BASIN Adalet Yeni davalar Geçen haftanın sonunda, basınla a- lâkalı en mühim hâdise İstan- bulda Toplu Basın Mahkemesinin huzurunda cereyan ediyordu. Sa- nık mevkiinde genç,, ince, yakışıklı bir adam vardı. Mesleği gazetecilik- ti. İtham olunduğu suç "Cumhur- başkanının şahıslarına karşı edeb ve hürmete münafi neşriyatta — bulun- mak" idi. Onun yanında siyah cüb- beli' beş kişi vardı. Kalabalık dinle- iciler bunlardan birini tanıdıklarını hissettiler. Hakikaten gözler o siyah, cübbenin ıçındekı şahsa aşınalık du— Aa, evet, bu, divenli hakım Hamdı Öner ıdı Ka- Eîuoglu ve Gültekin Başak bulunuyor- İddianame okunduğunda görüldü ki davanın açılmasına sebep Bedil Faık'ın Cumhurbaşkanının — şahsına “avukat" sıfatı gibi iddia makamın- ca "edeb ve hürmete münafi" bir sı- fat izafe edilmesiydi. Hakikaten id- dianame aynen şuydu: "Dünya Gazetesinin 141956 tarıh ve 1455 sayılı nushasının sayfasında "Pazar — Saatleri" unda maznun Bedıı Faık ımzasıyle dı" başlıklı fıkrada: "Muhalefette i- ken, miting yapmadığı günler pek sa- yılı olan Demokrat Parti, şimdi en ok mitinglere sinirleniyor Muha- lefette iken, Devlet Reisinin parti başkanı oluşuna hücum eden 'Celâl Bayar, şimdi Demokrat Partinin a- vukatlıgını yapıyor..." Bedir Faik ve avukatları duruşmada Başı dertte bir “terbiyeli adam" sım Güleği tahlıye ettiren, Adalet Diye yazılı olduğu görülmüştür. Bakam tarafından "Görülen lüzum Suç mevzuu olup bir sureti aynen üzerine" tekaüde sevkedilen, avu- — yukarıya alınan yazı gerek münde- katlığa başlayan sabık Aslıye hâ- kimi... Hakimlikten avukatlığa köp- rünün ne kadar kısa olduğunu hiç bir hadıse Handan iyi gösteremezdi, zira mdi Öner tekaüd edılmesey— di belkı de başkanlığını yapacagı bir heyetin karşısında sanığı inanarak müdafaa için yer almıştı. Sanığın a- dı Bedii Faik idi. Avukatları arasın- da Hikmet Bil ve Hayri Alpar gibi gazeteciler, Cehdi Türel ve Necmed- din Gücü gibi kuvvetli hukukçular vardı. Mahkeme heyetinin başkanı ise Cemal Bilgin idi. Azalar Selâhad- in Demirelli ve Nejade — Yavuzdan müteşekkildi. İddia makamında ise savcı yardımcılarından Hakkı Müf- recat ve gerekse yazılıştaki sebeb ve gaye bakımlarından olduğu ka- dar Reisicumhurun şahıslarına izafe edilmesi istenilen sıfat itibariyle de edep ve hürmete münafi bir neşri- yat olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu itibarla maznunların hareket- leri Matbuat K. nun 16 ncı madde- si delaletiyle T.C.K. nun 158 maddesinin son fıkrasına uygundur. Duruşmaları yapılarak cezalandı— rılmaları talep ve iddia olunur. Gizlilik -talebi ddianamenin okunması bittikten sonra savcı yardımcısı Hakkı Müf- tüoğlunun söz istediği görüldü. İd- dia makamı, duruşmanın gizli cere- yan etmesini talep ediyordu. Talebi kabul edildiği takdirde salon boşa- tılacak, dava kapalı kapılar arkasın- da cereyan edecek; ve gazeteler du- ruşmanın safahatını umumi efkâra bildiremeyeceklerdi. Hakkı Müftüoğ- lunun mucip sebebi şuydu: "Sanığa izafe olunan suçun vasıf ve mahiye- ti, şimdiye kadar teessüs eden içti- adlar Sanık ve avukatları buna, şiddetle karşı koydular. "Beyaz eldivenli sa- bık hâkim" e göre adaletin aleni tev- zi edilmesinden daha tabii bir şey yoktu. Gizlilik neden — isteniyordu,? Hamdi Öner şöyle dedi: "— Adaletin gerçek sahibi mil- lettir. Bu da, demokrasinin temelle- rinden bırıdır Aleniyet prensipi de- mokratik rejimlerde en ön plâna a- lınmıştır. Umumiyetle duruşmaların aleni yapılması bizim mevzuatımız- da da yer almıştır. Bunun istisna- ları Ceza Usulü Muhakemeleri Ka- nununun 373. maddesinde tasrih e- dilmiş olup bu da tamamiyle tahdi- di mahiyettedir. Adab-ı — umumiye emniyet ve asayişi ihlâl edici hâdise- ler mülahazasıyla ancak duruşmalar gizli yapılabılır Dâvamızda umumi âdabı rencide edici veyahut asayiş ve emnıyetı ihlâl edici bir hâdise Ve bir mahiyet bahis konusu edilemez. Bu itibarla Savcılıgın mütalâası, bu dâvayı umumi efkârdan zehabına yol — açabilir. Bu hal ise, doğrudan doğruya adaletin itibarı— na tesir eder. Muhakememiz netice- si hakkında maşeri vicdanın da tak- dir ve rey sahibi olması imkânının sağlanmasını ve bu itibarla kanunun mahdut sebeplerınden hiçbirisine da- yanmayan Savcının mütalaasının reddini, muhakememizin açık yapıl- masını talep ederim." Onu diğer avukatlar takip ettiler. Cehdi Türel aleniliğin, esas prensip olduğu tezini müdafaa — ediyordu. Hikmet Bile göre iddia makamının endişesini anlamak kaabil, değildi. "Hürmetsizlik vardır ve bu edep ve hürmete münafi kal de Cumhurbaş- kanına matuftur, o halde gizlenme- lidir gibi bir endişenin iddia makamı tarafından izharı" yersizdi, zira ba- his konusu yazı gündelik bir. gaze- tede çıkmıştı ve çıkalı üç ay olmuş- tu. Halk arasında duyulabılecegı ka- dar duyulmuştu. Hayri da "Neden dört duvar arasına hapse— dilmemiz ıstenıyor'?" diye — sordu. Sonra — şöyle — devam tti: "Biz, bu yazımızda ne emniyete taallük eden ve ne de âdaba ve hür- mete münafi bir suç İşlemedik ki id- dia makamı huzurunuzda bu gibi fi- işleyeceğimizden endişe etsın? Kaldı ki, Savcılık, bu tedbirin a- lınmasını icap ettirecek en ufak bir sebep gösterememiştir. Bu itibaria yüksek mahkemenizin talebi yelin- de görmiyeceğine inanıyoruz." Sert unun üzerine savcı muavini tale- bini izah etti. Suçtan zarar gö- ren mevkiinde Anayasa hukukumuz- la tâmâmen bitaraf bir mevkide bu- lunan, devletin başı olân Cumhur- AKİS, 21 TEMMUZ 1956 tartışmalar