam- rau'nun bir hayli cılız. ve ö İ sürreel dekorları içinde — ferik bir temsil çıkarmağa — muvaffak olmuş- tur. Sadece kendisine fon müziği o- larak kullandığı "Sihirbazın Çırağı"- nın "Ondine'"le en küçük bir müna- sebeti bulunmadığını hatırlatalım. Şayet her efsane müziği her ferik e- serin ifadesini taşısaydı şüphesiz ne "Ondine" ne de "Bir Yazdönümü Ge- cesi Rüyam" için ayrı ayrı parçalar bestelenmezdi. Bu sebeple Nevit Kodallı'nın son gün afışlerden ismi- nin neden silindiğini anlamak müm- kün değildir. Ayrıca rejisörün başrol- lerden birini, Hansun'u oynayan bir aktör olarak Giraudoux'ya daha sa- dık kalması, oyunu kadar konuşma- sında da daha "Margue" olması bek- lenir. Rejinin yanında oyununu ihmal etmiş görünen Cüneyt Gökçer komp- leksler içindeki bir insan ruhu oldu- ğunu ifadeden uzak, silik ve renksiz kalmıştır. Onun karşısında — Gökçen Hıdır (ondine) çok daha hayale ya- kın, çok daha etsiz kemiksiz birr ta- biat ruhudur. Ondine elle dokunulsa kaybolacakmış hissini verir. Bu ba- kımdan Gökçen Hıdır fizik imkân- sızlıklarını örterek Ondine'e sırf ha- reketlerinin yumuşaklığı 1le 1stenılen veçheyi vermeyi — başarm Tek kusuru konuşmasıdır. Ondıne" de aranılan inşat sanatına gayreti sade- ce Gökçen Hıdır'da bulmuşsak da diksiyonunun "bozukluğu, 'r" leri fazla perçinlemesi ve bilhassa "Dün- kü Çocuk" ta ki konuşma tarzından hâlâ kurtulamamış olması genç sa- natkârın bu gayretini yarı yarıya başarısızlıga götürmüştür. Nerdeyse "Dünkü Çocuk"taki konuşma tarzı- nın tabii konuşması olduğuna inana- câğımız geliyor. "Ondine" in en başarılı tipi, sahne- de anoak birinci perdeden sonra ve pek seyrek görünmesine rağmen yi- ne Saim Alpago'nun çizdiği Peri Pa- dişahadır. Kindar Tabiat Baba gül o oynaya, alaylı, iğneli, bir soytarının kılığında karşımıza dikilmiş, bir tra- jedi kahramanı olarak da, bir masal kahramanı olarak da sahnedeki ye- rini bulmuştur. Hansun'un sevgilisi AKİS, 4 MAYIS 1957 Bertan'da Sana Sirmen hep o kurulu bebek hareketleri içinde. Bertan'ın o mağrur, kendinden emin, içi fesat ve yalan dolu ruhu Suna Sirmenin köşe- li hareketleri içinde kaybolup gidi- yor. Ne var ki yazar Bertan'ı kuv- vetli bir fırçayla çizmiş. Ne kadar gayret edilse ölmesi mümkün değil. Nitekim Balıkçı Ogust te Alı Algın, Kraliçe'de Nermin Akagündüz ve hattâ Kral'da Nüzhet Şenbay hariç -rol tevziatı üstesinde kralı oynaya cak oyuncunun ya Agâ ün ya ya Demirel olacağı yazılmak azızh— ğinde bulunulmuş-, diğer sanatkâr- lar asla Giraudouxyu Giraudoux'- dan geçtik "Ondine"i anlamadan oy- nuyorlar, öylesine düz, öylesine ti- yatroda bir icra ve inşat sanatının varlığından habersiz. Buna rağmen Pazar gecesi Büyük Tiyatroyu baş- Küçük Tiyatro Turhan Dilligil Kolay gelsin, Akis Ismarlama istihza emleketimizin en çok sevileni ti- yatro müellifi Cevat Fehmi Baş- kut' un son eseri "Kleopatranın Me- zarı" »gecen haftanın sonunda - ev- velki hafta - Küçük Tiyatro'da An- karalı seyircilerin önüne çıktı ve e- hemmiyetli bir (tiyatro