Aile Erkek denen meçhul en erkekleri iyi tanırım". Bu id- B dialı sözleri söyleyen, meşhur si- nema yıldızı Rosalind Russel idi. O- nun bu mevzudaki selâhiyetine itiraz etmek de her babayiğidin harcı de- gildir. Zira Rosalind Russel otuz ya- şına kadar Hollywood'un "evde kal- mış” gene kızı olarak yaşamıştı. Çok zeki olduğu için de hissi hayatta uğ- radığı — muvaffakiyetsizliklerin ince tahlilini yapmış ve gayet bita- raf bir hükme vasıl olabilmişti Bu güzel ve parlak kadın, otuz yaşma gelene kadar neden bir erke- ği kendisine bağlıyamamıştı? Genç yıldız bu sualin cevabım araştırarak kendi vaziyetinde olan binlerce hem- cinsine yardım etmek istiyordu. İlk keşif Rosalind Russel, ben erkekler yü- zünden çok ıstırab çektim, diyor- du. Fakat bu fena tecrübelerden do büsbütün eli boş çıkmadım. Erkekle- ri oldukları gibi tanımayı öğrendim Zararsız bir kadınım. Aptal da deği- lim. Fakat çok zaman erkeklerin ben- den korktuklarım, benden kaçtıkları- nı itiraf etmek — mecburiyetindeyim. Erkekler hakkındaki ilk keşfimi yap- tığım zaman henüz on altı yaşında, cılız ve çilli bir kız çocuğuydum.. Erkekler, bizi inandırmak iste- dikleri kadar kendilerine hakim, kuv- vetli ve üstün değillerdi. Fakat böyle görünmek, kendilerini kuvvetli, ha- kim, üstün hissetmek istiyorlardı. E- ger ben de bir küçük kız gibi, daha ilk sınıflardan itibaren erkekle- rin bu arzusuna boyun eğip onlara benim yanımda kendilerini üstün his- setmek imkânlarını verseydim haya- tım tamamiyle değişecekti. Fakat bilmem neden, ben diğer kurnaz kız- lar gibi hareket edemedim. Zaten kendilerinden çok emin olmayan kü- çük erkek çocuklar, bu zaaflarım his- settiğim için, kendilerine numara yapmadığım için benden kaçmaya başladılar. ikinci keşif E rkekler bir kadının yanında sönük kalmaktan nefret ediyorlardı. Ben daha altı yaşındayken, hissi hayatta ağır darbeler yemeye hazırlanıyor- um. Hatalarım büyüktü. Bir çok kıs arkadaşlarım meselâ bir ağaca tır- manırken, meselâ bir duvarı aşarken bunu kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan başarabilecekleri — halde sırf küçük budala oğlanların hoşuna gitmek için, onlardan medet umar- lardı. Ben bunu yapmadığım gibi, üs- telik onların tırmanamadığı dallara tırmanıyor, en yüksek duvardan at- hyor, onları aklım sıra mat ediyor- dum. Bu büyüdüğüm zaman da de- vam etti. Düşünün, yaptığım sersem- liği düşünün: Çok hoşlandığım bir 14 KADIN Hatıralar Hıç unutmam D.P. nin Halk Par- tisini sandık başında mağlüp e- dip iktidara geçtiği gündü. Radyo seçimlerin neticesini bildirirken, büyük bir apartmanda oturan ev kadınları, aynı odada toplanmış, sevinç içinde, bir bayram havası İ- çinde spıkerı dinliyorduk. — Aylar- dan bert kapı aralığında, çarşıda pazarda sarfettıgımız gayretler bo- -a gitmemiş, verdiğimiz rey bize istediğimizi getırmıştı İktidara gelenler, senelerden beri bize ha- yat pahalılığı ile mücadele edecek- lerini vadetmişlerdi. Hayat ucuz- hyacak, ev kadınının yüzü güle- cekti. Fakat bizi bundan da daha çok sevindiren, gözlerimizi yaşar tan bir vaadleri vardı: hakiki de- mokrasi, hürriyet ve musavat bu memlekette artık hüküm sürecek- ti. Biz her şeyden evvel '"Hürriyet" aşkını kanımızda taşıyan insanlar- dık. Her şeye katlanabilirdik de hür- riyetsizliğe asla dayanamazdık. O gün yalnız bizim apartman- da değil çarşıda, pazarda her yer- de bir bayram havası vardı. Yeni bir ümit ışığı her yeri aydınlatı- yordu. 