yordu. Bu garnitürler — müşterinin mevcut elbiselerine göre daha çok çeşitlerde de — düşünülebilirdi. Bu sene kırmızı şapka çok modaydı ve Türkân Tuner güzel kırmızı seçmek- te adeta mütehassıstı. Onun küçük kırmızı fötr şapkası belki bahar kolleksiyonunun en nefis parçasıy- dı Bu şapka insana tomurcuk aç- ış bir ağacı hatırlatıyordu. İnce- cik küçük dallar vardı ve bu dal- lar küçük birer beyaz inci taşıyordu. Model sadelik içinde süslüydü. Be- yaz fötr de baharda pek çok ise ya- rıyabilirdi. Türkan Tuner ince siyah biyeli ve siyah püsküllü çok dern ve pratik bir beyaz fötr şapka hazırlamıştı. Siyah — şapkaya gelin- ce kadınlar kolay kolay ondan vaz- geçemezlerdi. irkân Tunerin ba- har için düşündüğü siyah şapka ha- sır bandlarla hafifletilmişti ye is- tendiği takdirde aralarından elbise- nin rengine uygun kurdeleler geçir- mek mümkündü. Kolleksiyonun bir güzel şapkası da bej fötrden — yapıl- mış üç renkli kurdelesi olan spor şapkaydı. Şapka kopya edilemez ürkân Tuner Karanfil sokağındaki vinde yalnızca kendi kaleminden çıkan şapkalar yapıyordu. Çünkü bu sanatkâr şapkacımıza göre, şap- ka elbise gibir modelden görülerek tatbik edilemezdi. Ufacık bir pli, gözle görülemiyecek bir teferruat, modeli — tamamiyle degıştırecegıne göre şapka —modellerini kopya et- mek imkânsızdı. Türkân Tuneri yap- tığı şapkaların modellerini bizzat çizmeğe teşvik eden bir âmil de Pa- tisten çıkan şapka modasının kendi tipimize göre hafifçe — değiştirilmesi, daha doğrusu kendi tipimize intibak ettirilmesi Zzaruretiydi.. Esas, daima son modellerden, Parisin büyük şap- kacılarının kabul ettikleri hatlardan alınıyordu. Ama ölçüleri kendi tipleri- mize göre ayarlamak zarureti, bazan nisbetlerde değişiklikler icap ettiri- yordu. Türkân Tuner bir modeli çizdikten sonra onu kalıpta hazırlı- yor ve kendi başında tamamlıyordu Bugün şapka için aranan nin piyasada daima kolaylıkla bulu— namaması da, sanatkârı kendi başı- na birşeyler yapmağa — sevkeden bir başka sebebti. Güzel bir buluş bazan en pahalı ve nadide bir şapka tüyü- nün yerini doldurabiliyordu. Fakat bütün bunların Üüstünde — bir sebeb vardı: Yaratmanın kopya etmekten çok daha zevkli oluşu.. Şapka ince, ufak birşeydi; kadına bir güzellik vermesi, ona bir hoşluk ilâve etmesi şarttı. Bir şapka ile ba- zan bir hafta uğraşmak icap ederdi. Türkân Tuner modelleri kopya et- medıgı gıbı kendi kendisini de kop- etmeği sevmezdi. Bir modeli de- gışık renklerle olsa dahi bir daha tekrar etmezdi. Zira bu, hem müşteri hem de şapkacı için Zzevkli bir şey değildi. Zaten Trenk — değişikliği de bir şapkayı tamamiyle — değiştirebi- lirdi. Bir müşteri kendisine yakış- tırdığı bir şapkayı başka bir renk- te tekrar ettirdiği zaman sukutu ha- yale uğraması çok defa mümkündü. Şapkanın rolü Şapka — bilhassa son senelerde artık şıklığın vazgeçilmez bir — unsuru olmuştu. Türkân Tuner bu