S İ Filmcilik Birlikten doğan kuvvet inema sanatının önemini prodük- törlere ve daha geniş seyirci kütle- lerine anlatmak için yapılan toplantı- ların, varılan anlaşmaların akıslerı birbirini takibediyor. Festivali dolayısile film yapıcıları ge- ne konferanslar tertip ederek sinema sanatının gelişmesini önleyen engel- ler üzerinde durdular. Comite R'nin kurulmasından, Paris'te otuz memle- ketin altmışa yakın film yapıcısının toplanıp söz birliğine varmalarından beri sinema sanatını İfade serbestli- ğine ulaştırmak üzere girişilen kam- panya her gun yeni yeni taraftarlar kazanmakta Fransa'da Mendes—France ın başba- kanlığı sırasında kurulan Comite R NEMA koşuluyordu. — Toplantıya — William Wyler, King Vidor, Otto Preminger Amerika-, Sergei Youtkevitch, Ser- ger Vassiliev Sovyetler Bırlıgı— Vit- torio De Sica, Cesare Zavattini,-İtal- ya-, Thorold Dickinson -İngiltere-, Ingmar Bergman -İsveç-, Joris Ivens -Doğu Almanya-, Jiri Trnka -Çekos- lovakya-, Alberto Cavalcanti -Brezil- ya-, Benito Alazrakı —Meksı -, Zol tan Fabri -Macari: Tsou Ts Sheng -Çin- v.s gıbı çeşıtlı mılletlere mensup temsılcılerın bulunması sana- tın siyasi ve ideolojik tesirlerin üstün- de müşterek meseleleri olduğunu ve alınan kararların üniversal degerını işaret ediyordu. Sinema tarihinde ilk defa yapılan böyle bir toplantıda — altmışa yakın temsilcinin — arasında — Türkiye'den kimse yoktu. Türk fılmlerının bugun— Bir yerli film sahnesi Sabrın sonu şu rejisörlerden ibaretti: Yves Alleg- avude Autant-Lara, Jacgues Be ker, Marcel Carne, Andre Ca- yatte; Rene Clement, H. G. Clouzot, Jean Cocteau, Christian-Jacgue, Jean Delannoy, Abel Gance, Jean Gremil- lon, Marcel L'Herbier, Leonlde Mo- gu Gayesi sinemanın ilerlemesini Önleyen herşeyle savaşmak ifade ser- bestliğini savunmak, siyasi ve dini sansürle mücadele etmek olan Comite R, geçen yıl Cannes Festivalinde bir basın toplantısı yaparak meselenin önemi üzerine dikkati çekmeğe çalış- mıştı. 14-19 Mayıs 1956 tarihlerinde film yapıcılarının Paris toplantıların- da kabul edilen esaslar arasında Co- -ite R'nin ileri sürdüğü bütün fıkır— lere ek olarak, filmlerin olabilmeleri için muhakkak çevrıldık— leri memleketin havasını, — milli ka- rakterini aksettirmeleri gerektıgı şart AKİS, 21 TEMMUZ 1956 selâmet mi? kü durumuyla toplantının konusu göz önünde bulundurulursa buna pek şaşmamak gerekir.. Ama üzülmemek de elden gelmez. Bu bataktan çıkmak için hiçbir yol yok mudur? Her fir- satta anlatmaga çalışıldığı ve "Hitit Güneşi" nin de ispat ettiği gibi var- dır.. Sinemada yaratıcının kayıtsız bağımsızlığını kabul etmek, dar büt- çeli filmlere, dokümanter yahut yarı dokumanterlere önem vermek, biz enzeyen memleketlerdeki fılmcılıgı bıkmadan tetkik etmek, me- selenin çözülmesi için birçok ıpuçları temin edecektir. Filmciliğimizin kur- tulması için şüphesiz başka çareler, daha kestirme yollar bulunabilir. Ta- bit düşünülürse.. Hastalık teşhis edilmiştir. Film