DÜNYADA OLUP BİTENLER- karşılıyacaktır. Bu ziyaretler Yugos- lav dış siyasetinin son günlerde çok faal bir devreye girdiğini — gösteren emarelerdir. — Yugoslavya milletlera- rası münasebetlerde büyük rol oyna- maya hazırlanmaktadır. Doğu ile Batı arasındaki mevkii Yugoslavya'- nın bu teşebbüsüne başka bir ehem- miyet kazandırmaktadır. Tito 1949 da Staline kafa tutup Kominformdan ayrıldığı zaman bü- tün Batılı devletler onun bu, cesura- ne hareketini alkışlamışlar ve Yugos- lavyayı kendi saflarına çekmeye ça- lışmışlardır.. Nitekim Amerika, Yu- goslavyaya cömertçe iktisadi ve as- keri yardımda bulunmuştu. Daha sonra da Yugoslavya, Balkan paktı- mn kurucu üyeleri Aarasında yer al- mış ve NATO üyesi Türkiye ve Yu- nanistan vasıtasiyle Batıya daha sıkı bağlarla bağlanmıştı. Fakat Stalinın Olumu beynelmilel sahadaki gevşe- me yenı Sovyet liderlerinin ver- dıklerı 'avans" lar yavaş yavaş Rus- Yugoslav münasebetlerini düzeltmiş ve geçen senenin haziran ayında Kru- çef ve Bulganin'in Belgradı ziyaret- leri sonunda neşredilen tebliğ bu iki komünist devletin bazı şartlar altın- da tekrar dostane münasebetlere gi- rişeceğini bildiriyordu. Bu şartlardan iri Kominformun lâğvedilmesi, diğe- ri de Yugoslav Komünist Partisinin hürriyeti idi. Yâni Tito Ruslarla ye- ni girişeceği münasebetlerde kademe esasının terkini ve eşitlik prensibine göre hareket edilmesini istemekteydi. Ruslar, Tito'nun bu taleplerini yerine getırmışlerdı Kominform lâğvedil- ş ve Yeni liderler defalarca Yu- goslavyayı ogmuşlerdı Tito, Mosko- vaya yapacağı dördüncü zıyarette e- şit bir devletin başkanına yapılan meleye mazhar olacak ve diğer peyk lıderlerı gibi istiskalle karşılan - mıyac Bu gelişmeler Titoya dünya siya- setinde mühim bir mevki kazandır- mıştır. Yugoslavya bugün komünist blokun Batı blokunun arasında bulunmaktadır Bu durum Yugoslav liderlerinin Paris seyahatinden son- ra daha açık olarak belirmiştir. Neş- redilen tebliğ, her iki devletin de (Fransa ve Yugoslavya) milletlera- rası anlaşmazlıkların Birleşmiş Mil- letler yoluyla Ççözülmesine taraftar olduklarını belirtiyor ve silâhsızlan- mayla Almanyanın birleştirilmesi mevzularında Batı ile Doğu arasında uzlaştırıcı bir görüşe varıldığı açık- lanıyordu. Balkan Paktıyla Batıya iyice bağ- lanan Tito Rus liderlerinin Belgradı ziyaretlerinden sonra ağız değiştir- meye başlamış ve Paktın askeri cep- hesinden çok iktisadi ve sosyal cep- hesine ehemmiyet verilmesi icap etti- ğini belirtmişti. Hiç şüphesiz, Balkan Paktının fiilen yürürlüğe girememe- sinin sebeplerinden biri de budur Eskisine nisbeten daha mutedil bir hal alan Amerikan politikası da Rus- a'ya yakınlaşma iye vasıflandırı- labılecek olan bu hareketi takbih et- 20 memiştir. Hattâ Yugoslavyanın Rus- yadan kredi temin ettiğini öğrendiği halde bu devlete yaptığı yardımları da kesmemiştir. Dışişleri Bakanı John Foster