mevzuda Fransızların meşhur bir sözünü ha- tırlatmayı faydalı — buluyordu. Tek bir tayyörü, tek bir zarif elbisesi ve birkaç süeterle, tek bir etekliği olan Türkan Tünerin Atölyesinde üç ayrı şapka Kadın zarafetinin AKİS, 16 MART 1957 mühim bir silâhı KADIN kadın, çok aksesuara sahip olmak şartı ile, daima her gittiği yerde şık olabilirdi. Fakat aksesuarı olmayan kadın bir gardrop — dolusu elbiseyle bile ortaya çıkamazdı. Maalesef u- mumiyetle bizde fazla elbiseye karşı büyük bir zaaf vardı. Kadınlarımız daima çok fazla elbise yaptırıyorlar fakat şapkayı, çantayı, eldiven ve di- ğer aksesuarı ihmal edıyorlardı Me— selâ şapkasız öğle — yemeğine çıkan bir kadın ne kadar guzel bır elbise giyinirse giyinsin, iyi miş sa- yılamazdı. Bunun için çok fazla şap- ka yaptırmak da lâzım değildi. Og- le yemeğinde giyilecek sade bir gü- zel şapka, ilâve edilen bir toka, bir düğme veyahut başka bir teferruatla çok şık bir kokteyl şapkası olabilir- di. Maksat gösteriş yapmak değil yerine göre giyinmekti. UÜstelik şap- ka kadını güzelleştirebilen — birşeydi ve kadınların onu ihmal etmeleri an- laşılır şey değildi. Diktatörün zaferi Asırlardan beri dünyanın her tara- fında birçok içtimayiatçılar, bir- çok büyük adamlar modanın bitip tü- kenmek bilmez değişikliklerine karşı cephe aldılar. Yazdılar, çizdiler, çat- tılar, rica ettiler gene de moda tıp- kı değişen hava gibi türlü tebeddüla- ta uğradı. Etekler uzadı; kadınlar ve hatta erkekler bir yıl evvel gıyı— len kısa kısa eteklere güldüler, is- tekler kısaldı, bu sefer birkaç ay ev- velki uzunlar gözlere aynı şekilde tuhaf geldi ve moda bildiğini okudu. Işte bu sırada, İkinci Dünya Harbi- nin sonunda, bir erkek çıkarak cesa- retle şu sözleri söyledi: "Bu makine devrinde, giyim insan oğlunun son sıgınagıdır Çünkü gıyım şahsıyetın tam ifadesidir ve bizim renk- siz bir devirde bu giyim luksu dedı— ğimiz şey son zerresine kadar müda- faa edilmelidir".. Bu adam Christian Dior'du. Sözleri alkışlandı ve elbisele- ri kapışıldı. 1957 senesinde Şubat a- yında bu erkek dünyaya bir sual da- ha tevcih ediyordu: "Siz hiçbir elbise satın alırken, tıpkı üstündeki elbise- nin eşini isteyen bir kadına rastladı- nız mı?" Hayır.. Hiçtir kimse böyle bir kadına rastlamamıştı. Christian Dior tekrar alkışlandı ve Avenue Montaigne'deki konağında tertip et- tiği defile hücuma uğradı. Windsor düşesi dahi modelleri, ancak oturdu- ğu merdivenlerden seyredebildi. Bu satırlar yazıldığı sırada henüz 1957 ilkbahar ve yaz modasının re- simleri basına verilmemiştir. Fakat Paris modasına hâkim olan Dior mo- dasını mı kelimelerle kısaca izah et- mek mümkündür: "Bu sene muayyen bir hat yoktur. Yeni hat tamamiyle hürdür, Pariste teneffüs edilen hava gibi hürdür.. O kadar hürdür ki ka- dınlar çok bol da giyinebilirler, çok dar da.. Elbiselerinin üzerine kemer de kuşanabılırler kemersiz de dola- şırlar 23