dirildi. 1873 de üniversitelere girme selâhiyetini kazandı. 1909 da kadın- lar tıpkı erkekler gibi, üniversiteler- de sek okullarda profesorluk yapabılıyorlaı'dı 1921 de siyasi hak- larını kazandılar ve 5 mılletvekıllıgı ile meclise girdiler. Bugünkü İsveç kadını Isveç kadını bugun, üç fonksıyon- dan gayri, kanun bütün devlet vazifelerini — ifa edebılır İstisnalar şunlardır: Asker olamaz, papaz ola- maz ve devlet reisi olamaz. Asker o- lamaz, fakat harpte ve sulhte geri hızmetlerde vazife alabilir. Bugün İsveçin en meşhur doktoru kadındır ve 91 yaşında ölen ihtiyar kral Güs- tav'ı tedavi etmiştir. İsveç kadını her sahada olduğu gibi hariciyede de him mevkiler işgal edebılmektedır ve sefirlik yapmış İsveç kadımnı vardır. Meclisteki 230 mebustan 28 i kadın- dır. şgsyal hayat Isveç kadını çalışır. O erkek gibi mesuliyetini hisederek çalıştığı i- çindir ki, sosyal bayat inkişaf etmiş ve insanlar özledikleri medeni bir ya- şayışa kavuşmuşlardır. Kadının dı- şarda çalışmasını sağlamak için teş- kilâtlar kurulmuş, kolaylıklar düşü- nülmüştür. Neticede kadının dışarda çalışması ne ev hayatına, ne de an- nelik vazifelerine kafiyen engel ol- mamaktadır Çalışan anne doğum münasibetiy- le üç ay ücretli mezuniyete ve do- ğum sebebiyle 270 kronluk bir tah- sisata hak kazanır ve üç ay sonra bı- raktığı iş gene kendisine verilir. Müs takbel anne gebelik esnasında para- sız tıbbi tedaviye tâbidir ve parasız doğum yapar. Birçok durumlarda ço- cuk takımları kendisine hediye edı— lir. Anne işine başlayınca, çocuğ iyi bir gündüz kreşinde baktırabıhr Sınai teşebbüslerin hususi gündüz kreşleri vardır ki, burada diplomalı nörsler ve kadın memurlar çalışır. Tatil geçirmeye ve istirahate mah- sus evler anneler için ve yeni doğ- muş çocuklar için ya parasızdır ve- ya çok az para mukabilindedir. Bu yardımlar evlilik dışı doğmuş çocuk- lar için de, aynen yapılır. Okullarda gayet sıhhi parasız öğ- le yemeği, okul levazımı ve parasız diş tedavisi yardımları yapılır. Aile inkılâbı â osyal inkılâptan sonra, İsveç ka- nı aile inkilâbı için mücadele et- mektedir. Gaye ş Ur: erkeğe dışarda J' ediyorsa, er- kek te evde kadına yardım etmeli- dir. Mesela bugün İsveçte hizmetçi kullanmadan evinin işini yapan ka- dınlar "işçi" telâkki kedilmekte ve erkeğin kazancının muayyen bir kıs- mına kanunen hak kazanmaktadır- lar. Ayrıca, 16 yaşından küçük bü- tün çocukfara hükümet — doğrudan doğruya anneye gönderdiği, bir pa- ra yardımı yapmaktadır. Bu parayı AKİS, 12 MAYIS 1956 Kadın nasıl baba çekemez para, lir. Erkeğin evde karısına yardım ede- bilmesi için, birçok mekteplerde er- kek çocuklara yemek pişirme ve ev idaresi öğretilmektedir. Böylece mem leketin yüksek menfaati uğruna ka- dın erkeğin ve erkek kadının her sa- hada yardımcısı telâkki edilmekte, ev işleri kadın için küçültücü olma- dığı gibi erkek için de küçültücü ad- dedilmemekte bilâkis karıkoca ara- sında güzel bir iş birliğini, huzur ve saadetı medenı bir yaşayışı temin et inekte ve harcıyamaz. Bu zengin fakir her çocuğa veri- Kadmın dışarda çalışması ve ev- de yardım görmesi onun kadınlık va- sıflarım hiçbir zaman körletmiyecek tir. İsveç kadını iyi bir ev