İKTİSADİ VE MALİ SAHADA di kasalarına indiriveriyorlardı. Zon- guldak limanında çalışan gemi adam- larının Ereğli Kömür İşletmeleri U- mum Mudurlugunden 152 bin liralık fazla mesai alacağı vardı. Müessese bu parayı bırkaç seneden beri ödemi- yordu. Gemi Adamları Sendikası iş- çilerin bu haklarım kurtamıak için usun samandan beri çalışm İşletmeleri nihayet işçilerin fasla me- sailerini ödemeyi kabul etmişti. Fa- kat işçilerin alacakları bununla bit- miyordu. Gemi adamlarından haksız olarak kesilen paraların yekünu bir mılyon lirayı geçıyordu Çalışma Ba- Mü arhan gemi adamları- nm dertlerim ogrenmıştı Denizcilik Bankası ile armatörleri kanunlara ri- ayet ettırecegını vaadediyordu. Son- ra gemi adamlarının ve deniz işçile- rinin fasla mesailerinin kendilerine muntazam olarak ödenmesi de sağ- lanacaktı. Denizcilik Bankası ederasyon temsilcileri bu müesse- seden çok şikâyetçiydiler. Hele Ulvi Yenal da ayrıldıktan sonra isler büsbütün — karışmıştı. Müessesenin başındakiler saltanat içinde günleri- ni gün ediyorlardı. Bankanın otomo- billeri, motorlarıyle gezintiler, Mar- mara' alık avı partileri tertipleni- yordu. Istanbulda Denizcilik Banka- sındaki lüks ve ihtişam anlata anla- ta bitirilemiyordu. Banka bir yanda işçilerin fazla mesai ücretlerini ver- memek için türlü yollara başvurur- ken, öte yanda lüzumsuz yere para- lar sarfedi: eselâ yekünları bir hayli kalabalık olan yüksek ma- aşlı memurlar vardı. Bunlar aydan aya gelip maaşlarım alıp gidiyorlar- dı. Bankada hiç başka işleri yoktu. Eski Deniz Bank'ı bilenler Denizcilik Bankasının onu geride bıraktığını söylüyorlardı. Gemi Adamları Sen- dikası işçilerin kaybolan haklarının tanzımı için Denizcilik Bankası aley- ne bir dava açılması mevzuunu hu- kukçulara tetkk ettirdiğini bildirmiş- ti. Banka ya işçilerin haklarım ken- diliğinden tanıyacak, ödenmemiş ve ya eksik ödenmiş fazla mesai ücretle- rini, yemek paralarını ödiyecek, ya- hut da haksızlıklarının hesabını ada- let huzurunda verecekti. Federasyon heyeti Ankarada Bakanlarla yaptık- ları görüşmelerde "naehil ellerde mil- yonluk seı'vetın atisinden endişe e- dildigini" ileri sürmüşler ve Denizci- lik Bankasının "Hükümetin tam kontrolu altında İktisadi Devlet Te- şekkülü olarak bir statüye" bağlan- masını istemişlerdi. Bazı temsilciler hükümet çevrelerinin bu teklifi müs- bet karşıladığını da söylüyorlardı. Gemi adamlarının temsilcileri De- nizcilik Bankasının isçi haklarım vermemek, için ne gibi çarelere baş- vurduğuna dair şu misali gösteriyor- lardı: Banka çevrelerinde fazla mesai ücretlerinin teşkilâtın bünyesinde bir gedik açtığı öteden beri ileri sürü- lürdü. Son zamanlarda bunun öden- esi için bazı tedbirler alındığı hissedilmekteydi, Nihayet tedbirler biribirini takibe başladı. Evvelâ Ha- liç hattındaki personel ele alınmıştı. Dört gün çalışıp iki gün istirahat e- den makinistlerin izin ve çalışma günleri fasla mesai ücreti ödememek için değiştirilmişti. Bundan sonra bir gün çalışıp bir gün istirahat edecek- lerdi. 