1895 — 1956 ünyanın en iyi beş altı piyanistin- seking'i geçen hafta Londra yaşında hayata gözlerini Fransada, Lyons şehrinde, bir Alman ana-babadan doğmuştu. 16 yaşında Almanyaya donmuş, Hanover Kon- servatuarında piyano ve kompozis- yon tahsiline başlamıştı. ve oda musikisi, yanist olarak yapmış, itibaren dünya turnelerine başlamış, az veya çok gelişmiş bir musiki haya- tı olan memleketler arasında uğrama- dıgı yer kalmamıştı. Beş yıl kadar önce Gieseking, Türkiyeye de gelmiş,. İstanbul'da konserler vermişti. İkinci Dünya Harbi sırasında Nazi Almanyalında yaşamayı seçmesi, sa- nat hayatına orada devam etmesi, harpten sonra birkaç yıl onu guçluk— lerle karşılaştırmıştı. Fakat Giese- king, politikacı değil, piyanistti. Nite- kim 1947 yılında Almanyadaki Ameri- kan İşgal İdaresi onu-temize çıkarmış ti. Gieseking daha sonra, Amerikan iş gal ordusuna konserler bile vermişti. Bununla beraber 1949 yılında Ame- rikada vereceği ilk harp sonrası kon- serini, bilhassa Yahudi teşekkülleri- nin tertipledigi aleyhte — nümayişler yüzünden, geri bırakmak-lüzumu ha- sıl olmuştu. Amerikan Muhaceret makamları ve Adalet Bakanlığı, Gie- seking dosyasını yemden incelemişler ve sanatkârın Amerikada konser ver- mesinde hiçbir mahzur olmadığını yeniden karar altına almışlardı. 1953 te Gieseking, Carnegie Hall'da tek- rar şansını denemişti, Binanın kapı- sında ve civarındaki sokaklarda "Na- zi!" diye haykıranlar, "Yahudiler Ya- kılırken Gieseking Piyano Çalıyordu" yazılı yaftalarla dolaşanlar gene var- dı. Polis emniyet tedbirleri almıştı. Fakat bu defa gürültü sokakta kal- mıştı. Carn salonunu dolduran 2.700 kişi, pıyanıst sahneye adını at- tığında, onu akika müddetle a- yakta alkışlayarak hürmet gösteri- sinde bulunmuşlardı. Debussy tarzında S avaş psıkoloıısı gevşeye dururken, Giesekingin — piy ve tefsirci vasıfları sanat muhıtlerınde gene id- rak edilmeye başlanıyordu. — Alman musikişinaslarında ancak istisna ka- bilinden rastlanan birşey, Gieseking empresyonist Fransız — musikisinin, Debussy ve Ravel'in, eşi bulunmayan tefsircisi olarak kabul ediliyordu. Uz- manlar, onun piyano çalma tekniğini Debussy ninkine çok yakın görüyor- lardı. Debussy çalarken Gieseking, piyanoyu hırpalamadan, — okşar gibi çalıyor, tellerini sanki buyuluyordıı Elleri tuşlara ancak dokunuyor, piya- nodan bir arpın yumuşak tınlaması 28 Pıyanıst Walter Gıesekıng Kader — yakasını — bırakmadı gibi hafif, akıcı, renkli ve — bulutlu sesler çıka ordu. erek kudretli,' gerek asude pasajlarda hep o kadi- femsi sesi elde ediyordu. mekdar Fransız tenkitçisi Emile Vuillermoz, Gieseking hakkında şun- ları yazmıştı: "Yıllar önce Debussy'yi kendi eser- lerini çalarken dinlemiştim. "Walter Gieseking'e çok benzeyen bir tarzda çalıyordu. Debussy gibi — Fransızlığı çok kuvvetli bir musikişinasın en iyi tefsircilerinin kendi vatandaşları ara- sında çıkmaması tuhaftır. Önce İs- panyol Ricardo Vines, sonra da Alman Walter Gieseking, Debussy'nin öteki dünyadan gelen bildirisini sadakatla aksettiren bir medyum oldular Mozart çalarken, Gieseking'in dav— ranışı farklıydı. İcrasında sıkı bir kontrol, sertlik, hatta kuruluk Vardı Bir Amerıkalı