hadisesi) ya- rattı. Hadısenın ehemmıyetı şuraday- dı ki, muteber s mecmuası, N tis- tadın son eseri hakkında, İstanbul ve Ankara basınında çıkan yazılarla o- .yunü -Seyredenlerin kanaatine uyma- yan bir yol tutmuştu. Akis'in bir 'başka acaip tutumu da; eseri dnöeliyeceği yerde, Turhan Dilligifle hücuma kalkışmasında idi. > Sanki "bu. beceriksizliğin sebebi o TİYATRO tan başa dolduran seyirciler "Ondi- ne"i severek seyrettiler. Ondine'in ağaç kovuğundaki balıkçı — kulübesi- ne kapalı kapılar arkasından hayal gibi süzül üşü hariç; ışık fıkaralığına, müzik fıkaralığına, peri fıkaralığına, ve hele Giraudoux'mın baştan başa şiir dolu diyaloglarım bir ilkmektep talebesi acemiliği içinde okuma fika- ralığına rağmen "Ondine" sevildi ve hiçbir tertip olmaksızın uzun uzun al- kışlandı. Çünkü Giraudoux'nun eseri, Büyük Tiyatro sahnesine gelişigüzel fırlatılıvermiş de olsa, kendi nev'i ıçınde pırıl pırıl duruyor ve seyirci- nin gözlerini kamaştırıyordu. Pulları altın yapmağa çalıştığımız bir za- manda Devlet Tiyatro sahnesinde ye- re düşmekle pul olmayacak bir altın görmemiz elbette hayırlı bir işaret sayılır imiş gibi. - imdi Akis, bu maksatlı ta- rafgirliğini tashih edecek yersiz hü- cumunun cezasını odıyecektır Tertibin hikâyesi, o sabah - Kle- opatra'nın yuhalandığı gecenin saba- hı - İstanbul'dan gelen bir tayyare- nin Esenboğa hava alanına indiği sı- rada başlamıştı. Cevat Fehmi'ye ese- rinin mukadder akibetini haber veren eczacı akrabası, ıslık ve yuha sesle- rinin yükseldiği salonda Burhan Dil- ligil'i de gördüğünü, belki de bunun bir tertip olduğunu ve tertip edenin de Turhan Dilligil olabileceğini söy- lemişti. Esasen o akşam tiyatroda bu- lunmadığı sabit olan tiyatro müdürü- nün verdiği beyanatta - çok acaip - bu merkezde idi. Tayyareden inen Ce- Vat Fehmi bey doğruca Cezaevine git- Akis'in halen neşriyat müdürü o- lan arkadaşımızla birlikte, Cezaevin- de bulunan Akis'in bir numaralı a- damını ziyaret ettıler Hadıse tafsil olundu ve bu mecmuanın geçen sayı- sında okuduğunuz — yazının neşri mümkün kılındı. Beklenirdi ki, böyle bir hadise karşısında müellif ve A- kis, eserin gerçekten yuhalanmaya layık olup olmadığım münakaşa et- sin, Turhan Dilligil'i tezyif edip et- memeyi değil! Hem bir nokta gözden uzak tutul- mamış mıydı: Turhan Dilligil de vak- tiyle Akis'e tıyatro kritikleri yazmış, bu yazılar Akis'in bir numaralı ada- mı tarafından çok iltifat görmüştü. Artık Akis'e yazmadığı için mi: "ka- leminin ne derece tesirsiz kaldığım müşahede ederek tenkidlerine sesini de karıştırmayı tecrübe ediyordu? Yoksa bu, şöhrete erişmenin yeni bir yolu muydu?" deniliyordu? Bırakalım bunları; mecmua Kle- opatra'nın günahını neden sanatkâr- lara yüklemeye çalışıyor? Neden ese- ri tahlil ve tetkike yanaşmıyor ve ne- den İstanbul muhabirinin tenkid ya- zısını degıştırıyor" Artık sanat bah- si de Akis'in elinde politika vasıtası olarak mı kullanılacak ve sanat na- mına bu Don Kişot'luklar mazur mu görülecek ? Turhan Dilligil 29