KİTAPLAR BAŞVEREN BİR İNKİLAPÇI (Yazan: Fatih Rıfkı Atay. Türki- ye Millt Talebe Federasyonu Devrim Gençliği Dergisi yayınları: 1. 1954, 77 sayfa, 100 kuruş.) Kitap meraklılarının çoğu kütüp- hanelerini süsleyen kitaplardan bir çoğunu, şüphe yok ki sahaflar- dan, kaldırım üzerindeki sergilerden alınışlardır. Kitabevlerinde mevcudu kalmamış bir çok kitaba, günün bi- rinde bir kaldırımın kenarında rast- layıvermek kitap tiryakilerinin ek- seriya karşılaştığı tatlı surprızlerden- dir. rımlarda ha- zin tesadüfler de olur. Mesela bu sa- tırların muharriri, bundan daha iki yıl evvel yayınlanan ve alâkaya değer bir kitap olan "Başveren Bir İnkılâp- çı" ya şehvet ve aşk edebiyatının allı pullu yayınları arasında, bir kaldı- rım üzerinde, mavi rengi güneş IışıI- ğında solmaya bırakılmış bir halde rasladı. Bizde kitap bastırmak - sanıldığı kadar, şıkayet edildiği kadar güç bir iş değildir. Asıl güç olan bir kitabın adım duyurmak, tanıtmak, satmak ve okutmaktır. Yayınlanan öyle de- ğerli kitaplar vardır ki, adım sadece üç beş meraklı duymuştur Bu kitap- lar önce sokak sergilerine düşmüş- ler, sonra da kilo ile bakkallara, leb- lebicilere satılmışlar, kese kâğıdı o0- larak sürünmüş durmuşlardır. Buna mukabil en aşağılık piyasa romanları dayandıktan kuvvetli rek- lâmlar sayesinde elden ele dolaşmış- lar, hattâ karaborsada satılmışlar- ır. Bu yazıya mevzu teşkil eden ki- tap da sürüm ve tanıtma imkânları- nın kötülüğü yüzünden - ne yazık - daha basılışının ilk aylarında sokak sergilerine düşmüştü Bundan iki yıl önce Türkiye Talebe Federasyon nun — çıkardığı “Devrim Gençliği" dergisinin ilk ve son yayım olan bu kitap, Falih Rıfkı Atay tarafından yazılmış olup bun- dan bir asır fince Osmanlı saltanatı- nın, çürümüş, çökmüş temelleri üze- rinde hur, devrimci bir kafanın mem- leket uğruna, millet uğruna, gelece- ğin aydın günleri uğruna, eli sopalı bir Abdülhamit paşası tarafından kı- rılışını anlatır. Başım veren devrim- Süavidir. Biz Mustafa Kemal çocukları, Mustafa Kemal'in bizzat fikirlerin- den en geniş ölçüde faydalandığı Ali adı altında toplanan üç beş satırla, şöylece ya okumuşuz a okumamışızdır. Onu tarıhın akışına kafa tutmak isteyen bir ma- ceraperest olarak öğrenmiş geçmişiz- dır. Başım bu millet ıçın veren bir bü- yük insanın kaderi' böyle mi olma- hıydı.? Şahsi gayretiyle körlüğümüze bir parça olsun ışık tutan Falih Rıf- AKİS, 9 HAZİRAN 1959 kı Atay'a inkılâpçıların minnet duy- guları beslemesi tabiidir. Ali Suavi kimdir? Falih Rıfkı'dan dinliyelim: "1878 de kırk yaşında fikri ve davası ugruna başını veren Ali Süavi, bundan yetmiş beş yıl ön- ceki (Genç Osmanlılar) devrinin a- amıdır. O devrin Osmanlı rüştiyelerinde ve medreselerinde kendi kendini ye- tiştiren bir adam, arapça ye farsçası ile ne kadar öğrendiğini bilmediğimiz fransızca ve ıngılızcesı ile. nasıl bir tefekkür nizamı kur Falih Rıfkı bu ruyu sorduktan sonra cevabım elimizdeki kitabı veriyor. "Baş Veren Bir İnkilâpçı" o günün karanlığını olduğu kadar, bu- günü de aydınlatacak çapta bir eser- dir. Ali Süavi'nin hayat hikayesini şöylece anlatabiliriz: Ali Süavi bir halk çocuğudur. Medreselerde oku- muş, Anadolu ve Rumelinde rüştiye öğretmenliği yapmış, İstanbula dö- nüşünde camilerdeki vaızları, Muhbir gazetesindeki — yazıları dolayısiyle Kastamonuya