954 seçimlerinde aynı kadınlar lsandık başına gıdıyorlardı Eski taşlan sevincin yerini ciddi bir dü- şünceli bal almıştı. Hadıseler li- mit edıldıgı gibi parlak olmamış, günden güne pahalılığa gidilmişti. Hürriyet ve demokrasi sahasında da bazı aksaklıklar hissediliyordu ama halk ümit edilmediği kadar salan ve olgıında Memleket mese- leleri her şeyin üstünde idi. Hayat pahalılığ 1ğı ile bir müddet daha ce- belleşip "intikal devresi" ni atlat- mak D P. ye başladığı bazı işle- i tamamlamak için fırsat vermek ıstıyordu İşte 1954 te, tanıdığım v kadınları boyle düşündüler. O parlak ümit ışığını kaybetmek is- temıyor biraz da kendi kendileri- ni aldatıyorlardı. erkek beni tenise götürmüştü. Şöyle biraz oynayıp sonra onunla ağaçla- rın altına oturup konuşmak niyetin- deydim. Fakat maçın heyecanına ka- pıldım, onu öyle bir yendim ki, bir daha yüzünü görmek bile bana nasip olmadı. Üçüncü keşif Konuşmak erkeklerin inhisarı al- tındadır. Kadınlar konuşmak için değil dinlemek için yaratılmışlardır. Halbuki ben ne kadar gevezey- Jale CANDAN Reyimizi verdikten sonra artık faal olarak bizim, yapabileceği- miz bir şey yoktu. Büyük Millet Meclisi bizim için çalışacak, bızı her türlü fena sürprizden koru; caktı. Nitekim fenaya doğru gıden birçok hareketleri D.P. Grubu bir- denbire frenlemek temayülünü gösterdi ve hâlâ inanmak isteyen bizler, eskiden sevmiş olduğumuz partiye gene kalbimizde büyük bir yer ayırmak arzusunu duyduk. Çok mu safdık, çok mu hüsnüni- yet sahibi ıdık" Hele hükümet ye- ni bir programla karşımıza çıkınca, adeta ferahladık. Teni seneye gi- rerken yeni bir program, ne de olsa insana şu ümidi veriyordu: Bugün söylediğinin, yarın tama- miyle aksini yapmak her babayi- ğgidin harcı degıldı' D.P. lilerin de, yeni bir ümide kapılan halkın da sağlığını mazur gösteren buydu. | şte bunun içindir ki, son günler- de memleketin siyasi hayatında kopan fırtına ve görülmemiş bir isticalle Meclise getirilen yeni ta- sarılar evinde sakin sakin oturan ev kadınını, sakin sakin hayat yü- künü taşımaya çalışan masum va- tandaşı sonsuz bir hayret, yeis ve ümitsizliğe sürüklemiştir. O sabah gazetesine şöyle bir göz atan ev kadım, işini bırakarak komşusuna seslenmış ve bu inanılmıyacak şe- yin doğru olup olmadıgını anla- mak istemiştir. Pek ıyı eğer söy- lenenler doğru ise, eğer demokra- siden kat'i dönüş tahakkuk ederse o ne yapacaktır? yapacağımız şey ancak, vakur bir sükünet içinde yeni seçımlere kadar dayanmak ve bu müddet zarfında bütün hadise- leri takip ederek, bugün mukadde- ratımızı ellerinde tutanların hare- ket tarzını gözden kaçırmamak, demokrasinin, hürriyetin lehinde ve aleyhinde hareket edenleri ez- berliyerek, onların ismini hiçbir zaman hafızalarımızdan silmemek ve bir daha aldanmamaya gayret etmektir dim, yarabbi.. Bir yemekte, gene çok hoşuma giden ve bana sempati gös- teren bir erkekle tanışmıştım. Fakat şeytana uydum, Ruslar hakkındaki fikirlerimi anlatmaya başladım. Gü- zel konuşuyordum. Herkes beni din- liyordu. — Yalnız hoşlandıgım erkek gözlerini benden çevirmiş, karşısın- daki "budala" sarışını süzüyordu. Erkekler zekâ ile konuşan değil ze- kâ ile susan kadım beğeniyorlardı. Bu bir hakikatti.. Ben de, çok, sus- AKİS, 9 HAZİRAN 1956