DÜNYADA OLUP BİTENLER Orta Doğu Gövde gösterisi ugusta'da tatilini geçiren Başkan Eisenhower'i, geçen hafta Was- hington'dan telefonla aradılar. Was- kington'daki telefonun başındaki a- dam, Dış İşleri Bakanı Dulles idi. Dul- ifes, Ürdündeki son hadiseler hak- kında Başkana izahat veriyor ve tele- fonda Amerikanın —ÜUrdün, meselesi karşısında takınacağı tutumu tesbit ediyorlardı. Gazeteciler, Amerikan askerlerini Orta Doğuda müdahaleye sevkedecek bir kararın alınıp alınma- dığını öğrenmek endişesi içindeydiler. Meşhur Forrestal'in de dahil bulun- duğu Altıncı Filo, Doğu Akdenizde "bilinmiyen bir mahalle" mütevecci- hen yola çıkmıştı. Maamafih Beyaz Sarayın sözcüsü James Hagerty, gazetecilerin merak ve endişelerini dağıtmaya muvaffak olmadı. Sadece Başkanın ve Dulles'ın ürdünün "istiklâini ve bütünlüğünü hayati" telâkki ettiklerini bildirdi. Bu sözler Eisenhower doktrininin bir cümlesinden mülhemdi. Doktrin, Or- ta Doğu memleketlerinin istiklâlini ve bütünlüğünü Birleşik Devletlerin hayati saydığını söylüyordu. Doktrin daha da ileri gidiyordu: Komünistle- rin tecavüz tehdidi karşısında, arzu eden her Orta Doğu devletine Ame- rika asker! yardımda bulunacaktı. Şimdi Kral Hüseyin talep ederse, Amerika Ürdünde askeri mudahale— de bulunacak mıydı? Amerika ha- len Ürdünü komünist tehdidi altında farzediyor muydu? Gazetecilerin bü- tün bilmek istedikleri buydu. Fakat Hagerty: "Daha fazla izahat verme- yi çok isterdim, fakat takdir edersi- niz ki bildiğimden — fazlasını söyle- meğe imkân yak" diyordu. Gazeteci- ler belki bir kelime olsun koparırız ümidiyle sual sormakta evam edi- yorlardı: "Acaba — sözlerinizi Urdün bizden askeri veya herhangi bir yar- dım isterse, bu teklifi Eisenhower doktrini çerçevesinde kabul edeceği- miz şeklinde mi tefsir edilmeli ?" Fakat gayret beyhudeydi. Hagerty, "Bu suale dair hiç bir mütalâada bu- lunamam" diye direniyordu. Durum nazikleşirse. Amerikanın Ürdünde askeri bir müdahalede bu- lunması imkânsız değildi. FFakat A- merikada böyle bir Zzaruretin vuku bulmaması temenni ediliyordu. Esasen Amerikanın doğrudan doğ- ruya müdahelesine muhtemelen lü- zum kalmıyacaktı. Suriyenin müda- halesi önlenmişe benziyordu. Irakın ve Kral Suudun hududa yığılan as- kerleri, Suriyeyi bir maceraya âtıl- maktan önliyebilirdi. Kral Suud, eski düşmanı Hüseyin için paraya da acı- mıyordu. Dolarcıklarından bir kısmı- nı, durumunu muhafaza edebilsin di- ye Hüseyinin emrine veriyordu. ÜUr- dünün genç hükümdarı Hüseyin, şim- dilik Ürdüne hâkim — görünüyordu. Halidi kabinesi istifa etmiş ve İbra- him Haşim, tamamen kral taraftan yeni bir hükümet teşkiline muvaffak olmuştu Haışim kabinesinin progra- mının ilk maddesi Ürdünü sükünete Ürdün hâdiseleri ve İngiliz mizahı: Kral Hüseyin — Ürdün semalarına baktım. Bir de ne göreyim: Bir sürü melek!. Beni cennete götürmek için geliyorlar... 14 kavuşturmaktı. Bu şebeble örfi idare ilan edilmiş ve halkın namaz kılmak için camilerde toplanması bile yasak edilmişti.; "Halkın sevgilisi" Nablusi ortadan kaybolmuştu. Kral Hüse- yin partiyi kazanmışa — benziyordu. Genç Kralın nefsine itimadı artmıştı- Nitekim bir beyanatında "dış yardı- ma ıhtıyaç kalmadan durumu düzelte- bileceğini" ve kendisini "hiç bir za- man bu kadar kuvveth hissetmediği- ni söylüyor ve göğsü ere gere "halk, arkamdadır" dıyebılıyordulı Durumunun bir hayli saglamlaş— leri mubalagalıydı bir kısmı, kralın arkasında degıl al- sa olsa karşısındaydı Sokak nüma- yişlerinin nasıl önlenebileceği henüz kimse tarafından bilinmiyordu. Son grev emrine işçilerin ve esnafın he- men hemen hepsinin Triayet etmesi, Ürdündeki Nasır taraftarlarının sa- nıldığından da kuvvetli — olduğuna gösteriyordu. Nüâsırcılar mağlübiyet- lerinin sebebini Kral Hüseyinin yük- sek prestijinden çok, Ammandaki el- çiliklerin ve ateşemiliterlerin gizli fa- aliyetlerinde arayıp buluyorlardı. Bu arada Amerikan elçisinin perde ar- - kasında oynadığı rol, Nâsırcıları son derece öfkelendiriyordu. Bu itham- lar yersiz ve hatalı olabilirdi. Ama tek bir nokta şüphesizdi: İrak ve bil- hassa Suud arkasında — olmasaydı, Kral Hüseyinin bu kavgadan muvak- katen de olsa galip çıkabilmesi çok çok zordu. Amerika da kralın zaferi ne son derece ehemmiyet veriyordu. Ürdün meselesi Batı ve Nasır arasın- da bir gövde gösterisi, bir kuvvet denemesi haline gelmişti. Amerika ve Amerikanın Arap dostları bu mü- cadeleden galip çıkmaya son derece ehemmiyet veriyorlardı. Nasır böyle- ce bir müttefikinden daha olacaktı. Fakat Ürdün halkının mühim bir kısmının halen Nasır taraftarı olduğu unutulmamalıydı. Dış Yardım Muvaffak misyon!. Geçen hafta, Amerikan Dış taleri Bakanlığı Richards misyonunun şimdiye kadar ekle ettiği neticeler hakkında kongreye iİizahat verdi: Ike'ın hususi temsilcisi Richards, göz kamaştırıcı bir muvaffakiyet elde et- mişti. Lübnan, Libya, Türkiye, İran, Pakistan, Afganıstan Irak ve Suudı Arabistan - 8 devlet, Orta Doğuda komünist tecavüzüne karşı durmak i - cin Eisenhower programına katılmayı kabul etmişlerdi. Dış İşleri Bakanlığı aynı zamanda Büyük Elçi Richardo'- ın emrindeki 200 milyon dolardan 12,5 ğunu Bağdat Paktı devletlerine tah- sis ettiğini bildiriyordu. Dış İşleri Bakanlığının göz kamaş- AKİS, 4 MAYIS 1957