YURTTA OLUP BİTENLER içinde de değişiklikler olacağını ileri sürüyorlardı. Fakat D.P. Genel Baş- kanı bugünkü şartlar altında kendi- sini hiç bir zora sokmadan işleri ida- re etmek imkânına malik görünüyor- du, lira tesirli bir tenkid henüz ufuk- ta Teşkilâttaki durum emokratların memleket içindeki teşkilâtlarında da hakim olan Ad- nan Menderesti. Zaten bu parti için mefhumu, 1950'ye nazaran işti. Bunu kaale almak Teşkilatı evvelce halk ayak- ta tutuyordu, bugün ise bir kaç şahıs ortadaydı. Bu şahıslar ise, araların- daki ihtilâfa rağmen Genel Başkanın etrafında birleşiyorlardı. İhtilâfların en vahimi İstanbuldaydı. İstanbulda kuvvet olarak Dr. Sarolun ve Necmi Ateşin taraftarları vardı. Kongreler Sevam ederken Dr. Sarolun İstanbul- da bulunmasını istemeyen Genel Baş- kan kendisini Almanyaya gonder— mişti. Fakat eski Devlet Bakanı gi- derken teşkı]atını sabık rakibi ve ye- ni dostu Hüsnü Yamana bırakmıştı. Şimdi İstanbulda Sarolist kuvvetle- re Hüsnü Yaman kumanda ediyordu. Fakat kumandan artık ihtiyarlamış bulunduğundan Dr. Sarolun taraftar- ları en kuvvetli oldukları yerlerde bi- le kongreleri kaybetmeye başlamış- lardı. Vaziyet eski Devlet Bakanına bildirilmişti ve Dr. arolun normal müddetten bir ay evvel memlekete avdeti bekleniyordu. Necmi Ateşin taraftarlarına gelin- ce, bunlar şimdi zahiren Köprülü bayragı altına sığınmışlardı ve orada çalışıyorlardı. Ancak içlerinden bü- zük çoğunluğu doğrudan doğruya Şenel Başkanın taraftarıydı. Genel Başkan da bunun böyle olmasını iş- ediğinden Ege seyahatine Orhan Köprülüyü davet etmiş ve onunla bir- likte görünmüştü. Köprülülerin İstan- buldaki kuvveti bundan ileri geliyor- du. Yoksa aslında n Menderes vaziyete tamamile hakimdi. Orhan Köprülü, başkanlıkta bulunmasında Genel Başkanın kazancı bulunduğun- dan dolayı başkanlıkta kalıyordu Üstelik Köprülülere İstanbulda müs- takil Olarak kuvvetli oldukları hissi- nin verilmesi de ihmal edilmiyordu. Genel Başkan, Fuad Köprülünün parti ile iplerini tamamıle kopar- masını — faydalı örmüyordu. Eski Dış İşleri Bakanı bir tehlike olduğun- dan değil.. Zira Kurucu profesörün sessiz geçirdiği aylar kendisini büs- bütün zararsız hale sokmuş, şartlar değiştiğinden bir huruç ihtimali daha da güçleşmişti. Ama yeni ihtilâtlara e lüzum vardı? Teşkilâtta Genel Başkanın tarafta- rı olmayanlar saten ayrılmışlardı. Bunlasın bir çoğu başka partilere geçmişti. D.P. teşkilâtının son dere- ce hafiflediği, bilinen bir hakikatti. ma kalanların D.P. grubundan baş- ka istikamette — olduklarım sanmak sadece hayal mahsulüydü. Hele parti içinde bu teşkilatı ele geçirip ona da- yanarak Genel Başkanın karşısına çıkmak düşüncesinde olanlar mevcut- sa, bunların kendilerini hemen tedavi ettirmeye başlamaları lazım şte Meclisin açıldığı bu haftanın sonunda iktidar partisinin iç manza- rası buydu. C. H.P. Adamsız parti ecen haftanın sonunda cumarte- si günü İstanbulda, Taksim