İKTİSADİ VE MALİ SAHADA rımızın bütün siyaset mücadeleleri dalma yanlış teşhıslere istinat edegel- mektedir. Memleketin meknu imkân ve kuvvetlerini teşhiste hata etmiş- lerdir.. Nihayet karşılarındakilerin şahsiyet ve hurrıyetlerını ve Demok- rat Partinin büyük hamle kudretini teşhiste hata etmışlerdır İnsanın kendine güvenmesi şüphesiz iyi bir şeydi. Kendine güveni olmayan bir devlet adamı biç bir şey yapamazdı. Ancak iktisat gibi az çok ihtisas is- teyen bir sahada sadece bilgisinin, Ze— kâsının imkânlarına inanan bir let adamı ise kendine güveni olmayan politikacıdan daha iyi durumda olma- yabilirdi. Çünkü bu sahada, bazı a- dunların atılmaması, yanlış adımlar atılmasına tercih edilirdi. Yanlış a- dımları da kendine güveni sınırsız o- lan ve tenkitlere aldırmıyarak bildiği yolda yürümeğe çalışan devlet adam- ları daha sık, daha kolay atarlardı. Başbakan muhaliflerini basiretsiz- likle 1tham etmek için şunları söylü- yordu: "Teşhiste hata ettıklerı kısır oldukları mleketin madıkları için, bir iktisadi mücadele- nin de lüzumuna ve sonra da muvaf- fakiyetine inanamamışlardır. Bu ba- siretsizlik, siyasi ve iktisadi konjonk- türlerin muşahede ve tetkiki ile ne- ticelere ve kararlara varılmak ve ha- rekete geçilmek hassasından bu şaya- nı teessüf mahrumiyet onların baht- sızlıkları ve nasipsizlikleridir". Men- deres böyle söylemişti ama muhalif- edebilirler, "siyasi ve Jonkturlerın müşahede ve tetkiki ile neticelere ve kararlara varılmak ve harekete geçilmek hassasından bu sa- yanı teessüf mahrumiyetti memleke- ti. büyük bahtsızlığı ve nasipsizliği olarak vasıflandırabilirlerdi. Başbakan uzun konuşmasının ikti- sadi ve mali siyasetle alâkalı bir baş- ka kısmında kendi inanışına göre müjdeli bir haber veriyordu; Bu yıl devlet bütçesi "4 milyar veya 4 mil- yara yakın bir miktardan getirilecek" . Halbuki geçen yıl muhalifler, büt- çenın iki milyara indirilmesini tek- lif etmışlerdı Görülüyordu ki muhale- fet daima yanılıyordu. Aslında ise yanılanın kim olduğunu anlamak sor değildi. Geçen yıl bütçe görüşmeleri sırasında ve daha sonra yeni bütçenin e gibi neticeler verebileceği soguk— kanlılıkla tahmin edilmiş ve aşağı y arı bu tahminlerin hepsi hadısele— rin dili ile teyid edilmişlerdi. O tah- minlerin ruhu yeni bütçenin şimdiye kadar görmediğimiz bir bayat paha- lılığı doğuracağı noktasında toplanı- yordu. Bu tahminin gerçekleşmediği- ni iddia edebilmek i için, ihtimal, ucuz- luğu sağlamak maksadiyle Millâ Ko- runma Kanunundan medet ummak lâzım geliyordu. Bir bakan konuşuyor aşbakan İzmirde konuşmazdan bir gün önce Ekonomi ve Ticaret Bakanı Ankarada bir basın toplantı- sı yapıyordu. Şüphesiz Vekilin açık- 16 lamaları arasında Milli Korunma Ka- tatbikatı ilk sırayı alacak- tı: "Millii Korunma Kanununa ta- allük eden hususların tatbikatına ilk günlerde olduğu gibi de büyük bir ciddiyet ve le devam etmekteyiz. Bu arada, bil- hassa son günlerde bazı çevrelerın Vekâletimizi, aldığı kararları çabuk değiştirdiği töhmeti altında bırakmak istediklerini müşahede ettim. Milli Korunma Kanunu yeni bir esprinin mahsulü, sosyal ve ekonomik bakım- dan memlekete yeni bir ruh getirmek gayesine matuf nizamdır. Şüphe yok ki böyle bir yeniliğin tatbikatında da halli icap eden bazı meselelerin zuhu- runu tabit karşılamak icap eder. Esa- sen devlet idaresinde gaye, Zzigzag yapmamak değil, gayeyi hedefi kay- betmemek şartıyla, bır suples içeri- sinde zigzag yapmaktır İsmail Rüştü Aksal Bir - “kitabı” daha Ticaret