sürülmüş, kaçmış, 1869 da Genç Osmanlılar'a dahil olmuş, Londrada Muhbir, Pariste Ulüm ga- zetelerini çıkarmış, padişah degışın- ce İstanbula dönüp Basiret gazete- sinde çalışmış, Mekteb-i Sultani mü- dürlüğüne getirilmiş, fakat kısa bir müddet sonra ileri fikirleri yüzünden azledilmiştir. Beşinci Murad'ı tek- rar tahta çıkarmak için gizli bir ce- miyet kurmuş ve 20 mayıs 1878 de 500 kadar Rumeli muhaciri ile Çıra- ğan Sarayına hücum etmiştir. Beşik- taş muhafızı Hasan Paşa'nın sopası ile ölmüştür. Yıldız yakınlarında gö- mülü ise de mezarı belli değildir. “Ali Süavi bu değildir. Ali Suavı- yi Hasan Paşanın sopası değil, b fikir adamlarımızın kayıtsızlıgı ve İ | İ 3 N j ÜLE tenkid sistemimizin bozukluğu öldür- müştür. Ben onu diriltmek iddiasın- da değilim kat inkilâp tarihinin hakikatlerini arayacak olanlara kü- çük bir yardımda bulunmak istiyo- rum." Bizde yenilik hareketlerinin ele- başıları daima asalet unvanlarının gölgesinde yetişmişlerdir. Ali Süavi ise "bu toprağın, bu halkın bağrından kopmuştur. Garp ihtilâlleri tarihlerin- de gördüğümüz örneklere bizde bel- ki de tek uyan fikir adamı Ali Süavi idi. Rutbesız, sırmasız ve aç ölmüş- tür. Sokağa fırlamıştır. Halkı ayak- landırmıştır ihtilâl kanlan içinde bo- ğulmu: Asla iımıtsızlıge düşmez, yıkıcı tenkidleri yanında daima yapıca, İ- yimser ve sarsılmaz bir savaşkan ru- hu vardır.' O günlerde Ali Süavi, dil için, her kesin anlıyacağı türkçe diyor. Gaze- telerin köhne lisanlarım ve mânâsız methiye usullerini bozmak gerek di- yor. Konuşulduğu gibi imlâ diyor. Medrese yerine batı örneği lise di- yor. Hilâfetin dinde yeri yoktur di- or. Lâtin alfabesi dilimize uygun düşerse alınmalıdır diyor. Kur'an ter- cüme edilebilir, edilmelidir diyor. Re- sim yapmak günâh değildir. Peygam- berin Ula resmi yapılabilir diyor. Pa- dişahlık devrinde, mutlakiyet devrin de millet meclisi kurulmalıdır dıye- biliyor. Hattâ Cumhuriyet diyor.. i Süavi kırk yıllık ömrü içinde el yazısıyle 127 eser veriyor. Resimli bir ansiklopedi hazırlıyor Bakın da- ha o zaman gazetecılık için neler di- yor: "Bir gazete niçin satar? Şart hur ara mıdır, üslüp tatlılığı mıdır" Hayır' Beka için şart bir gazete bir fikir tarafı tutmalıdır. O vakit o fikrin taraftarları da gaze- teyi tutar. Düşse kaldırırlar." Gazetecinin maksadı diyor "edebi- yat marifetleri gostermek değil, hal- kı aydmlatmaktır O'nun "yarım fakihler din yıkar" adlı yazısı, bugün dahi, cümle fıkra yazarlarının gıptasını çekecek güçte- dir. Din işlerini dünya işlerinden ayır- manın bu millet için şart olduğunu ilk ileriye süren odur. Türkçülüğün ve Türkçeciliğin prensiplerini o koy- muştur. Ali Süavi Osmanlı olmala- riyle övünenlerin suratına Türk dili- nin ve Türk ırkının üstünlüğünü o günlerde haykırabilmiş insandır i Süavi, inandığı fikirlere öyle bağlanmıştır ki: "Sekiz yüz yıl son- ra Gazali arandığı gibi, elbet bir gün Suaviyi de arayanlar çıkacaktır. Biz hımmetımızı satmayız, rükü edeme- yiz" der. "Baş Veren Bir İnkılâpçı" yi Fa- lih Rıfkı şu cümlelerle bitiriyor: “"Ali Süavi bir davayı sonuna ka- dar güden ve onun uğruna korkusuz, telâşsız, gurur ve imanla başını ver- miş bir inkılâpçıdır. Ali Süavi Türk inkilâbı tarihinde, eşsiz bir fikir kah- ramanlığı misali bırakmıştır. Mezarı yoktur. Gonull rimizde bir yeri ol- hdır 29