yorlardı ki seçim zamanı gene bu ta- bakalara, gene bu sınıflara dönecek- ler ve onlardan Trey istiyeceklerdi. Pek çok D.P. li Adalet Bakanlıgının yaptığını "yapılmaz bir hareket" ola- rak vasıflandırıyordu. Hükümetin mürakabesiz bırakılması işte beş a- yın sonunda bu neticeyi vermişti. Ar- tık harekete geçmek mecburiyeti his- sediliyordu. D.P. yi kurtarmak iste- erkes aynı şekilde düşünüyor- du. Bunların arasında Köprülü ve Koraltan da vardı. İkisinin de içle- rinden kan ağladıklarım yakınları pek âlâ biliyorlardı. Nitekim Kopru— lüler, küçüklerinden başlamak üzere harekete geçmişlerdi. Hareketin bü- yüğe sirayeti bir an ve bir takat me- selesi halini almıştı. Zira herkes his- sedıyordu ki bırının çıkıp Menderese nihayet * emesi lâzımdır. Bu sadece bir parti değil, aynı zaman- da bir memleket meselesi haline de elmişti. Köprülüler — hareketi F uad Köprülünün uzun zamandan beri kabine toplantılarına katıl- mayışı kimsenin gözünden kaçmıyor- du. Gerçi son zamanlarda sık sık yurd dışına çıkmıştı ama burada bu- lunduğu — sıralarda da çalışmalara tam olarak iştirak etmiyor, alınan kararları tasvip etmediğini hissetti- riyordu. Aynı şekilde Genel İdare Kurulunun faaliyetinde de Prof. Köp- rülünün çekingenliği — hissediliyordu. Üstelik Adnan Menderesle mutaba- kat halinde olmadığı ve gidişi tasvip etmediği her halinden, her tavrından seziliyordu. Ancak üstadın tab'ı daha fazlasına müsait değildi. Daha fazla- sını yakınları yapıyordu. Aynı soy a- dını taşıyacak kadar yakınları... Bunların başında Orhan Köprülü gelıyordu Orhan Köprülü İstanbul İl İdare Kurulunun son toplantısına, ga- zetecilere evvelden haber verilerek başkanlık etmiş ve bir beyanatı da bizzat partinin basın bürosu tarafın- dan gazetelere verilmişti. Bu beyanat herkesin duşunduklerının açıkça ifa- desiydi; D.P. nin son icraatının şiddetli tenkıdıydı Orhan Köprülü yapılanlarla mutabık olmadığını bil- diriyordu. Bunun çıktığının ertesi gün Zafer gazetesi Ankara mahreçli bir tavzih neşretmiş, buna benzer bir tebliği de gene partinin İstanbuldaki basın bürosu — gazetelere yollamıştı. Bunların Orhan Köprülü ile zer- rece alakası yoktu. Genel Merkez Or- han Köprülü'ye beyanâtını geri alma sı için tazyik yapmış fakat o bu be- yanatı Genel idare kurulunun te- kabbul etmesinin D. P. için daha fay- dalı olacağını müstehzi bir eda ile bildirmişti. Bunun üzerine Genel Mer ez işi Orhan Köprülü adına tavzih neşretmeye kadar götürmüştü. Orhan Köprülü üstelik Ankaraya da davet olunmuştu. Küçük Köprülü bunların hepsini reddetti ve başkanlıktan isti- fasını nihayet verdi. İşte Cemal Köprülünün takrirleri Orhan Köprülünün bu çıkışını takıp etmişti. Orhan Koprulu Fuad lünün oğlu,. Cemal Köprülü ise yege niydi; Köprülüler, biraz dolaşık yol- AKİS, 12 MAYIS 1956 dan da olsa fikirlerini açıklamak lü- zumunu hissediyorlardı. Bundan gru- bun da faydalanacağı kanaati Kopru lülere hakimdi. Zira Fuad Köprülü kapalı toplantıların dışında, partıden tamamiyle ümidini kesmeden vaziyet alamazdı. Buna hem şahsıyetı ve hem de kuruculuk vasfı maniydi. Ama o safhaya geçmeden son bir ikazı bu suretle yapmakta fayda bulduğu da aşikârdı. Şimdi vasiyet şuydu: rof. Köprülü oglunu ve yeğenini bu çıkış- ları yapmağa bizzat teşvik etmıyor- du. Bunların bazılarından haberi da- hi yoktu. Ne var ki o çıkışlarda ılerı surulen fıkırler Dışışlerı Bakanını ıçınde bulunduğu ruh haletine tama— miyle uygundu. Diğer kurucu Refık Koraltanın da ona benzer bir yette olduğu anlaşılıyordu Şimdi her şey Bayramdan so ya kalmıştır. İran hukumdarlarının memleketimize yapacakları uzun zi- yaret de havanın kızgınlıgının dışa— rıya vurmasını önliyecektir. Ama bi- linmesi gereken husus totaliter bir idareye doğru suratle kayıldıgı hakı- katinin gözden kaçmadığı ve bu yol- da olanların dikkatle takip edıldıgı- dir. r halde muhalefetin bütün id- dıalarına ve tarafsızların bedbınlıg- ne rağmen D.P. de kendi kendini top- lamak, sukutu önlemek — gayretleri kaybolmamıştır Ümid verici alâmet- ler vardır ve bunlar ehemmiyetlidir. Her şey usta taktikler