24 saatte bir makinist degıştır- meğe başlayan kaptanlar urum- dan çok şikâyetçiydiler. Kapta la makinistin devamlı çalışarak biribir- lerine alışmaları lazımdı. Geminin muntazam işlemesi için hu şarttı. Yağcıların mesaileri de sekiz saate indirilmişti. Bu suretle yağcılara fazla mesai ücreti verilmiyecekti. Yağcılar sabah saat 9 da işbaşı yapı- yorlar, akşam saat 17 de paydos edi- yorlardı. Halbuki vapurlar gece ya- rısına kadar çalıştığı için makineler yağsız kalıyor, dolayısiyle çabuk yıp- ranıyordu. İskele personeli denilen personel de on iki saatten fazla çalış- Ulvi Yenal Aranan idareci edılmıy cılar aynı vazi- etteydıleı' 20. OOÇO işçi bu haksızlık niha, verilmesini bekliyordu. Federas on temsilcileri Istanbula ümitli 'orl: vaad- ler tutulac mıydı? Dış Ticaret Bir tebliğ ıs ticarete ait meselelerle alaka- dar olanlar, geçenlerde Hamburg Ticaret Odası tarafından yayınlanan tebliği okudukları zaman şaşıp kal- dılar.. Zira tebliğde bahis konusu e- dilenler Bütçe müzakereleri sırasın- a Meclis kürsüsünde mesuliyet mev- kilerini işgal edenlerin beyanlarına hiç uymadığı gibi. Türk - Alman ti- caret görüşmelerinden sonra neşredi- len müşterek tebliğin uyandırdığı ü- mitleri kökünden sarsacak mahiyet- teydi. Türkiyenin dış tıcaretınde hem it- halatta, hem ihra ran transfer aryelerının bır türlü tas- fiye edilmemesi büyük firmaları son derece zor duruma duşurmuş ve kal- kınmamızın malzemesini temin eden bu çevrelerdeki son hüsnüniyet kırın- tılarını da silip süpürmüştü. Nitekim Türkiye ile iş gören ta- cirleri ikaz için neşredildiği anlaşılan bu tebliğde: "Türkiye ile nisan ayı içinde im- zalanan anlaşma gereğince r transferin peyderpey tasfiyesine önü- müzdeki günlerde başlanacaktır. 66, milyon dolara yükselen bu borçların tasfiyesi hakkında hissedilir emare- lerin görünebilmesi için birkaç ay daha beklemek icap edecektir. Bu münasebetle Türkiyenin öde- me krizinin vehameti üzerine dikkati çekmek gerektir. Türkiye ile yapıla- cak işlerin oldukça büyük bir kam- biyo rizikosu ile bağlı oldugu düşü- nülmelidir. Mevcut vaziyete göre Almanya- nın Türkiyeye ihracatının azalması, kaçınılmaz bir şey olacaktır. Aksi takdirde, gerek eski transferler, ge- rekse yeni yapılacak işlerin trans- ferleri ciddi surette tehlıkeye maruz 'kalacaktır. Her ne kadar Türkiye - Almanya ticaret münasebetinde böy- le bir tepki sayam teessüf ise de, ü- çüncü bir taraftan yapılacak bir kre- diye guvenerek işlere şimdiye kadar etmek yanlış bir hareket olur" de- nilmektedir. Bir ses daha ı çinde bulunduğumuz iktisadi güç- lüklere temas eden bir ses de, Hamburg Ticaret Odasının teblıgı- nin neşrinden hemen bir kaç gün sonra Londradan işitildi. Osmanlı Bankası Umumi Heyetinin yıllık top- lantısında faaliyet raporunu okuyan İdare Meclisi Reisi Lord Latymer, raporun Türkiyeye ait kısımlarında kalkınmamızdan ve cap et- tirdiği ağır masrafların karşılanma- sındaki güçlüklerden uzun u ah- setmeye lüzum görmüştü. Osmanlı Bankasının raporunda, Hamburg Ticaret Odası tebliğinde- kinden daha yumuşak bir ifade tercih edılmıştı Bunda belki Osmanlı Ban- kasının Türkiyede faaliyet gösteren bir müessese olduğunu unutmamanın da payı vardı. Fakat her şeye rağ- men sıkıntılarımıza, tediye muvaze- nemize ait bütün meseleler vukufla i- zah ediliyordu. Fakat raporda güç- lüklerin neden ileri geldiği hususuna temastan dikkatle kaçınılarak "iddi» ab bir programı tatbike" giriştiği- miz ve 24 milyonu bulan nüfusumu- zun hayat standardım yukseltmek "emel" inin "tabii bir temenni" oldu- ğu belirtilmekle iktifa ediliyordu. AKİS, 2 HAZİRAN 1956