Bakanlığı kararlarını ça- buk değiştirmek töhmeti altında bı- rakılmıyordu. Çünkü böyle bir töh- met altında bırakılması için kararla- rını değiştirmesi gerekirdi. Herkesin gözü önünde olan bir gerçeğin sade- ce ifadesi, yani Bakanlığın kararları- nı çabuk değiştirmesi gerçeğinin be- lirtilmesi Ticaret Bakanlığını töhmet altında bırakmak demek değildi. Hü- kümet Millii Korunma Kanunundan çok şey beklemişti. Kanunu bütün sertliği ile tatbik niyetinde olduğunu her fırsatta açıklıyordu Bugün dev- let idaresinde "zigzag'ın lüzumunu belirten Ekonomi ve Ticaret Bakam meşhur Fuar nutkunda: "Memleketin yüksek ve umumi menfaatleri icabı alınan bir karar, münferit olarak bir tüccarın zararına tecelli edebilir. Bu takdirde, bu tüccarın alınan kararın tadilini istemek değil, kendi durumu— nu revizyona tâbi tutması icap eder" diyordu. Bu sözler o sıralarda bilhas- sa tüccar arasında başgösteren mem- nunıyetsızlıklere karşı — söylendiğine göre yeni hükümlerin mutlaka mem- leketin menfaatine olduğu kanaatinin ifadesi sayılmak gerekirdi. Hükümet şıkayetlere kulağını tıkayacak, yoluna "zigzag" yapmadan devam edecek- ti. Olaylar bakanı tekzib ettiği gibi, bugünkü Ekonomi re Ticaret Baka- nı Zeyyat Mandalinci da birkaç ay ön- ceki Ekonomi ve Ticaret Bakanı Zey- yat Mandalinciyi tekzib ediyordu. Milli Korunma ile alâkalı hükümler kısa zamanda birkaç defa değişmişti. Daha da değişeceğini Bakan söylü- yordu: "1020 sayılı koordinasyon ka- rarını 1038 sayılı kararla değiştirerek kâr hadlerinde de bazı tâdiller yap- tık. Bunun tatbikattaki neticelerini, cemiyetteki akislerini müşahede et- mekteyiz. Bu sahada icap ederse prensip ve gayeye sadık kalmak şar- tıyla, yeni tâdiller getirmek de belli başlı vazifelerimiz meyanında olmak gerekir". Bazı büyük istihsal bölgelerinde gıda maddelerinin alım satımının or- ganizasyonu için 1037 sayılı kararın çıkarıldığını, bu karara göre beledi- yelerce tesbit edilen narhın Ticaret Bakanlığının tasdikinden geçirilme- dikçe hüküm ifade etmeyeceğini söy- leyen Bakan, hükümetin esas gaye- sine geçti: "Hükümet olarak esas ga- yemiz bütün mahsullerimizi dünya piyasaları ayarına getirmek, onlarla rekabet edebilecek bir seviyeye ulaş- tırmaktır. Bu gaye ile günün kon- jonktürü içerisinde bazı maddelerin kıymetlendirilebilmesi için icap eder- se prim ihdası yoluna gideceğiz. Ve bu yolda yeni yeni primler tahsisin- den çekinmeyeceğiz". Ihraç mallarımızın dünya piyasa- larında rekabet edebilir bir seviyeye çıkarılması için düşünülen tedbir sa- dece prim vermekse bu bahiste pek ümitli olmağa yer yoktu. Çünkü prim bazı mallar için tam tersine bir neti- ce verebilir, rekabet kabiliyetini büs- bütün yok edebilirdi. Prim sayesin- de malını dünya piyasalarındaki fiat- tan çok daha yüksek bir fiatla sat- mak imkânına kavuşan — müstahsil, mesuliyet — duygusunu kaybedebılır kaliteye dikkat etmeyebilir, maliyeti düşürmek için gayret göstermeyebi- lirdi. akan: "Meselâ zeytinyağı birçok memleketlerde lüks sınıfına içirmek- tedir. Bizde ise harcıiâlem bir meta olan zeytinyağının memlekete döviz temini bakımından çok mühim kıy- metler getirmesi melhuzdur. Dolayı- sıyla bu maddeden bir miktar ihraç etmek bizim için bir zarurettir. Bu- nun için de münasip bir prim ihdas edilecektir" diyordu. Bugünkü fiatı ile bizde de lüks bir meta halinde o- lan zeytinyağının, bu yani kararın tatbikinden sonra busbutun yanına yaklaşılmaz bir meta haline geleceği- i tahmin etmek kolaydı. Ama hü- AKİS, 27 EKİM 1956