karşısında bu gayretlerın umıdsızlıg kapılmama- ve "“dur!" kelimesini soylemekten çekınmemesıne bağlıdır» C.H.P. Kurultayın arefesinde D mokrat Parti ıçınde butun bu iş- ler olup biterken iyade siya- si çevrelerin ama onunla beraber mil- letin çok büyük bir kısmının nazar— ları yavaş yavaş C.H.P. ye çevrili- yordu. Meşhur Kurultay - o d mü- temadi geriye bırakmalar yüzünden yavaş yavaş D.P. nin Büyük Kongre- sine donuyordu - Mayıs ayının 21 nci pazartesi günü Ankarada Kızılayda- ki Ulus Sinemasında yapılacaktı Ankarada sıyası partiler kongre ya- pacakları zam ava terti- batı daha iyi olan Büyük Sinemaya müracaat ederler. Bu müracaat ikti- dar partilerinden gelirse Büyük Si- nemanın sahibi memnuniyetle arz-ı hizmet eder, ama talep bir muhale- fet partisindense Kazım Rüştü Gü- ven -Büyük Sinemanın sahibi- ele geçmemekte son derece — mahirdir Eee, dünün iktidar partisi olan ve yarın gene iktidar partisi haline ge- lebılecek bir par tıye bizzat red ce- vabı mek bu iş adamını sevindi- ecek hareketlerden değildir. — Bari Muhalefet partileri de bunu bilip, hiç müracaat etmeseler ya... Hayır! İNâ adamcagızı bir defa tedırgın e- derler. Nitekim bu ayın başlarında C.H.P. adına Genel Sekreter yardım- cısı Turgut Göle klasik talepte bu- lundu ve klasik cevabı aldı. Kurul- tayım Büyük Sinemada yapabilmek YURITA OLUP BİTENLER için C.H.P. meliydi. Yer meselesi böylece halledildik» ten sonra, isin mühim tarafı geliyor- du: Kurultayda ne olacaktı? Herkes biliyordu ki Kurultay iktidarın şid- detli bir yaylım ateşi altında cere- yan edecektir. Ancak iktidar büyük bir taktik hatası yaptı ve toplarına çok erken ateş açtırttı. Savrulan ilk gülle C.H.P. nin eski Tarım Bakanı Şevked Raşid Hatiboğluydu. Gerek güllenin kendisi, gerekse savruluş tarzı beklenilenin tamamile aksi te- siri doğurdu: C.H.P. safları sıklaştı. ele Zafer'in, günün şartlarından ha- bersiz tarzda eski usullerini tekrar- laması ve Kurultayı, Genel Başkan ile Genel Sekreter meselesi en mühim meseleymiş gıbı şahıslara karşı tah- rike çalışma n istihbarat teşkilâtının dahı pek zavallı hale gel- diğim gösteriyordu. O meseleler çok- tan kapanmıştı ve İsmet İnönü'nün Genel Başkanlığı kadar Kasım Gü- leğin Genel Sekreterliği de hemen is- tisnasız herkes tarafından tabii kar- şılanıyordu. Kurultayı uğraştıracak aşka davalar vardı. Bunların i kısmı, Şevked Raşid Hatiboğlu hâdi- sesi vesilesiyle ucunu gösterdi. Fa- kat hâdisenin üzerinde — durulacak tarafı eski Tarım bakanına maledilen şahısları putlaş “parti için- de ı t', "Şefin keyfı 1daresı ve- ya "söz hurrıyetmm fikir hürriyeti- nin yokluğu" gibi "Zafer edebiyatı" na dahil beylik cümlelerden ziyade Kurultayda mücadelesi yapılacak bır meseleyi ortaya çıkarmasıydı: C. iktidarı almak için alaturka mı ça— lışmalıydı yoksa batılı manasıyla bir siyasi parti gibi mi Kötü örnekler iktidara geçmeği bekle- oğrusu istenilirse C.H.P. liler için- de partinin tatmınkar çalıştıgım iddia eden hem emen mevcut ğildi. Halbuki bilhassa iktidarın Ve onun başındaki Menderesin ağır ha- taları sayesinde parti yeniden mem- leketin 1 numaralı partisi haline ge- liyordu. İktidara bu kadar yakınla- şıldığına göre aradaki küçük mesafe- yi bizzat katedmek gerekiyordu. Ne yapmak lâzımdı? Kurultayın cevap arayacağı hakiki sual buydu ve bü- yük münakaşalar oradan çıkacaktı. Çalışma metodu ne olmalıydı. C.H.P. içinde çok kuvvetli bir ce- reyan vardı: Parti, bilhassa 1lâiklik 1nkılabını gerçekleştıren parti olma- sından doğan bir handikapla karşıyaydı. Millet C.H.P. yi biliyordu. Halbuki seçmenin ekseriyeti dindar müslümandı. lerin husule getirdiği bu intiba lider- lerinin propagandasına eklenince ik- tidarı tehlikeye sokuyordu. Parti din- siz olmadığını ispat etmek mecburi- yetindeydi. Bunun da çaresi prog- ramda bulunan ve altı oktan biri o- lan lâikliği yemden tarif — etmekti. Zaten C.H.P. din mevzuunda taviz vermemiş değildi. İktidarının son yıllarında lâiklik anlayışım yumu şatmıştı. Şimdi bir adım daha gıdıl— meli ve böylece D.P. nin dini âlet e- derek propaganda yapması önlenme- 7