gazi- nosunun Öönünde beklenılmeyen bir manzara mevcuttu. O gün sabahleym gazinonun camlı kısmında C.H.P. nin N Kongresı toplanacaktı Aylar var- dı ki "bir alefet — partisinin il kongresi" denılınce hatıra coplu po- lisler, jandarmalar, savcı muavinleri, sivil komiserler geliyordu. Bu bakım- dan gazinoya yaklaşanlar, gayrı ihti- yari etraflarına bakmıyorlar ve bun- ların hiç birini görmediklerinden do- layı hayretler içinde kalıyorlardı. aksim gezisinin gazinoya yakın a- gaçları üzerine "C.H.P. Kongresine gider" ibaresini taşıyan oklar ilişti- rilmişti. Gelene gidene, girene çıkana karışan hiç kimse yoktu. Ortalıkta, üniformalı bir tek polise rastlanmı- yordu. Her şey sakindi, yani her şey anormaldi. İsmet İnönü kongrenin toplanacağı saat olan 9'dan bir çeyrek evvel salo- na girdi. Daha evvel yerlerini almış olan çok mahdut delegeler kendisim hararetle alkışladılar. Salonun kapı- ları, bacaları açıktı. Buna rağmen, al- kışlara müdahale eden olmadı. Genel Başkan Parti Meclisine ayrılan ma- sanın bir tarafına oturdu ve bekleme- ye başladı. Dışarda güneşli, sıcak bir hava vardı. Saat 9 oldu. 9'u geçti. 9.30 oldu. 9.30'u geçti. İsmet İnönü ve herkes İnönü İstanbul C.H.P. İl Kongresinde hala bekliyordu. Delegeler o kadar yavaş geliyorlardı ki.. Salonun ortası- na iskemleler konmuştu ve her ilçe için yer ayrılmıştı. Bir tarafta din- leyiciler bulunuyordu. Basına masala- rın başı tahsis edilmişti. Fakat dele- geler kısmında güve yemiş gibi boş- luklar vardı. Salon sıcak olmaya başlamıştı, zira dinleyicilerin sayısı hayli yüksekti ir yandan da güneş bılhassa Parti Meclisi azaları 11e gazetecilerin sırtını ısıtıyordu. Saat ona geliyordu ki İl Başkanı Muhlıs Sırmalı şu cümleyle kongreyi açtı 308 delegeden 200 tanesinin sa- londa bulunduğu anlaşılmıştır. Bu ba- kımdan ekseriyet vardır. Kongreyi LA açıyorum". 303 degeleden 200 tanesi.. Bu, top- lantının heyecanlı olacağına alamet değildi. Hakikaten biraz sonra, heye- canın nebzesinin bulunmadıgını her- kes görecekti. Bazı delegeler Başka- nın kongreyi açış şekline itiraz etti- ler, "delegeler daha geliyorlar" diye bagırdılar Hakikaten de nazlı olan- lar, ihtimal sinek kaydı traşlarını he- nüz bitiremediklerinden yavaş yavaş teşrıf ediyorlardı. Müteakiben anlaşıl- dı 60 kadar delege salondan içe- rıye gırmıştır Fakat — müzakereleri, konuşanların ehemmiyetine göre, çok daha az sayıda delege takip etti. Hat- ta zaman zaman salonun boş kaldığı hissedildi. Toplantıya İstiklâl Marşı plâğının çalınmasıyla başlandı. Delegeler, ih- timal ki sbah mahmurluğu içinde bulunduklarından buna iştirak etme- diler. Plak, marşın belki de en ağır çalınmış şekliydi. İl Başkanlığı -Muh- lis Sırmalı- tarafından tedarik edildi- ği için bunda — şaşılacak bir şey de yoktu. Sonra Atatürk, şehidler ve ve- fat etmiş partililerin hatıralarım ta- lim, için biraz ayakta kaimdi. Aman Nutuktan sonra ter silme AKİS, 3 KASIM 1956