Dulles bir demecinde A- merikanın Yugoslavyada olduğu gibi müstakil komünist devletlere aleyh- tar olmıyacağını bildirmiştir. Bundan başka siyasi hâdiselerin gelişmeleri de Tito'nun anlaşmazlık- ları Birleşmiş Milletler yoluyla hal prensibim haklı çıkarmaktadır. Hiç şüphesiz, bugün Batı ile Doğu ara- sındaki ana ihtilâflarda şimdilik söz sahibi iki devlet vardır: Amerika ile Sovyet Rusya.. Bir ihtilâf hâlinde bu iki devlet, bilhassa Birleşik Amerika, karşılıklı müzakerelerden çekinerek meselelerin Birleşmiş Mılletler yo- luyla çözülmesini uygu örmekte- dirler. İlerde Birleşmiş Mılletler dev- r büyük devletlere itaatla mükellef degıllerdır prensibi ve bunu şimdiye adar muvaffakiyetle tatbik — etmiş olması istiklâllerine düşkün milletle- rin sempatilerim kazandırmış ve Tito, Nehru ile birlikte bu devletler tara- fından kurulmuş olan ve şimdilik Do- ğu ile Batı arasında bir mevki işgal eden Tarafsız Blokun lideri olmuş- tur. Zaten Rusya dönüşü Belgradda kabul edeceği misafirler ve yapacağı ziyaretler bu yolda atılmış yeni adım- lardır. Moskova müzakerelerinde hem Rus-Yugoslav münasebetlerinin, hem de dünya olaylarının gözden geçiril- mesine girişilecektir. Bu müzakere- lerin mühim bir yenilik getirebilmesi ihtimali pek varit değildir. Fakat ya- pılacak konuşmaların beynelmilel ha- vada biraz daha yumuşamaya yol aç- ması beklenebilir. Faslı gençler nümayiş yapıyorlar İstiklâli kazanmak, resi diye adlandırılabilecek olan tâ- rihin bu bölümü, esaslı olarak Arap- Israıl ihtilâfına diğer devletlerin rı- zasiyle Birleşmiş Milletlerin el koy- masiyle başlamış olmaktadır. Her halde bundan sonra Birleşmiş Millet- lerin dünya siyasetindeki tesiri çok belirli bir şekilde hissedilebilecektir. Mareşal Tito geçırdıgı tecrübeler- den sonra bugü a seleleri ile ilgili hususlarda en yetki- li şahsiyettir. Ona göre Rusyadaki yeni hareketler basit bir taktik deği- şikliği değildir. Yugoslav devlet baş- kam siyasetim bu görüş Zzaviyesine göre düzenlemekte ve Sovyet Rusya ile giriştiği münasebetlerin Yugoslav- yanın istiklâline — tesir etmiyeceğini düşünmektedir. Mareşal Tito'nun en mühim pren- siplerinden biri olan "“küçük devlet- muhafaza etmekten — kolaydır Fransa Fas'ın istiklâli Fas ultanı Muhammed Bin Yu- S sufa tahtının iadesiyle başlayan Fas ve Fransız müzakereleri sona er- miş ve bir andlaşma imzalanmıştır. Bu andlaşmanın neticesinde Fas is- tiklâline kavuşmuştur. Fakat müzakereler iyi şartlar al- tında cereyan etmemiştir. Cezayirde devam edegelen hadiseler ve Faslıla- rın bu hâdiselere bigâne kalamaması görüşmelerin tarzına tesir etmiştir. Cezayirdeki hâdiseler karşısında Fas Sultanının, Fransa ile ittifaktan bah- setmesi beklenemezdi. Zaten andlaş- ma metninde de ittifak kelimesi geç- memekte, sadece devamlı ve karşılık- lı dostlukla karşılıklı yardım ve mü- zaheretten dem vurulmaktadır AKİS, 9 HAZİRAN 1956