kadını ol- mak, güzel ve zarif giyinmek, modayı takib etmek hak ve vazifelerini de ihmal etmemektedir. El işlerini de sever. Çalışırken gayesi iddia değil, doğrudan doğruya memlekete hizmet etmektir. Meşhur bir İsveç kadını şu düşündürücü sözleri söylemiştir: "İsveç kadınları kuvvetlidir, çün- kü lsveç erkekleri daima onlarla be- raberdir" Güzelik Hayat bir sahnedir Hadıse Pariste cereyan ediyordu. Genç, güzel fakat son derece malı cup tavırlı bir kadın tanınmış bir ti- yatro sanatkârının odasına giriyordu. ir hamlede ona yaklaştı ve acele, acele "Ben, dedi. Tiyatro sanatını öğ- renmek istiyorum. Bana yardım ede- Güzel görünüş Sırrı ayaklarda KADIN bilir misiniz?'*, u gibi müracaatlara alışık olan sanatkâr, bu gibi hallerde tekrar et- tiği cümlelere başladı!. Sahne artisti olmak kolay birşey değildi. Bu büyük bır aşk, iradeli bir çalışma kabiliye- , daha birçok şeyler isterdi. Genç kadın bütün bu itirazları gülerek karşıladı ve "Hayır, dedi. Ben tiyatroculuğu yeni bir meslek o- larak istemiyorum. Benim çok sevdi- ğim bir işim var, onu terketmek ni- yetinde değilim. Benım tanınmış bir sokakta küçük bir antikacı dükkânım var fakat." Genç kadın duraksadı. dikkatle onu dinliyordu. "— Fakat istediğim kadar iş ya- pamıyorum, halbuki ben aynı sokakta antikacılık yapan rakibimden daha çok antikadan anlarım Müşterileri cezbeden odur. Çünkü o vaktile ar- tıstmış Acaba kendımı anlatabıldım Sanatkâr — Evet, evet.. Devam edin". — Öyle zannediyorum ki, siz artistler sahneye ilk çıkışta, seyirci- leri cezbetmenin — sırrına vakıfsınız. İlk bakışta onların kalbini kazanmak ve bu hissi devam ettirebilmek, işte bana da lâzım olan budur. Dükkâna giren her müşterinin ilk anda sem- patisini kazanmak ve ona itimat tel- kin etmek.." Genç kadın haklı idi. Sanatkâr a- yağa kalktı, onun elini sıktı. Evet bir artist sahnede halkın karşısına çık- mayı Öğreniyordu. u güç birşeydi çünkü sanatkâr seyredildiğini, ten- kit veya taktir edileceğim biliyordu. Fakat hayat ta tıpkı bir sahne gibi idi. Belki insan seyredildiğinin pek farkında olmuyordu, ama heran yap- tığı hareketlerle etrafından bir kana- at notu alıyordu ve işte bu kanaat notu onun hayatının seyrını değişti- riyordu. Evet herkesin seyircileri vardı; Çalışsın veya çalışmasın her kadın bir sahnede yaşıyordu. Müşteriler, bü- ro arkadaşları, amirler veya emri- mizdekiler, talebeler veya hocalar, komşular, misafirler ve en mühimi evdekiler, aile her an karşımızda bi- zi seyrediyorlardı ve bizim saadeti- miz, muvaffakiyetimiz onların hoşu- na gitmeye, onların kalbini kazanma- ya bağlı idi. Muvaffakiyetin sırrı ahne artistinin iki sırrı vardı: tanesi ve en mühimi seyredıldıgını bildiği için, daima hoşa gitmeye gay ret etmesi idi. Halkın kalbini kaza- namamış bir sanatkârın — muvaffak olmasına imkân yoktu ve bu sebep- le o, hiçbir seyircisini — küçümseye- mezdi. İkinci sır alkışın çok geç geldiği- ni idrak etmiş olmasıydı. Acı tenkit- ler, usanç getirebilecek — muvaffaki- yetsizlikler alkıştan — ve taktirden çok daha evvel, sanatkârın arkadaş- lığını edebilirdi. Mücadeleyi terkeden sanatkâr mesleği de terketmiş de- mekti. Tenkide alışmak, daha iyi ol- 23