ya- panlarla ithal edenlerin fazla kazanç hırsıyla memleket sanatı ve kültürü- ne hizmetten kaçındıkları, seyirciyi istismar ettikleri bilinen bir gerçektir. Yerli film yapımında teknik ve mali imkânsızlıklar küçümsenmiyecek ka- dar ciddi olmakla birlikte, iyi niyet, bilgi ve sanat şevkinden mahrumiyet vaziyeti büsbütün kötüleştirmektedir Film ithal edenler en fazla para ge- tirmesi ihtimali olan filmleri seçmek— te, sanat ve kültürel değeri olanlar- dan dikkatle kaçınmağa çalışmakta- dırlar. Bu bakımlardan Türk seyirci- sinin dünyanın en talihsiz sinema se- yircisi olduğu söylenebilir. Memleketimizde — sinemayı seven, bir değer olarak gören, İstanbul' daki Sinema Derneği ve Ankara'da yayın- lanan Sinema Dergısı gibi iki teşek- külün yanında çeşitli dergi ve gaze- telerde devamlı olarak sinema sanatı ıle ilgili olduklarını gösteren yazılar yazanlar var. Sinemayı gerçekten se- viyorlarsa Türk filmciliğinin kurtul- masını, Türk seyircisinin daha iyi filmler görmesini istiyorlarsa başta Semih Tuğrul ve Adnan Ufuk olmak üzere bütün film tenkitçileri ve sine- ma yazarlarına ağır görevler — düş- mekte Fılmler hakkında yazan şahıslar- dan bazılarının sinema sahiplerine hoş görünmek için reklâmcılık ya- pan, seyirciye yanlış bilgi veren eh- lıyetsız kimseler oldugu duşunulurse iyi niyetli yazarlara seyirciyi uyandır- mak için nekadar ihtiyaç olduğu mey- dana çıkar. Çocukluktan kalma- ma- halle arkadaşlığı — kompleksleri, gu- ruplaşmalar, boş gururlar bırakılma- lı, Türk. sineması ve seyircisinin hay- rı için birleşmeli ve birlikte savaş- malıdır, Milli sinema, davası uğrunda şımdıden gelecek mevsimde kullanıl- ması gereken ağız kararlaştırılmalı- dır. Vakit geçmek üzeredir. 1956-57 mevsimi elden kaçmıştır. Fakat bu mevsimde yapılacak tesirli-bir savaş 1957-58 için netice verebilir. Ele alınacak meseleler Filmin değerinin hikâyesinin kali- tesine bağlı olduğu, prodüksiyon- da artistik kayguların teknik kaygu- ların önünde gelmesi, resmi yahut yarı-resmi teşekküllerce gayesi pro- aganda olmayan bir okümanter filmciliğin kurulması yerli filmcilik alanında üzerinde durulacak konular- dandır. Dünyada hadise tarihinde dönü yaratan, sinema m noktası olan filmle- rin getırılmesı bırı klasik filmler, di- ğeri sanat filmleri gösteren iki salon temin edilmesi ise yabancı film mese- lesinin islâhı yolunda atılacak adım- lardandır. "Hitit Güneşi" örneği tavsiye edi- len bu yolların netice verebileceğini göstermektedir. Bir tenkitçi, bu do- kümanter filmin kazandığı başarının sebeplerini yazarken, sağlam ana fikri olduğunu, sinematik bütünlüğü- nü, ana fikrin doğrudan doğruya i- zah edildiğini ve propagandaya ver vermemesini sayıyor. Nihayet filmin oynatılmak üzere dünyanın her ta- rafından ıstendıgını ilâve ediyor. "Hi- tit Güneşi", fikri, sinema ve dokü- manter filmcilik mevzuunda halâ te- reddütler içinde bocalıyanlara sağla- nacak neticeyi gösteren canlı bir mi- saldir. 27