münekkit, "Mozart ekstra sek isteyenler Gıesekıngden dinlesinler" demişti. Bununla beraber son yıllarda Gıesekıng, Mozart'ın bü- tün eserlerini plâk için çalmış ve böy- lece "abide" sayılan bir plâk serisi meydana gelmişti. Giesekig'in bir başka vasfı da re- pertuarının genişliği, hafızasının kuv vetiydi. Ziyaret edeceği şehirlerin bır— likte çalacağı orkestralarına, arzu tikleri bir repertuar konsertosunu programa koyabileceklerini Piyano konsertoları repertuarında ki ortalama 25 eser, her zaman hafıza- sında ve pa rmaklarının altındaydı. Yeni gördüğü bir eserin notasını bir defa baştan sona kadar okur, sonra notanın kapağım kapar ve piyanoya oturup eseri hatasız ezbere çalardı. Geçen yıl Gieseking vahim bir oto- büs kazası geçirmiş, karısını kaybet- miş, kendisi önemli olmayan yaralar- la kazayı atlatmıştı. Fakat kader, o- na ancak birkaç ay mühlet vermişti. Bestekârlar Ses salkımları K ırk yıl kadar önce California'da genç bir musikişinas, bir İrlanda piyesine sahne musikisi hazırlıyordu. Henüz 15 yaşındaydı. Konservatuar tahsili görmemişti. — Fakat yıllardır musikiye karşı buyuk bir alaka duy- muştu ce "mandolin arp" denen tuhaf çalgıyla uğraşmış, sonra da kü- çük bir kemanla konser bile vermişti. Evde, mütevazı bir hayat yaşarlardı. Elden duşme bir piyano satın alabil- mek için yıllarca para biriktirme zo- runda kalmıştı Nihayet piyano eve gelmişti. Bir iş de çıkmıştı. Tiyatro musikisi yazılacaktı. Piyesin provaları başladı. Temsil açık havada verilecekti. İlk sahne bir deniz kenarım temsil ediyordu. Fakat piyanonun sesi, hele açık havada, de- nizin ihtişamını temsil etmek için ne kadar cılız kalıyordu! On parmak, hiç e tatmin edici bir ses veremiyordu. Muteşebbıs genç bestekâr bunun üze- KÜF Bir sanatı dar görüşlülere karşı korumak, düşünüşlerini batı ölçü terine ve çağımızın akımlarına uy- durmak isteyenlerin bir mesuliyeti olmalıdır. Sanatların iç meseleleri uzerınde tartışacak yerde, doğru- dan doğruya bir sanatı, hiçbir gü- venilir esasa dayanmayan saldır- ganlıklara karşı korumak belki tatsız, fakat kaçınılmaz bir vazi- fedir. Bugünün sanat cereyanla- rına ayak uyduramıyanlar, kendi eksikliklerim — örtbas etmek için, küflü düşüncelerini yeni olan her- şeye karşı çıkarmak isterler. Gün olur ki hedef sinemadır; başka bir- gün bakarsınız modern resim, der- ken modern musiki, yahut caz mu- sikisi bu Don Kişotların hasmı olmuştur. Aralarında, gazetenin birinde bir sütun ele geçirmiş olan- lar da vardır. Mevzu bulamadılar mı, içlerinde halk — dalkavukluğu yapma yahut komplekslerini tat- min etme isteği uyandı mı, kırık dökük sılahlarıyla kuru sıkı ateşe başlarlar. Etrafta epeyce de gürül- tü koparırlar. Zam zaman ken- dileri gibi duşunenlerı avuçlarının içine aldıkları da olur. Ama, kuru gürültüye pabuç bırakmayan oku- yucu karşısında her seferınde pe- rişan olmaları mukadder Bu gibi, kafası kırk yıl öncesinin harcıiâlem ölçüleri içinde işleyen azarlar arasında bazı sahalarda selâhiyetli olarak tanınanlar da vardır. Fakat bunların da çok defa sabit fikirlerinin büyüsüne kapıla- rak bilgi sahibi olmadıkları mev- zularda kalem oynattıkları görül- AKİS, 3 KASIM 1956